Gazeteci Fehim Taştekin, Kürdistan Bölgesi'ndeki aktörlerin Türkiye’nin askeri harekâtıyla sadece PKK’yi hedef aldığını düşünmediğini belirtiyor. Taştekin'in aktardığına göre, üslerin kalıcı hale gelmesi, Kürdistan’ın bölünmesi ve statüsünün bozulması öne çıkan kaygılar arasında.
Fehim Taştekin'in Al- Monitor'da yer alan 'Kürtlerin korkusu: Pençe PKK’nin ötesinde Kürdistan’ı hedef alıyor' başlıklı yazısı şöyle:
Türkiye’nin Pençe operasyonlar serisi, normalde Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) yönelik askeri harekâtlara ses çıkarmayan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) de “gelecek kaygısı” yaşatıyor.
PKK’ye esnekliği ile bilinen Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) tutumu bir kenara, Kürdistan yönetiminde başkanlık ve başbakanlık makamlarını elinde tutan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) de gelişmelerden ciddi endişe duyuyor. Türkiye ile ilişkilere önem veren KDP, Ankara’yı kızdırmadan Kürt sorununun silahla değil siyaseten çözülmesini isterken, PKK’ye de mücadelesini Türkiye sahasına taşımasını salık veriyor. KDP’nin resmi tepkisi böyle. Fakat operasyonların PKK’yi hedef almanın ötesine geçeceği, Türk askeri varlığının Kürdistan’ı parçalayacak şekilde kalıcı hâle geleceği, Suriye tarafıyla (Rojava) bağlantıyı kesecek şekilde Ovaköy’den yeni sınır kapısı açıp Musul’a kadar bir koridor oluşturacağı ve bunları başardıktan sonra Irak’ın federal sistemi içindeki Kürdistan’ın statüsünü düşürmek için uğraşacağı yönündeki kaygılar, KDP içinde artan oranda paylaşılıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yürüttüğü operasyonlar PKK’nin Türkiye sınırları içerisindeki eylemselliğini epey düşürdü. Sınırın ötesinde ise ilk hedef, örgütün Kandil dağlarından başlayıp Hakurk, Avaşin, Gare, Zap, Metina ve Haftanin’den Suriye’ye kadar uzanan kamp alanlarındaki manevra kabiliyetini felç etmek.
Geçen yıl Hakurk’ta oluşturulan kısmi tampon bölgenin ardından şu anki askeri harekât Haftanin ve Metina’dan Zandira’ya ikinci bir tampon bölge, ardından Metina’dan Kurazaro dağına üçüncü bir tampon bölge kurup Zap ile Gare’yi birbirinden koparmaya yönelik bir seyir izliyor. Sınırdan uzakta hedefe konulan iki alan daha var: PKK’nin Şengal Savunma Birliği (YPŞ) ile “ikinci bir Kandil’e” dönüştürdüğü iddiasıyla gündeme gelen Ezidi yurdu Şengal (Sincar) ve 12 bin Türkiyeli Kürt’ün barındığı Mahmur Kampı.
2015’ten beri Kürt koridorunu kesmekten söz eden Türkiye, Suriye’de dört askeri harekâtla kontrol ettiği cepleri Dicle nehrine kadar 30-35 kilometre derinliğinde kesintisiz bir tampona dönüştürme niyetini gizlemiyor. Dicle’nin doğu yakasında Ovaköy’den Kürdistan’ın kontrolündeki Habur Kapısı’nı baypas edecek şekilde bir kapı açıp Tel Afer ve Musul’a inen güzergâhı “askeri kontrol” alanına dönüştürme planı da sır değil. Bu plan Kürdistan’ı gözetmek zorunda kalan Bağdat’ın ağırdan alması nedeniyle sürüncemede kaldı. Fakat Türkiye, başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Mustafa El Kazımi’nin önüne Ovaköy planını koydu. İşte bütün bu plan ve hareketler Kürtlere “Pençe’de hedef sadece PKK değil” dedirtiyor.
Pençe 1, Pençe 2 ve Pençe 3’ün ardından operasyonları 15-17 Haziran’dan beri Pençe-Kartal ve Pençe-Kaplan adlarıyla sürdüren TSK, belli yerlerde 30 kilometre kadar içeri girip 24 yeni üs ve kontrol noktası kurdu. Bu şekilde üslenme alanlarının sayısı 50’yi geçiyor.
Bu durumun Kürdistan siyasetini hayli bunalttığı görülüyor. KDP’li eski Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, “Irak Kürdistanı’na yönelik son Türk askeri istilası çok ciddi bir jeopolitik gelişmedir. Saldırının yoğunluğu endişe verici. Türk liderlerin, Musul vilayetiyle ilgili tarihi iddiaları canlandırma çağrıları daha da rahatsız edici” mesajını verdi.
