Nizamettin Taş, son sürece ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu

Kürt siyasetçi Nizamettin Taş, PKK’nin Kürdistan Bölgesi’nde çatışma çıkarmak istemesinin en önemli sebeplerinden birisinin Rojava’da Suriye Ulusal Kürt Konseyi (ENKS) ile Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) arasında devam eden Kürt diyaloğu olduğunu söyledi.

30.11.2020, Pts - 07:31

Nizamettin Taş, son sürece ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu
Haberi Paylaş

PKK’nin eski yöneticilerinden siyasetçi Nizamettin Taş, PKK’nin Şengal’deki faaliyetlerine değinerek, “PKK, Haşdi Şabi ile ittifak yaparak İran devletinin verdiği karar doğrultusunda Şengal ittifakını boşa çıkarmak için sadece problem yaratmaktadır. Haşdi Şabi ve PKK’nin Şengal’den çıkıp çıkmama kararını verecek olan İran devletidir” dedi.

Deneyimli Kürt siyasetçi, ABD’de başkanlık seçimlerini kazanan Joe Biden’ın Kürt politikasının yanı sıra, Kürdistan Bölgesi ve Rojava’ya yönelik nasıl bir yol izleyeceğini değerlendirdi.

Nizamettin Taş, K24’ten Cesim İlhan\'ın sorularını yanıtladı:

ABD’nin yeni başkanı Joe Biden’ın Kürt politikası nasıl olur sizce?

ABD’nin yönetim sisteminde devlet başkanlarının rolünü inkar etmek sol gelenekten miras kalan subjektif bir yaklaşımdır. Bu bakış açısı ne kadar yanlışsa, devlet başkanlarının her şeye kadir, en radikal değişimleri yapabilme gücüne sahip olduğunu ileri sürmek de bir o kadar abartılı bir değerlendirmedir.

Özellikle Biden’ın daha önceki açıklamalarını göz önüne alarak Rojava ve Kürdistan Bölgesi bağlamında neler bekliyorsunuz?

Trump’ın tersine Joe Biden ve yönetimi; Güney Kürdistan ve Rojava’yı yakından tanımakta ve önümüzdeki dönemde ABD’nin sağlam bir müttefiki olarak çok daha stratejik rol oynayacağını bilmektedir. Biden ve kabinede görev alması beklenen ekibin daha önce yaptıkları açıklamalarda Kürtlerin iyimser bir beklenti içerisinde olmalarını sağlayan oldukça ileri belirlemeler bulunmaktadır. “Kürdistan Ortadoğu’nun Polonya’sıdır, Kürtlerin çektiği acıyı çok iyi anlıyorum” diyen bir başkan önümüzdeki dönemde ABD’yi yönetecek. “Kürdistan’ın devlet olmasına ömrümüz yetecek” diyerek, Barzani’ye “Müsterih olun” diyen Joe Biden’in her şart ve halükarda Trump’tan çok daha sağlıklı bir yaklaşım göstereceğini tartışmaya dahi gerek yoktur. Yeniden seçilmesi halinde Ortadoğu’daki askerlerini geri çekmekte kararlı görünen Trump’ın Rojava’yı kendi kaderine terk etmekte en ufak bir tereddüt geçirmeyeceğini kestirmek için de kahin olmaya gerek yoktur. Şüphesiz Biden yönetiminin Kürdistan’ın korunmasına dair verdiği bir güvence yoktur fakat Trump gibi Rojava’yı peşkeş çekmekte bu kadar hevesli davranmayacağı ve en azından Türk devletinin işgaline karşı birtakım girişim ve caydırıcı tedbirlere başvurmaktan çekinmeyeceğini açıklamış bulunmaktadır.

