Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı başkanlığında bir heyet, 5-8 Eylül günleri arasında Kürdistan Bölgesi'nin başkenti Erbil'de birtakım görüşmeler gerçekleştirdi. CHP heyeti Erbil'de başta Mesud Barzani olmak üzere Kürdistan Bölgesi Başkanı Nêçirvan Barzani, Meclis Başkanı ve yardımcıları, KDP bürosu yetkilileri, hükümetteki tek Hıristiyan bakan olan Ulaştırma Bakanı Ano Abdoka, Ezidi toplumunun ileri gelen temsilcileri ve Türkmen Cephesi yetkilileriyle görüşmeler yaptı.
CHP'nin ilkini 'Doğu Masası'yla başlattığı 'Kürtlerle diyalog' kurma adımları sonrasında Güney Kürdistan'da yaptığı görüşmeler, Kürt kamuoyunda geniş yer aldı. Birçok kişi ziyareti seçim stratejisi olarak değerlendirirken, bazıları ise bunun 1919'dan itibaren Türkiye'nin kuruluş yıllarındaki görüşmelere benzetti. Kürtler arasında CHP'nin başlattığı görüşmeleri olumlu karşılayanlar da temkinli yaklaşanlar da var.
"Kürt Seçmene Göre CHP 1930'lu Yılların Temsilcisi"
İlyas Buzgan, Hakkı Savunanlar Platformu Başkanı olduğu 2019 yerel seçimleri döneminde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmelerde, Kürdistan Bölgesi Yönetimi hükümet yetkilileriyle görüşmesinin isabetli olacağını defalarca önerdiğini açıkladı. “Biz görüşmelerimizde defalarca bunu gündeme getirdik” diyen Buzgan, şunları söyledi:
“Hem bizim önemsediğimiz bir konuydu hem onlar önemsediler, notlar aldılar ve ajandalarına eklediler. Kürt seçmenin CHP'ye, tarihsel mirasından kaynaklanan negatif bir bakış açısı var. CHP de 2019'da değişim, demokratikleşme vurgusunu ön plana çıkarmaya çalışıyordu. Farklı kesimlere açılmanın önemini dile getiriyordu. Biz de bunun ancak diyalogla mümkün olabileceğini söylüyorduk. CHP'nin Kürt seçmenini tanıma yönünde problemlerinin olduğunu görüyorduk. Çünkü temas yok. Öte taraftan Kürt seçmen tarafından CHP 1930'lu yılların otoriter, totaliter mirasının temsilcisi olarak görülüyor, algılanıyordu. Bu da temassızlık ve karşılıklı ön yargıların kronikleşmesine neden oluyordu. Bu sorunların ağırlaşarak kökleşmesini beraberinde getiriyordu. İlk kez biz öncelikle bir iletişimin aktive edilmesi gerektiğini dile getirdik. Onu önce biz başlattık. Ardından iletişim devam ettikçe CHP'nin genel başkanına bu yöndeki temkinlerimizi yineledik. Doğu ve Güneydoğu alanındaki sivil toplum kuruluşlarıyla, kanaat önderleriyle görüşmesinin, temas kurmasının gerekliliğini vurguladık. Muhtemelen onlar o dönemde bunun gerekli olduğunun farkına vardılar. Bir süredir Doğu ve Güneydoğu'da bir heyet temaslar başlattı, doğu masasını kurdular.”
"CHP Partiler Arasında En Favori Partidir"
Buzgan, CHP'nin Kürdistan'daki temaslarıyla ilgili ise şu değerlendirmeyi yaptı: “CHP bunu seçim enstrümanı olarak mı kullanıyor yoksa gerçekten gerek Türkiye'de, gerekse bölgede Kürtlerin sorunlarını çözmek için mi yapıyor? Şimdiden niyetlerini sorgulamak doğru değil. Biz ancak bu eylemler ve temas trafiğinin mahiyeti üzerinden bir değerlendirme yapabiliriz. CHP şu an partiler arasında iktidar olmak, yönetimi demokratik araçlarla devralmak isteyen en favori partidir. Millet İttifakı'nı kuran ve devam ettiren bir partidir. Eğer CHP iktidar olmak istiyorsa her şeyden önce toplumun bütün kesimleriyle bir temas kurmalı. Onların sorunlarını dinlemeli. Sorunlarını anlamalı ve sorunlara gerçekçi, uygulanabilir çözümler üretmeli. Benim görebildiğim kadarıyla CHP, şu an işin birinci kısmını yapıyor. Etkin temas trafiğini başlatmış. Farklı kesimlere ulaşmanın stratejilerini belirlemiş ve bu stratejileri uygulamaya koymuş. Benim burada beklentim CHP'nin özellikle Kürtlerin kronikleşmiş sorunlarını görüp bu sorunlara uygulanabilir etkin çözümler üretecek bir performansı göstermesidir."
