Rusya’nın Suriye temsilcisi Alexander Lavrentiev’in, 6 Kasım’da Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin ve üst düzey Savunma Bakanlığı yetkilileriyle beraber Şam’a giderek Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüştüğü dile getirilen analizde görüşmede ağırlıklı olarak Rusya’nın 17 Eylül’de Türkiye ile imzaladığı İdlib mutabakatı, Anayasa Komitesi’nin oluşturulması, Suriye’nin savaş sonrası yeniden inşası ve mültecilerin dönüşü için gerekli koşulların sağlanması konularının ele alındığı ve Rus tarafının Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa liderlerinin 27 Ekim’deki İstanbul görüşmesi hakkında Suriye tarafına bilgi verdiği dile getirildi.
Rus heyetinin Suriye’den önceki Tahran’a uğradığı ve burada İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şamkani ile Suriye için siyasi çözümlerin ele alındığı bir görüşmenin gerçekleştirildiği dile getirilen analizde, Rus heyetinin Tahran ve Şam’daki gündemi, Moskova için Suriye’de şu an öncelikli olan istikametleri tam anlamıyla yansıttığı vurgulandı.
BM’nin Suriye için, hâlihazırda Norveç’in Çin Büyükelçisi olan Geir Pedersen’i yeni temsilci olarak ataması beklenirken Rusya’nın, mevcut BM Temsilcisi Staffan de Mistura’nın kasım sonunda görevi bırakmasından önce kendi girişimlerini sağlama almaya, diğer önemli bölgesel oyuncuların kabulünü temin etmeye çalıştığı dile getirilen analizde, Rusya’nın bu amaçla Esad’a Anayasa Komitesi’nin kuruluşunu hızlandırması için baskı uyguladığı ve Şam’a giden üst düzey heyetin bir amacının da bu olduğuna dikkat çekildi.
Yanısıra, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile dörtlü görüşmeye olur vermesinin, Rusya’nın Astana grubunun iki formatı ile “küçük grup” diye anılan grubun iki önde gelen Avrupalı üyesini bir araya getirmeye çalıştığı yorumlarına yol açtığı dile getirilen analizde, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün tarafından bu yılın başlarında kurulan gruba Moskova’nın kuşkuyla yaklaştığı, grubun esasen Rusya, Türkiye ve İran’dan oluşan Astana üçlüsünün gayretlerini engellemek üzere kurulduğuna inandığı dile getirildi.
Rusya’nın bakış açısına göre gelinen noktada “küçük grup”un ciddi bir ilerleme sağlayamadığı, grup üyelerinin Suriye’deki siyasi çözümde konumlarını güçlendirmek için başka kulvarlar aradığı belirtilen analizde, ABD’nin bu ülkeleri gerçek anlamda birleştirecek net hedefler ortaya koyamadığı, dolayısıyla Moskova’nın kendi çıkarları gereği iş birliğine açık Avrupa ülkeleriyle diyalog kurmak için koşulların olgunlaştığını düşündüğü vurgulandı.
Analizde, Rusya’nın İstanbul dörtlüsünde yer almayan İran’ı Suriye’deki siyasi çözümde yapbozun önemli bir parçası olarak gördüğü ve bu nedenle Şam’ın yanı sıra Tahran’ı da istişareler hakkında bilgilendirildiğine dikkat çekiliyor.
Diplomatik çabalarını tam gaz sürdüren Rusya’nın Suriye kıyılarındaki askeri varlığını da takviye ettiği dile getirilen yazıda, 5 Kasım’da Akdeniz’e, Kalibr tipi güdümlü füzelerle yüklü yeni bir fırkateynin gönderildiği hatırlatıldı ve Rusya Savunma Bakanlığı’nın fırkateynin “Rus donanmasının Akdeniz’deki daimi deniz gücünde görev alacağı” açıklamasına yer verildi.
Bu kararın kısa vadede operasyonel bir etki doğurup doğurmayacağı henüz belli olmadığı dile getirilen yazıda geçmişte Suriye ordusunun militanlara yönelik saldırılarına destek olarak Akdeniz’deki Rus denizaltı ve fırkateynlerinden bu tip füzeler atıldığı anımsatıldı.
Al Monitor'da yayınlanan analizi okumak için lütfen tıklayın.