Kamuoyunda Biden’ın Kürdistan devletinin önünü açacağı beklentisi var…

Ancak, tüm bu belirleme ve açıklamalardan yola çıkarak Biden yönetiminin Kürdistan devletinin kurulmasına her türlü desteği vereceği sonucunu çıkarmak sağlıklı bir değerlendirme olmaz. Yetkisiz bir dönemde yapılan açıklamaların sorumluluk alındıktan sonra bambaşka bir mecraya taşındığının sayısız örnekleri vardır. Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton kitabında, İran tehditleri karşısında tek seçeneğin Kürdistan’ın devletleşmesinden geçtiğini belirtmektedir. Oysa görevde bulunduğu dönemde bu konuda çok belirgin tarzda çalıştığını kanıtlayan pratik veriler yoktur. Bolton Kürdistan’ın devlet olması gerektiğini söylerken aslında samimi ve kendi gerçek düşüncelerini belirtmektedir. Her yöneticinin asıl görevi devletinin çıkarlarını savunmaktır. Bundan dolayı, geçmişte konuştukları önemli olmakla birlikte, Biden yönetiminin Kürdistan’a bakış açısını ABD’nin Ortadoğu politikasından ayrı ele almak doğru değildir. ABD’nin Ortadoğu politikasının başarısında Kürdistan’ın oynayacağı rol, Biden’ın bakış açısı üzerinde önemli oranda etkide bulunacaktır. Kürtlerin son yıllarda kredibilitesini artıran DAİŞ örgütüne karşı verdiği destansı savaş olmuştur. PKK gibi “terör örgütü” saydığı bir harekete bile her türlü desteği sunmaktan çekinmeyen ABD’nin bakış açısı ideolojik argümanlardan çok, devlet çıkarları ve Ortadoğu’da izlediği politikanın başarısına Kürdistan’ın ne kadar katkı sunacağı üzerinden şekillenmektedir.

Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığı ve Rojava için yeni bir yönetim gündeme gelir mı?

ABD’nin dış politikasında Güney Kürdistan ve son birkaç yıldır Rojava giderek daha önem kazanmasına rağmen, genel olarak Kürdistan’a henüz olmazsa olmaz kabilinde stratejik bir değer atfedilmiş değildir. Kürdistan’ın konumu ve aldığı pozisyonunun önemi Joe Biden tarafından çok iyi bilinmesine karşın, Kürtlerin, bundan böyle, tıpkı Yahudiler gibi korunmaya alınarak her şart altında destekleneceği gibi bir yargıya varmak çok erken bir değerlendirmedir.

Dünya, Kürdistan’ın stratejik değerini, DAİŞ örgütüne karşı tüm insanlık adına sürdürülen mücadeleden sonra kısmen anlamış bulunmaktadır. Ne var ki, dünya halklarının muazzam sempatisine karşın, Kürtler ilanihaye sadece bu kahramanlık destanına dayanarak dünyanın desteğini her koşulda yanı başında bulacağı gibi bir gaflet içerisinde olmamalıdır. Çünkü egemen devletler açısından, DAİŞ örgütüne karşı verilen savaşın bundan sonra övgüden başka herhangi bir kıymet-i harbiyesi kalmamıştır.

Yani Kürdistan’ın stratejisinin öneminin kalmadığını mı demek istiyorsunuz?

Diğer yandan, Batı açısından bu durum Kürdistan’ın stratejik önemini kaybettiği anlamına da gelmemektedir. Tersine, Ortadoğu’da güç mücadelesinin giderek daha keskin bir hal almaya başladığı koşullarda, Kürdistan’ın stratejik konumunun asıl bundan sonra açığa çıkacağını göstermektedir.

Her şeyden önce; Ortadoğu’da, İsrail ve Kürdistan’dan başka, Amerika ve Avrupa’nın tek bir dostu dahi bulunmamaktadır. En yakın müttefik bildiği ve her türlü desteği sunduğu devletlerden hiçbirisi Batı’ya sempati duymamaktadır. Buna karşılık defalarca ihanete uğramasına rağmen, ABD ve Avrupa’ya kara gün dostu olduğunu kanıtlayan sadece Kürtlerdir. Kürtleri, Batı açısından vazgeçilmez kılan en önemli etken sağlam bir müttefik olduğunu ispatlamasıdır.

İkinci olarak; Ortadoğu gibi ulus ve mezheplerin birbirilerini boğazladığı bir coğrafyada Kürdistan henüz bağımsız olmadığı halde adeta çölde bir vaha gibi, ulus, din, dil, cinsiyet farkı gözetilmeksizin ortak yaşam kültürü ve muazzam hoşgörünün egemen olduğu demokratik bir sistemi inşa etmede önemli başarılara imza atmıştır. Kürdistan daha şimdiden demokrasi, insan hakları, azınlıklara gösterilen hoşgörü, laiklik ve kadına yaklaşım konusunda Ortadoğu’nun diğer halklarıyla kıyaslanmayacak düzeyde ilerleme sağlamış bulunmaktadır. Kürdistan, Ortadoğu açısından model bir ülke olarak şekillenmektedir. Dünya devletlerinin asıl değer vereceği ve desteklemek zorunda kalacağı birincil neden; Ortadoğu barbarlığının yeniden nüksettiği bir coğrafyada Kürdistan’ın adeta yeni bir aydınlanma çağını başlatması ve buna öncülük etmesidir.

Üçüncü olarak; ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak ve Suriye’de tek dayanak noktası Kürdistan’dır. Kürtlerin desteği olmadan ve Kürdistan’da konumlanmadan koalisyon güçlerinin Irak ve Suriye’de tek bir gün dahi kalma şansları yoktur. Ortadoğu’dan sökülüp atılma eşiğine gelen koalisyon güçlerinin Kürdistan’a dayanmaktan başka herhangi bir seçeneği bulunmamaktadır. Irak’ta Haşdi Şabi ve Suriye’de rejim güçleri Amerikan güçlerini çıkarmak için fırsat kollamaktadır. Trump’ın aksine Irak ve Suriye’den askerlerini hemen çekme taraftarı olmayan Biden yönetimi kaçınılmaz olarak Kürdistan’ı stratejik bir müttefik olarak kabul etmek zorunda kalacaktır.

Dördüncü olarak; ABD’nin Ortadoğu stratejisi esas itibariyle İsrail devletinin güvenlik şemsiyesi etrafında belirlenmektedir. Arap devletleri tarafından kuşatılan İsrail devleti, Körfez ülkelerini yanına çekerek güvenlik açısından kısmen rahatlamış görünmektedir. Ancak İsrail devleti için asıl tehlike nükleer silah peşinde koşan İran İslam Cumhuriyetidir. İran durdurulmadan İsrail devletinin kendini güvende hissetmesi asla mümkün değildir. İran’ı frenleyecek tek güç Kürdistan’dır. Irak ve Suriye’de olduğu gibi İran’da batının dayanacağı esas güç Kürtlerdir ve Kürtlerin desteği sağlanmadan molla rejimine karşı başarı sağlama olanağı yoktur. İran, savunma stratejisini dışarda geliştiren bir yaklaşıma sahiptir. İran - ABD kapışmasının esas meydanı Irak coğrafyasıdır ve koalisyon güçleri Güney Kürdistan’a dayanmaktan başka bir seçeneğe sahip değildir.

Peki, Rojava’nın da burada bir rolü var mı ya da olacak mı?

Amerika önderliğindeki koalisyon güçlerini Kürtlere mahkum eden başka bir saha Suriye ve Rojava Kürdistan’ıdır. Tüm girişimlerine karşın Araplardan hiçbir destek alamayan Amerika’nın mevcut durumda tek sığındığı alan Güneybatı Kürdistan’dır. Batı ve İsrail devleti Kürtlerin desteğini almadan ne Suriye’de yuvalanan İran milislerini ve ne de diğer radikal İslami güçleri bertaraf edebilir.

Görüldüğü üzere Kürtlerin Batı’nın desteğine ihtiyaç duyduğu kadar koalisyon güçlerinin de şayet Ortadoğu’da kalmak gibi bir niyetleri varsa, Kürdistan’a dayanmaktan başka bir seçenekleri yoktur. Bu ve buna benzer daha pek çok neden, önümüzdeki dönemde Kürdistan ve Batı’nın kaçınılmaz olarak stratejik müttefik haline geleceğini ve bu ittifak sağlanmadan başta İsrail devletinin güvenliği olmak üzere Amerika ve Avrupa’nın Ortadoğu’da etkinlik kuramayacağını göstermektedir.

Bu durumda Kürtler ne yapmalı?

Kürtler; ‘Amerika niye bizi desteklemiyor’ diye hayıflanacakları yerde, Kürdistan’ın stratejik konumunun bilincine vararak, sağlam, vazgeçilmez bir müttefik durumuna gelmek için ekonomik, siyasal, diplomatik, askeri her alanda gerekli tüm adımları atarak Biden dönemine karşılık vermelidir.

Joe Biden’ın Türkiye’de Kürt açılımının başlaması için ısrarcı davranacağını düşünüyor musunuz?

Biden ve ekibinde yer alan diğer yetkililerin, Kürt sorununun çözümünde ısrarlı davranacaklarına dair sayısız açıklama ve değerlendirmeleri bulunmaktadır. Fakat önemli olan Türk devletinin, Amerika’nın girişim ve dayatmalarına göstereceği tepkidir. Türkiye’deki mevcut tabloya bakıldığında, çözüm sürecinin başlatılmasını gerekli kılan koşulların tamamen ters yüz edildiğini görmekteyiz.

Türk devleti, çözüm sürecini kabul etmek yerine başlangıçta Amerika’yı Rojava’ya verdiği destekten vazgeçirmek için tüm kozlarını devreye sokmaktan çekinmeyecektir. Sonuç alamayacağını gördükten sonra bir tercih yapmak zorunda kalacaktır. Ya Amerika’yı cepheden karşısına alarak Rusya, İran ittifakına yönelecek ya da Güney Kürdistan’da olduğu gibi işbirliği etme yoluna gidecektir. Kuzeyde Kürt sorununun çözümü tek başına gündeme gelecek bir konu değildir. Türk devletinin Rojava’ya bakış açısı değişmeden Kuzeyde adım atması imkansız değilse bile oldukça zordur.

O zaman yeni bir çözüm süreci için nelerin değişmesi gerekiyor?

Türk devletinin gelinen bu aşamadan sonra Rojava’ya bakışını değiştirmesinin bir bedeli olacaktır. AKP’nin çözüm sürecine dönmesi MHP ittifakını bozmasına bağlıdır. Buna karşılık PKK’nin Rojava’dan çıkarılması, PYD ile bağının koparılması ve şayet silah bırakmamakta diretirse tasfiye edilmesi konusunda ABD her türlü tavizi vermekten çekinmeyecektir. Çünkü tüm çelişkilerine rağmen Türkiye ABD’nin NATO ortağıdır ve vazgeçilmeyecek kadar ağırlığı olan bir devlettir. Buna karşılık “terör örgütü” saydıkları PKK; problem üretmekten başka bir sonuç yaratmayan ve Rojava’da ayak bağı durumuna gelerek tüm kazanımları ortadan kaldıracak müdahalelere zemin hazırlayan bir pozisyondadır. ABD açısından bakıldığında, PKK’nin tasfiye edilmesi için Türk devletine destek vermesini zorunlu kılan sayısız neden bulunmaktadır.

ABD söylediklerini yapar mı?