"Karşılıklı Tanımalar Arttıkça Ön Yargılar Azalacaktır"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Kürdistan'daki temasları sonrasında yaptığı açıklamada, “Asıl amaç kendi bölgemizde istikrar ve huzur ortamını sağlayacak girişimlerin, bölge ülkelerinin kendi inisiyatifleriyle başlatılabilmesidir” dedi. Salıcı'nın açıklamalarını da değerlendiren Buzgan, “Eğer güvenliğinizi, refahınızı, özgürlükleri artıracaksanız bunun en etkin yolu diyalogdan geçiyor. Dostluk inşasından geçiyor. Bu açıdan ben bu görüşmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. CHP'nin özellikle muhafazakar kesimde geleneksel imajı bir kabusla eşitlenmiş, özdeşleştirilmiş durumda. Bu iletişimi başlatarak bir yerde de kendisi aleyhine oluşmuş imajın yıkılmasını sağlamış oluyor. Öte taraftan muhafazakar Kürtler, CHP'nin zannettikleri gibi bir korku, tehdit unsuru olmadıklarını görüyor. CHP ise Kürtlerin bu ülkede eşit bir şekilde ve barış içinde yaşamak istediklerini görüyor. Bu perspektifle sorunların karşılıklı diyalogla çözülmesinin daha kolay olacağını düşünüyorum. Burada altını özellikle çizmek istediğim husus; iletişim, diyalog ve tanıma unsurudur. Bu karşılıklı tanıma arttıkça, paralel olarak ön yargılar azalacaktır. Bizim kronikleşmiş sorunların daha da kronikleşmesine neden olan en önemli unsur ön yargılardır. Ön yargıları da besleyen unsurların başında temassızlık geliyor. Biz esas itibarıyla bunu CHP'nin kurmaylarına ilettik. Umarım bunu sürdürürler” çağrısında bulundu.
"Kılıçdaroğlu Net Konuşmuyor"
Hakkı Savunanlar Platformu sonrasında Demokrasiyi Güçlendirme Derneği'ni kurduğunu, başkanlığını yürüttüğünü belirten Buzgan, Demokrasiyi Güçlendirme Derneği'ni kurduktan sonra Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeler yaptığını anlattı. Buzgan söz konusu görüşmelere ilişkin şunları aktardı:
“Tüm bu görüşmelerde Sayın Kılıçdaroğlu'nun Kürt sorununun çözümüne yönelik verdiği mesajlarına baktığımız zaman her şeyden önce böyle bir sorunun olduğunu kabul ediyor. Bu sorunun, demokratik standartlarını ve hukuk devleti nosyonunu etkilediğini kabul ediyor. İktidara gelmeleri halinde de Kürt sorununu çözeceğini deklare ediyor. Bunu özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni harekete geçirerek, parlamento aracılığıyla çözeceğini söylüyor. İşin doğrusu burada net konuştuğunu söyleyemem. Benim görebildiğim kadarıyla CHP önce bir normalizasyon sürecini inşa edelim, ardından Kürtçeyi normalleştirelim, Kürtlerin anadilde eğitim hakkını tanıyalım, eğer bunlar sağlanırsa Kürt sorunu da böylece çözülmüş olacak şeklinde bir düşünceye sahip. Bu sorunun çözülebilmesi her şeyden önce Türkiye'deki radikal Türk milliyetçisinin perspektifindeki anlayışının biraz gerilemesiyle mümkün olabilecek. Türkiye'de Kürt sorununu çıkmaza sokan en temel etkenlerden biri devletin yasama, yürütme ve yargı gibi temel organlarındaki milliyetçiliktir. Öte taraftan Kürt sorununun doğuşunda, büyümesinde ve kronikleşmesinde Türkiye'deki milliyetçi sosyolojinin, Kemalist ideolojinin çok büyük etkisi var. Eğer CHP bu sorunu çözecekse, eş zamanlı olarak Türkiye'deki Türk milliyetçiliğine dayalı olan bu radikal milliyetçilik dalgasını püskürtmeli. Çünkü devletteki bu anlayış Kürt sorununun çözülmesini zorlaştırıyor. Bu konuda ağırlığını hissettirirse, çok ciddi bir inisiyatif alırsa, sorunun çözülmesini isteyen siyasi organizasyonlarla bu ilişkiyi kurar ve derinleştirirse, Kürt sorununu pekala asgari düzeylerde de olsa çözebilirler diye düşünüyorum."
