50. sanat yılı nedeniyle konser serisine hazırlanan Şivan Perver, bir tek Türkiye'de konser verememekten yakınıyor: Yavaş yavaş yaşlanıyorum, bir hastalık olsa kendi insanımı göremeden gittim, eyvah."
Kürt sanatçı Şivan Perwer ile Erbil’deki evinde vereceği konserlere, sanat yaşamına, Türkiye’deki siyasal gelişmelere ilişkin Gazete Duvar'dan Bircan Değirmenci'ye konuştu.
Bugüne kadar dernekler ve siyasi partiler aracılığıyla Newroz, festival gibi pek çok etkinliğe katılan ama özel konser yapmayan sanatçı, “Biz de sanat konusunda bir açılım yapalım, bir değişiklik olsun diyorduk. Çoğu kez çeşitli münasebetler nedeniyle konserler yapılmıştı. Ama ben yalnız değildim, başka sanatçılar da olurdu” dedi.
Kürt toplumu içerisinde sanatın belirli oranda serbestçe bir hareket yönü olmadığına, yapmak isteyenlerin de engellendiğine dikkat çeken Perwer, kendisinin de bu yöndeki girişimlerinin zaman zaman engellendiğini söyledi.
Sanat anlayışını anlatan Perwer, şöyle konuştu: "Sanatın her zaman kendi başına bir olay olduğunu yineliyordum. Sanat elbette ki toplum malıdır ve toplumsal olmalı. Toplum dışı sanat olamaz, olsa da yaşayamaz ya da kişilerin amacına göre yönlendirilir. Onun için sanatın toplumsallaşması, toplumu harekete geçirmesi, mobilize etmesi, düşündürmesi gerekmeli. Bu illa bir siyasi hareketin, derneğin güdümünde olması anlamına gelmemeli. Sanat bir oluşumun güdümünde olursa o özelliğini kaybeder, gerektiği gibi gelişemez, yolunu çizemez, öğreti olmaktan uzaklaşır. Sanatçı kendi yönünün çizdiği zaman belirli bir seviyeye ulaşır ve daha çok etkili olur. Onun için benim gibi düşünen arkadaşlarımız bir araya geliyor ve özel konserler yapalım dediğimizde araya bir şeyler karışıyor ve engellemeler oluyordu.”
Şivan Perwer, sanat ve sanatçının siyasetin lokomotifi olarak görüldüğüne dair yaygın bir kanı olduğunu belirterek, “Sanki siyaset sanatçısız yaşayamaz, gelişemez, siyasetin kendi başına gelişmeye güveni yok gibi bir durum var. Temelde her şey birbirinin parçasıdır ama üstte bir ayırım da söz konusu. Onun için burada bu engellemelerden dolayı çok sıkıntı yaşadık" diye konuştu.
Kürt sanatçılar fedakarlık gösteriyor
Perwer, Kürtlerin bir devleti olmamasından kaynaklı sahip çıkılmayan, devletin sunduğu olanaklardan faydalanmayan Kürt sanatçıların oldukça fedakarlık yaptığının altını çizdi.
“Sanatçı ne olursa olsun kendi toplumsal, tarihsel, kültürel değerlerini yukarı taşımalıdır. Sanattan bir şey kazanmasam bile sanattan anlıyor ve sanat sergileyebiliyorsam ben sanat yapmalıyım. Çünkü bunu yapmasam gereken, istenilen şeyler kendiliğinden gelişmez, bu gelişmelerin bir parçası olmalıyım. Biz bu konuda çoğu yerde çok fedakarlık gösterdik" diyen Perwer, "Ezildik, katıldığımız konserlerde para verildi-verilmedi, değer görüldü- görülmedi, bunları düşünmedik. Halkımızın durumu böyle. O halkın bir parçası olarak onun gibi yaşamalı ve hareket etmeliyiz, dedik. Bence bu çok doğru bir şeydi. Kürt sanatı bu yönde hareket eder ve etti. Bu konuda fedakarlık gösteren tüm Kürt arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Çünkü Kürt olup da Kürt değerlerinden ayrılan, ayrıca Kürt değerlerinin birikimi üzerinde gelişmeye ve onu başkalaştırmaya çalışan bir sürü sanatçı çıktı. Kürdü, Kürdistanı unuttular, kendi değerlerini, gerçeğini unuttular ya da unutturmaya çalıştılar. Aynı baskıcı ve düşmanlık besleyen kesimler gibi onların güdümüne ve hizmetine girdiler. Ama bizim gibiler tamamen kendi gerçeğine dayanarak hareket etti. Annem bana hangi loriyi söyledi? Babam hangi dili konuştu? Bu dille söyleyeceğim, bu benim gerçeğim ve doğrumdur. Her toplum için doğrusu da odur."
Her topluluk gibi Kürtlerin de kendi dilinde yaşamak hakkı olduğunu belirten Perwer, bu konuda Kürtlere yapılan baskıların saygısızlık olduğunu söyledi
Perwer, şunları söyledi: “Eğer toplumlar birbirine karşı saygı ve sevgiyle yaklaşırsa, Türkçe bilen bir Kürt sanatçı Türkçe de söyleyebilir, Arapça da. Ama içinde yaşadığımız başka toplumların Kürt halkına karşı hiç saygıları yok. Ben bir Türk sanatçısının Kürtçe söylediğini duymadım. Bazen faydacı yaklaşımla söyleyenler çıkabiliyor. Bizden çok aldılar, teşekkür etmediler, inkar ettiler, bize karşı oldular, düşman oldular. Ben buna şaşırıyorum. Herkes soframıza oturdu ama hep soframıza ihanet ettiler. Bizimki bir Zerdeşt sofrası. Zerdeşt’in sofrası çok cömert, geniş ve bereketli bir sofra. Bizim değerlerimiz içinde çok yerleşmiş bir inançtır, değerdir. Bütün semavi dinlerden önce bu vardı. Zerdüşt büyük acılarla karşılaşmış ve öldürülene kadar hep fedakarlık etmiş. Kürt halkı tarihsel süreçte çok büyük değerler, büyük medeniyetler yaratmış. İşte bu sofra bu medeniyetlerle zenginleşmiştir. Ama inkar ediyorlar ve bu sofraya düşman olmuşlar. Bize karşı olan kesimler değerli gördükleri her şeyimize el koymaya çalıştı.”
Türkiye'de berbat bir siyaset izleniyor
Perwer, büyük acılar yaşatılmasına, ezilmesine, dilinin yasaklanmasına rağmen Kürtlerin başka halklara düşman olmadığını söyledi. Perwer, “Kürtlere asla ‘bize bunları yaşatanların düşmanı ol’ demem" dedi.
"Türkiye’de berbat, ayıp ve insanlık dışı bir siyaset yapılıyor" diyen Perwer, şöyle devam etti: "Siyaset öyle olmaz. Birkaç profesör, akademisyen çıktıkları tartışma programlarında ırkçılık yapıyorlar. Oysa sen bilim insanısın, tüm insanlık için düşünüp, çalışmalısın. Bu topraklar sadece senin değil. Senin peygamberin bile ‘aynı toprak üzerinde yaşayan tüm insanların o toprağa sahip olma hakkı vardır’ diyor. Dinin öyle diyor, dindar kesiliyor ama dinini inkar ediyorsun. ‘Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü’ diyorsun. Oysa ki yok ediyorsun. Allah Kürdü de yaratmış, sen seviyor musun? Öldürüyorsun, bombalıyorsun, yasaklıyorsun. Bir de bazı yerlerde demokrat kesilerek, 'Asimilasyon en büyük suçtur, faşizmdir' diyorlar ama 30 milyon Kürdü Türkiye’de yüzyıldır asimile ediyorlar. Kürt, ‘hayır, ben yok olamam’ dedi. Çünkü benim tarihte yarattığım değerler seninkinden katbekat üstündür. Açılım meselesi de oldu, davet edildik, gittik ama başka şeylerle karşılaştık. Biz kişilerin sözlerini değil, niyetlerini anlamaya çalıştık. Sonra baktık ki niyet ve söz aynı şey değil”
Sanatta 50'nci yılını süren Perwer’in sanatçı, gazeteci dostları, yakınları, bu meseleye yıllarını verdiğini ve hala mücadele ettiğini hatırlatarak, ‘bunu neden kutlamayalım’ diyerek kolları sıvamışlar. Önümüzdeki yıl boyunca Almanya’nın Fankfurt, Münih, Hamburg, Berlin kentleriyle, Basel, Stokholm, Viyana, Londra, Kanada, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ve Telaviv gibi yerlerde konser hazırlıklarına başlamışlar.
Konserler sürecinin kendisini yoracağını belirten Perwer, "Ne kadar dayanacağımı bilemiyorum. Çoğu zaman oktav üstü okuyorum. 23 sese kadar gidiyorum. İki konser arka arkaya olunca zahmet veriyor bana. Bas bariton, tenor her tonda okuyorum. Yani 20 saat bariton olarak okurum ama tenora gelince segah, hicaz makamlar çok ses istiyor. Gerçi boğazım da buna alıştı ve başaracağıma inanıyorum" dedi.
Konserlere Türkiye ve Avrupa’dan alanında uzman 15 kişilik müzisyenle yaylı, nefesli ve ritim sazlar eşlik edecek.
Konser hazırlıklarıyla ilgili bilgi veren Perwer, "Hakan Akay İstanbul’a müzisyenlerle çalışmak için gitti ve daha sonra Almanya’ya gelecekler. Bazı yerlerde biletler tükenmiş. Bu kadar ilgi göreceğini tahmin etmiyordum. Çünkü yalnızım. Diğer organizasyonlarda başka sanatçılarla birlikte çıkıyordum ama biletlerin tükendiğini görmemiştim. Demek ki halkımız arasında bir yerimiz vardır. Ben tabi ki zaman zaman bize karşı durumlar olsa da Kürt halkının sevgisini çok gördüm.”
Dünyanın her ülkesinde şarkı söyledim
Sanatçı, onca ülkede konser verecekken Türkiye’de kendi topraklarında konser verememenin sancısını yaşadığını ifade ediyor.
“Türkiye’de konser vermeyi nasıl istemem ki?" diyen Perwer, "Kocaman, çok derin kök saldığı toprakların üzerinde yaşayan bir toplumun çocukları kendi ülkesinde yasaklanmış. Çok acı bir mesele. Medeniyet buradan yeşermiş. Biz bu topraklar üzerindeyiz. Başka yerden mi buraya geldik? Biz buranın sahibiyiz, bu topraktan doğduk. Bu Kürtler nereden geldi, kimse bunu sormuyor. Vicdansızca davranarak, sürekli Kürtleri yok saymaya çalışıyorlar. O kadar büyük inkar ve ihanet var ki. Kürt toplumu kendini bu konuda şanslı saymalı. Çünkü devletleşmeseler de direnerek her zaman kendilerini var etmeyi başardılar. Direnerek kendini var eden bir toplum yüzde yüz devlet de olur. Bence her Kürt böyle bakmalı" diye konuştu.
Şivan Perwer, “Herkes bir gün beni memlekette görmek istiyor" diyerek, "Dünyanın her ülkesinde şarkı söyledim ama doğduğum topraklarda söyleyemedim. Milyonlarca insan var orada. Belki 4-5 milyonu dışarıda. Dışarıda olan her Kürde defalarca söylemişim. Bıkmadan, yorulmadan binlerce kilometre kat edip beni seyre geliyorlar. Millet ve ben de o özlem ve hasret içindeyiz. Yavaş yavaş yaşlanıyorum, bir hastalık olsa, bir kaza olsa kendi insanımı, halkımı görmeden gittim, eyvah. Ben Kîne em’i, Xezale'yi, Halepçe’yi kendi halkıma, kendi ülkemde söyleyemedim. Bu çok acı bir şey. Ben hep sağlam durmak için direniyorum ama bu durum çok incitiyor beni. 50 yıl geçti. Ve ben 50 yıl toprağıma, halkıma hasret kaldım. Bugüne kadar direnip ayakta kalan bir toplum bu hasreti de dindirir. Bunun için hepimiz birlikte çalışmalıyız. Ayrıca beraber yaşadığımız toplumlar vicdanla hareket etmeli. Türkiye değişmeli, böyle bir durumda Türkiye de gelişemez. Düşmanlık iyi bir şey değil, yıkım, kaybetmek, gerilemek demektir. Bizim yokluğumuz üzerine asla gelişemezler. Çünkü biz Türkiye’nin kurulmasına da çok hizmet ettik. Kürtler asla kimsenin hakkına tecavüz etmedi" ifadesini kullandı.
50 yıldır üretimden kopmadığını söyleyen Kürt sanatçı, günde 12 saat sayıyla çalıştığını belirtti. Perwer, “Başka enstrümanlar da çalıyorum ama benim için profesyonel alet sazdır. Yalnız kalınca sazla biz konuşuyoruz. Birlikte duygulanıyor ve ağlıyoruz" dedi.
50 yıl boyunca kendisi için özel bir şey istemediğini, övgü beklemediğini söyleyen sanatçı, "Kimileri çok övüyor ama biz bu halkın çocuğuyuz. Benim yaşamım halkımdan üstün değildir. Bir emek üretiyorsun, insanlar da yararlanıyor. Bu güzel bir şey. Bunu devam ettirmek gerektiğinin bilincindeyim ama toplumun o kadar çok sevgisini görüyorum ki ne diyeceğimi bilemiyorum. İyi bir şey yapıyorum demek ki. Toplumun da sevgisine layık olmak, onları üzen şeyler yapmamak lazım. Bu bir sevgi, fedakarlık, öğreti, iyilik üretiyorsa buna devam etmek gerekli. Hayatımın sonuna kadar da toplumu, insanı sevmeye, değer vermeye devam edeceğim" dedi.