ABD; Türk devletini yeniden çözüm sürecine çekmek için öncelikle Türkiye’nin Rojava’ya bakış açısını değiştirmek istemektedir. Türk devletinin hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak PKK’nin silah bırakması ya da tasfiyesi karşılığında ikna etmeye çalışmaktadır. Türk devletinin bu politikaya yatıp yatmayacağı henüz belirsizdir. Çözüm sürecinin bitmesinden bu yana köprülerin altından çok su akmış ve koşullar tamamen değişmiş bulunmaktadır. Çok zor da olsa Türkiye’nin eninde sonunda Amerika’nın dayatmalarına boyun eğerek çözüm sürecine yönelmesi imkansız değildir. Türkiye neticede NATO üyesidir ve batıdan koparak Rusya ile stratejik ittifak kurması oldukça zordur. Bu saatten sonra ABD’nin Kürdistan’ı yüz üstü bırakması karşılığında Türkiye’nin tüm istemlerini kabul etmesi düşünülemeyeceğine göre eninde sonunda karşılıklı tavizler verilerek gecikmeli de olsa yumuşama sürecinin gelişmesi hala ihtimal dahilindedir. Fakat her halükarda çözüm süreci eskisi gibi olmayacak ve PKK’ye silah bıraktırma dışında her hangi bir rol biçilmeyecektir.

Kürdistan Bölgesi ile merkezi Irak yönetimi arasında Şengal Anlaşması yapıldı. Kürtler açısından neler bekliyorsunuz? Kürdistanî bölgeler üzerinde etkisi olur mu? İhtilaflı bölgeler Kürdistan bölgesine bağlanır mı?

Şengal; Kerkük ihanetinden sonra Irak devletinin denetimine geçti. Kürtler açısından nihai çözüm Şengal’in yeniden Kürdistan’a bağlanmasıdır. Irak devletiyle yapılan anlaşma, Şengal’in Kürdistan’a bağlanmasını değil, müşterek yönetilmesini öngörmektedir.

Irak devletinin içinde bulunduğu keşmekeş ve sahip olduğu zihniyetten dolayı Şengal dahil ihtilaflı bölgelerin Kürdistan’a devredilmesi mevcut koşullarda olası görünmemektedir. Peşmerge’nin yeniden dönüşüne zemin hazırladığı, kaymakam, memur ve polislerin ağırlıklı olarak Kürtlerden seçildiği bu tarz ara çözümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Kürtlerin istediği anlaşma bu değildir fakat başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı tüm bölgelere Peşmerge’nin yeniden dönüşüne örnek teşkil edeceğinden, ileriye dönük atılmış olumlu bir adım olarak görülmelidir.

Anlaşmanın bütün şartları uygulanır mı sizce?

Şengal Anlaşması’nın uygulanıp uygulanmayacağı hala tartışmalı bir konudur. Aslında, Irak’ta bu anlaşmayı hayata geçirecek ne bir yönetim anlayışı ve ne de iradesi vardır. Amerika önderliğindeki koalisyon ortaklarının dayatmasıyla Irak devleti harekete geçmek zorunda kalmaktadır. İran İslam Cumhuriyeti; Haşdi Şabi ve PKK vasıtasıyla anlaşmayı sabote etmek için savaş dahil her türlü engelleyici tavra başvurmaktadır. Şengal’de iç savaş olasılığı veya Irak ordusunun acze düşüp bu anlaşmayı kadük bırakma ihtimali hala mevcuttur. Şayet Amerika ve Avrupa bu anlaşmayı pratiğe geçirme konusunda ısrarcı davranmazsa Irak devletinin bunu yapma güç ve kabiliyeti yoktur.

Anlaşma nasıl uygulanmalı, Kürtlerin bu konuda nasıl davranması gerekiyor?

Anlaşmanın başarısı Amerika’nın tutumuna bağlıdır, Kürtlerin ara bir çözüm olarak Şengal Anlaşması’nı hayata geçirmek için koalisyon güçleri ile birlikte hareket etmek ve onları teşvik etmekten başka bir seçeneği yoktur. Irak devleti anlaşmayı laçkalaştırıp geçersiz kılmaya yeltenirse, Peşmerge tek başına değil, koalisyon güçlerinin desteğini alarak müdahale etme hakkına sahiptir. Fakat erken davranmak yerine, provokasyona kapılmadan ve bir tuzağa düşmeden Irak devletinin tavrını ve anlaşmanın nasıl sonuçlanacağını görmekte yarar vardır.

