Sinema da bu gerçeklikten payına düşeni alıyor ve işleyip izleyiciye ulaştırıyor.
Mehmet Ali Konar tarafından çekilen, 'Renksiz Rüya' (Hewno Bereng) filmi, tam da bu sorunu anlatıyor; 90'lı yıllarda Diyarbakır'da Kürt olmanın ne menem bir şey olduğu üzerine kafa yoran film, çok sayıda ödülü de kucakladı.
İstanbul Film Festivali'nde mansiyon alan, Ankara festivalinde de en iyi film, müzik, görüntü yönetmeni ve yardımcı oyuncu ödüllerini toplayan filmle ilgili bir yazı kaleme alan sinema eleştirmeni T24 Yazarı Atilla Dorsay, filmin 90'ları anlatmasına rağmen bugünün Türkiyesi'nde geçme ihtimalinin de çok yüksek olduğunu belirtiyor.
Dorsay, filmin konusunu ve kimi sahnelerini şöyle özetliyor:
"Mirza on ikinci baharını süren bir çocuktur. Onu filmin başında, bir kentin loş sokaklarında, gizemli bir gece yürüyüşü yaparken görürüz. Ve sonra bunun bir rüya olduğu anlaşılır.
Bu rüyalardan bolca görmektedir, küçük Mirza... Annesinin ölümünü unutamamıştır. Altı kız kardeşi birer birer evlenip uzaklaşmışlardır. O babası ve ağabeyi Hüseyin’le yaşamakta, rüyaları yüzünden hem sürekli altını ıslatmakta, hem de derslerinde yeterince başarılı olamamaktadır.
Birden Mir Ahmet çıkagelir. İki saatlik mesafede yaşayan, kardeşi ‘dağa çıktığı’ için devletin şüphesine ve takibine uğrayan ve birçok benzeri gibi ‘serseri bir kurşun’un hedefi olmaktan korkan bir genç adam...Bunun için biraz uzaklara gitmek istemiş ve Hüseyin’lere sığınmıştır.
Ama babaları bunu pek hoş karşılamaz. Mirza ise çekingendir: bu gizemli adam onun için bir bulmacadır. Giderek arkadaş olurlar. Özellikle Ahmet’in ona sürekli yardım etmesi, hatta okuldaki müzik çalışmaları için bir saz alıp getirmesinden sonra...
Ama bu dostluk gerçek olabilir mi? Tarihin beşiği Diyarbakır’da insanlar, aynı ırktan bile olsalar, kolayca kaynaşabilirler mi?
Hele o meşum 90’lı yıllarda, o kentte ve o yörede yürürken bile yaşamından emin olmak mümkün müdür?"
Tümüyle Kürtçe çekilen film, şimdi yerinde yeller esen Sur'un dar sokaklarına da ekrana getiriyor. Taştan evleriyle Sur'un dar sokakları...
Dorsay, Kürtlerin 90'lı yıllarda maruz kaldıkları baskının anlaşılması açısından filmin önemine dikkat çektiği yazısını şöyle noktalıyor:
"...özellikle 90’larda bu ülkede Kürt halkının yaşadığı ortak karabasana, ırk temelli kıyıma tanıklık getiriyor. Ve bu halkın paylaşılmış matemine ışık tutuyor.
Kesin ve keskin çizgilerle değil. Göstermekten çok duyumsatan, saptamaktan çok anımsatan biçimde..."
http://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay