Ta “Saddam Hüseyin döneminde” özerkliğe kavuşan Irak Kürdistanı, Federatif Irak Anayasası uyarınca bağımsızlık hakkına sahiptir. Daha geç zamanda ortaya çıkan ve birbirinden ayrı olan Rojava kantonları üniter devlet anlayışını benimseyen Beşar Esad’ın direnişi ile karşılaştı. Gene de Şam ordusu ve IŞİD’e kafa tutan Suriye Kürtleri devletleşme yolunda büyük mesafe aldı.
Birçok azınlık barındıran Kürt “yarıdevletleri” dünyanın gözünde acımasız savaş içindeki Orta Doğu’nun “tolerans ocakları” görünmeye çalışmakla dünya kamuoyundan puan kazanıyor. Gerçek şu ki Kürt olmayanların durumu pek parlak değil, hatta yerel yönetim bölgeyi terk eden azınlıkların dönüşüne engel koyuyor. Gene de etnik ve dini azınlıklar için Kürtlerin yönettiği topraklar, Sünni islamcıların Şii islamcılarla savaştığı bölgelerden çok daha güvenlidir.
Rusya ve ABD’ye gelince. İkisi de Kürtlere silah veriyor, ama ikisi de Türkiye ile ilişkiyi bozmamaktan yana. Neticede Kürtler Cenevre toplantılarına katılamadı, ABD “Fırat kalkanı” konusunda Türkiye’yi desteklerken Rusya, bu operasyonun Suriye toprak bütünlüğünü zedelediğini açıklayan Esad’a kulak vermedi.
Rusya’nın Kürtlere pek etkisi yokken Batı’nın etkisini kullanmak istemiyor. Batılı ülkelerin bu konuda çekimser davranmasının sebebi şu: Bağımsız Kürdistan kurulursa bölgede “sınır erozyonu” süreci derhal başlar ve bilinmeyen sonuçlara varır. Öte yandan yazara göre büyük ihtimalle Kürtler inisiyatif gösterip bağımsızlığı dünyaya ‘fait accompli’ (oldu bitti) şeklinde sunarlarsa Batı’nın buna itirazı olmaz.
Bu arada İran, Irak, Türkiye ve Suriye “Kürt sorunu” gündeme geldiğinde aralarındaki binbir çelişkiyi bir kenara bırakıp tek ağızdan konuşmakta. Ayrıca Tahran ve Şam “Kürdistan projesini” Amerika’nın “Orta Doğu’yu bölme projesinin bir parçası” olarak görürken Türkiye, Kürdistan konusunu “Kürt terörü”, yani PKK’nin ortadan kaldırılmasından sonra ele almaya hazır gözüküyor.