Şengal Anlaşması, bir ABD-İran gerginliğine sebep olabilir mı sizce?

Şengal Anlaşması birçok gelişmeye gebe görünmektedir. Şengal Anlaşması; Irak’ta iç savaş dahil sürmekte olan güç mücadelesinin seyri üzerinde doğrudan etkide bulunacaktır. Şengal; aynı zamanda Amerikan, İran kapışmasının test edileceği bir laboratuvar işlevi görecektir. Kürdistan tüm bu gelişme, çelişki ve çatışmanın en aktif tarafıdır. Bu mücadelede belirleyici bir güç olarak ABD ile birlikte hareket edilmeli, ancak gidişatın nasıl şekilleneceği açığa çıkmadan hedef durumuna gelecek ve Kerkük’te olduğu gibi yalnız bırakılmaya yol açacak tepkisel çıkışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.

Şengal’de şu an bir PKK faktörü de var. PKK niçin Şengal’den çıkmak istemiyor?

PKK’nin Şengal’e yerleşmesi esas olarak DAİŞ saldırısından sonra gerçekleşmiştir. Fakat Haşdi Şabi ile birlikte Şengal’i ele geçirmeleri Kerkük ihanetinden sonra olmuştur. PKK tüm yayınlarında Şengal’i kendilerinin kurtardığını iddia etmektedir. DAİŞ saldırısında direnerek dağda kaldığı ve katliamın önlenmesinde önemli rol oynadığı doğrudur. Fakat kesinlikle Şengal’in DAİŞ işgalinden kurtarılmasında öne sürdükleri tarzda belirleyici bir rolleri olmamıştır. Esasen PKK’nin Şengal’de ne DAİŞ örgütünü yenecek gücü ne de teknik donanımı vardı. Peşmerge’yi karalamak için bir algı operasyonu yapılmaktadır. Şengal’in DAİŞ’ten nasıl temizlendiğini tüm televizyonlar canlı vermiş ve Başkan Barzani zafer konuşmasını Şengal Dağı’nda yaptığı basın toplantısında dünyaya duyurmuştu.

Şengal konusunda PKK’nin İran’dan bağımsız hareket etmediği konuşuluyor. Aynı fikirde misiniz, neden?

PKK; Şengal’deki konum ve gücünü Kerkük ihanetinden sonra Peşmerge’nin orayı terk etmesinin ardından ittifak yaptığı Haşdi Şabi’den almaktadır. Haşdi Şabi ve PKK’nin arkasında İran devleti vardır ve Amerikan İran kapışmasında Kürdistan karşıtı bir rol oynamaktadır.

İran devleti Şii hilalini hayata geçirmek için Şengal’i bir geçiş güzergâhı olarak kullanmak istemektedir. Bu planını Haşdi Şabi ve PKK’ye dayanarak gerçekleştirmektedir. PKK’nin buradaki rolü iddia ettikleri gibi otonom bir bölge yaratmak değil, Şengal’i Kürdistan’dan koparıp Irak devletine bağlamaktır.

PKK; tükürdüğünü yalama hareketi olarak başta Şengal olmak üzere tıpkı Afrin, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi Türkiye’ye peşkeş çektiği gibi Kürdistan’daki tüm kazanımları Irak devletinin, dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti’nin hizmetine sokmaktan başka bir rol oynamamaktadır.

Peki, PKK Şengal’den nasıl çıkarılabilir?

PKK; Kürdistani hiçbir değere sahip çıkmamaktadır. Haşdi Şabi ile ittifak yaparak İran devletinin verdiği karar doğrultusunda Şengal Anlaşması’nı boşa çıkarmak için sadece problem yaratmaktadır. Haşdi Şabi ve PKK’nin Şengal’den çıkıp çıkmama kararını verecek olan İran devletidir. Buna karşılık Haşdi Şabi ve PKK’yi Şengal’den temizleyecek güç tek başına Irak devleti ve Peşmerge değil, esas olarak bu anlaşmanın arkasında duran Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Şengal’daki durum Rojava’da ENKS ile PYNK arasında süren diyaloğu nasıl etkiler?