"Kürtler Kral Tayin Edici Konumda"
Prof. Dr. Abdullah Kıran ise CHP'nin temaslarının birkaç nedeni olduğunu belirterek, bunları şöyle sıraladı: “İlk nedeni, Türkiye nüfusunun en az üçte biri Kürtlerden oluşuyor. Türkiye'de 1950'den bu yana bütün seçimlerin kaderini Kürt seçmenler belirliyor. Kürt seçmenler adeta tahtırevan bir ağırlık gibi hangi tarafa doğru kayarsa o tarafı iktidara taşıyor. Kürtler bu ülkede 'Kingmaker' (Kral tayinciler), kral tayin edici bir konumdalar. Türkiye'de iktidarı hedefleyen bir partinin Kürt seçmenin iradesini dikkate almaması, görmezlikten gelmesi, siyasal bir akıl ve eylemsellikle açıklanamaz. Dolayısıyla CHP'nin veya başka bir partinin eğer Türkiye'de iktidar olmak gibi bir siyasi hedefi varsa Kürt realitesini tanımak, Kürt seçmeni dikkate almak ve bu doğrultuda politikalar belirlemek durumundadır. CHP'nin Barış Süreci'ndeki tavrı iyi değildi. Güney Kürdistan'a ziyaret gibi adımlar, Kürdistan'daki seçilmiş Kürt siyasiler ve meşru hükümet temsilcileriyle görüşmeler gecikmiş bir adımdır. CHP kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tanımlar. Dolayısıyla bu adımlar iyi karşılanmalı. Kürt toplumu da bu adımları iyi karşıladı. Kürt seçmeni de iyi karşılayacaktır. Ama bunun altının doldurulması gerekir. CHP'nin Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir yol haritası olması gerekir. CHP bir yol haritası oluşturduğu andan itibaren Kürt seçmenler nezdinde bu adımlar karşılık bulur.”
"CHP Kürtlerin Taleplerine Yabancı Değil"
CHP'nin Türkiye'nin kurucu partisi olduğunu, Türkiye'nin kuruluş felsefesine dönüş yaptığında Kürtlerle arayı düzeltebileceğinin altını çizen Kıran, sözlerine şöyle devam etti: “Başlangıçta Mustafa Kemal, Kürtler için Kürdistan'a özerklik diyordu. Dolayısıyla CHP Kürtlerin taleplerine yabancı değil. CHP sadece Mustafa Kemal'in 1919 ile 1923 yılları arasındaki açıklamalarına baksın. Bu yıllar arasında Mustafa Kemal, Türk kelimesini dahi anmaz, Kürt kelimesini de kullanmaz. İslam ulusu ve iki halkın gerçekliğini ve yapısını dikkate alarak yeni devlet oluşumunu bunun üzerine tanımlar. CHP buraya bir dönüş yaptığında bence bir sorun kalmaz. Bakın 1923 bir dönüm noktası. Çünkü Lozan Anlaşması var. Anlaşma imzalandıktan sonra Kürtlere ihtiyacı kalmamıştır. Tam anlamıyla inkar politikası çerçevesinde Kürtleri görmezden geldi. Türkiye'deki Kürt meselesi dünyada ilk defa Türkiye'nin karşılaştığı bir etnik mesele değil. Siyasi ve toplumsal bir meseledir. Sosyolojik tabanı olan bir meseledir. Türkiye'de Kürtler için anadilde eğitim temel bir haktır. Bugün Kürdistan Bölgesi'nde Türkmence resmi dildir. Anadilde eğitim Kürtlerin kırmızı çizgisidir. Bu doğanın insana insan olmaktan ötürü bağışlamış olduğu bir haktır ve inkar edilemez. Kıbrıs'ta 150 bin Türk için bir devlet kuruldu. Federasyona bile Türkiye razı olmuyor. Bağımsız bir devlet istiyor. Birincisi Kürtler anadilde eğitim istiyor. İkincisi yerelde kendini yönetme hakkı istiyor. Bu iki temel şart yerine getirildiği zaman ortada sorun da kalmaz. Bu iki noktada CHP tam insani bir siyaset ortaya koyarsa çözülmeyecek hiçbir mesele yok. Bu doğrultuda adımlar atılırsa, Kürtler dogmatik insanlar değil, Ortadoğu coğrafyasının en çok siyasallaşmış halkıdır. Neyin ne olduğunu görebilecek, değerlendirebilecek birikimleri olan bir halktır.”