Uzun yıllar Kürt hareketleri içinde bulunmuş siyasi gözlemci ve yazar Mustafa Şefik, Türkiye’nin amacının PKK’nin çok ötesine geçtiğini düşünenler arasında. Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Şefik “Türkiye’nin kalıcı olacağı endişesi var. Bu kadar yoğun askeri konuşlanma sadece PKK’nin varlığı ile izah edilemez. Türkiye’nin niyeti Kürtlerin sahasını olabildiğince daraltmak. Kürdistan siyaseti bunu yakından takip ediyor” diyor.
Şefik hem Türkiye ve İran hem de Irak’ın, anayasal bir çerçevesi olmasına rağmen Kürdistan’ın bugünkü statüsünü hazmedemediğini, fırsat buldukları anda bu hakları daraltmak için imkânlarını seferber edeceklerini düşünüyor. Şefik’e göre Kürdistan, İran ve Türkiye’nin eski imparatorluk gücüne kavuşma hayallerini kesiyor. O yüzden bu iki ülke Kürdistan’ı baskılamaya devam edecek.
Şefik askeri stratejinin sonuç vermeyeceğini belirterek “Dağlık alanda belli yere kadar hareketliliği kısıtlayabilir. Askeri teknik etkili oluyor. Ama gerilla isterse başka bir dağa geçer. Türkiye bütün bunları kontrol altına alamaz” deyip ekliyor: “Türkiye’nin uzun vadede kalıcı olabilmesi dünya siyasetindeki gelişmelere bağlıdır. Operasyonlar, Suriye’den Libya’ya uzanan etki alanını genişletme stratejisinden bağımsız değil. Bir tarafta Rusya diğer tarafta Türkiye bölgede oluşan boşluğu dolduruyor. Bu boşluk Barack Obama’dan başlayıp Donald Trump ile devam eden Amerikan politikalarındaki belirsizlikten kaynaklanıyor. Trump’ın tavırsız kalması Türkiye’nin istediği gibi oynamasına imkân veriyor. ABD’deki seçimlerden sonra bu durum değişebilir.”
Şefik Ankara’nın kuşatma stratejisini tamamlayan Ovaköy planının da Kürt coğrafyasını bölme amacı güttüğünü vurguluyor: “Ovaköy planının ekonomik boyutunun ötesinde siyasi askeri, stratejik ve emniyet boyutu var. Bu proje iyi niyet taşımıyor. Irak ile Türkiye arasında geçiş sorunu yok. Sorun yetersiz olan yollardadır, kapıda değil. Burada Kürtleri bölme niyeti var. Kürdistan buna olumlu bakmaz, onay vermez. Bu meselede sadece Bağdat’ın tutumu değil ABD’nin tavrı da belirleyici. ABD’nin Suriye’de kalma stratejisinin arka cephesi Irak ve Irak Kürdistanı’dır. Kazımi de sadece Irak penceresinden bakarak adım atamaz.”
Şefik izlenen politikanın sadece Kürtlere değil Türkiye’nin kendisine de zarar verdiğini vurgularken PKK’yi de eleştiriyor: “PKK ve Türkiye’nin yıllardır ısrar ettikleri silahlı çözüm ne Türklere ne de Kürtlere fayda getirdi. Türkiye iki tarafın çıkarlarını gözeten bir çözüm üretseydi bugün dünyada çok farklı bir yerde olurdu. PKK’nin bahane sunan politikası da en az Türkiye’nin politikası kadar tehlikeli ve yanlış. PKK hem kuzeye hem güneye zarar verdi.”
Şefik, devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’in de Kürtleri yok etme siyaseti güttüğünü hatırlatarak, “Türkiye’de 40 yıldır bu savaş sürüyor. Eruh sonrası (PKK’nin 1984’deki ilk saldırısı) ‘Birkaç eşkıyadır, bitireceğiz’ dedikleri mesele bugün nerelere geldi. Çatışma çözüm değil. Rojava’da Kürtlerin yerine Arapları yerleştirerek ne elde ettiler? Daha fazla düşmanlık! Bu nereye kadar gidecek? Kürtleri zayıflatabilirler ama yok edemezler. Kürtler bugün Orta Doğu’da dengeleri etkileyecek konumdadır. Devlet olmasalar bile devletten daha etkili bir role sahipler. Bu siyaset Türkiye’yi hem içeride hem uluslararası alanda ciddi sıkıntılara sokacaktır.” diyor.
Askeri baskı mekanizması Erbil’i mecburen Bağdat'a iterken Kazımi’nin hem Kürtlerle yakın ilişkisi hem de ülke içinde devleti toparlamak için Kürdistan’a olan ihtiyacı Türkiye’nin sunduğu oyuna eşlik etmeyi önlüyor. Kürtler de bölgesel ve uluslararası koşulların Kürdistan’ı denklemde tutacağına inanıyor.