PKK’nin son aylarda bu kadar problem çıkarmasının en önemli nedenlerinden birisi ENKS, PYNK görüşmelerinden duyduğu korkudur. Herkesle ittifak yapmaktan bir beis görmeyen PKK bir tek Kürtlerle ittifak yapmaktan kaçınmaktadır. Tekelci zihniyete sahip olduğu için kendisinden başka bir gücün varlığına tahammül göstermeyen PKK’nin Rojava’da müşterek bir yönetime rıza göstermesi mümkün değildir. Çünkü PKK bu ittifakı kendi tasfiyesi olarak görmektedir.

Amerika himayesinde sürmekte olan görüşmeleri boşa çıkarma gücünde olmadığı için Güney Kürdistan’da sorun çıkararak anlaşma zeminini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Aslında PYNK anlaşma yapmakta istekli davranmaktadır. Fakat Şengal’de bir çatışma çıkarsa Rojava’da bu anlaşmaya onay verecek, buna cesaret edecek hiçbir yönetici bulunamaz. PKK’nin Güney Kürdistan’da savaş çıkarmak istemesinin en önemli nedenlerinden birisi ENKS, PYNK ittifakını ne pahasına olursa olsun bozmak istemesidir.

Şengal Anlaşması’nda ABD ile Türkiye’nin bir etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz?

Şengal Anlaşması’nın Türkiye’den habersiz ve yaklaşımının dikkate alınmadan yapıldığını düşünmüyorum. Fakat Şengal Anlaşması, doğrudan Türkiye ve Amerika’nın birlikte planladığı ve hayata geçirmeye çalıştığı bir operasyon değildir. Şengal Anlaşması, Amerika’nın Irak hükümeti ve Kürdistan’ın desteğini yanına alarak, İran İslam Cumhuriyeti’nin Irak’taki tahakkümünü kırma ve yardakçılarının gücünü sınırlama harekâtıdır. Şengal Anlaşması; Kazimi hükümetinin otoritesini İran yanlısı güçlere karşı artırmak ve Kürdistan’ın ihtilaflı bölgelere yeniden dönüşünün koşullarını yaratmak amacını taşımaktadır.

Bildiğiniz üzere Kerkük’te de durumlar karışık, Kürtlerin arazilerine el konuluyor. Şimdi atanmış vali yerine bir Türkmen’in ataması konuşuluyor. Kerkük sorununun çözümü nerededir?

Kerkük sorununun çözümü bir bakıma Irak’taki tüm problemlerin halledilmesi anlamına gelmektedir. Kerkük’te kısa sürede kolay çözüm beklemek gerçekçi değildir. Doğrusunu isterseniz Kerkük sorununu Kürdistan’ın öz gücüne dayanarak çözmesi yakın planda pek mümkün görünmemektedir. Irak devletinin bu sorunu çözme gücü, zihniyeti, niyeti kesinlikle yoktur. Irak’ta iç savaş veya herhangi bir dış müdahale olmadan Kürtlerin Kerkük’ü alması ya da Irak devletinin Kerkük’ü tekrar Kürdistan’a bağlamaya rıza göstermesi olası değildir. Bundan dolayı mevcut durumda en gerçekçi tutum Peşmerge’nin yeniden Kerkük’e dönmesini sağlayacak geçici bir çözüm bulmak ve müşterek bir yönetime razı olmaktır. Bunun için öncelikle Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) Kerkük’e bir Kürt vali ataması konusunda anlaşmak ve tüm Kürt partilerinin ittifak yaparak önümüzdeki seçimlerde yeniden çoğunluk sağlamak üzere harekete geçmekten başka bir çareleri yoktur.

Cesim İlhan-K24
Bu haber toplam: 24726 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:45:41
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x