Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin babası Melle Mustafa Barzani’nin ağabeyi Şeyh Abdülselam, 1903\'de babası Şeyh Muhammed\'in vefatı üzerine aşiretin başına geçer.
Şeyh Abdülselam kısa süre içinde bir şeyhten ziyade siyasi bir lider gibi davranarak bölgede sosyal ve ekonomik yönden bir çok reform gerçekleştirir.
Şeyh Abdülselam, halkının özgürlüğe kavuşması amacıyla Osmanlı’ya karşı bir çok isyan gerçekleştirir. Ancak bu isyanların tümü, bilhassa çevre Kürt gruplarından yeterli desteği bulmadığı için Osmanlı güçleri tarafından şiddetli bir şekilde bastırılır.
1913’te gerçekleştirilen son isyan sonrasında Şeyh Abdülselam İran’a kaçar. Burada İran Kürtlerinin liderlerinden İsmail Ağa Simko\'yu ziyaret eder ve onunla birlikte Hoy ve Tiflis\'e giderek Rus generallerle görüşür.
Bu gelişmeler üzerine Şeyh Abdülselam’ı bir türlü yakalayamayan Osmanlı yönetimi şeyhin başına yüklü bir ödül koyar.
Şeyh Abdülselam İran’dan dönüşte Genegecin köyünde Safi Abdullah\'a misafir olur. Geleneksel Kürt ihaneti bir daha tecelli eder ve Abdullah, Osmanlı Devleti\'nin vaadi olan ödülü alabilmek için gece uyurken şeyhi yakalayarak Osmanlı yönetimine teslim eder.
O zaman genç bir subay olan Fevzi Çakmak tarafından Musul\'a götürülen ve yargılanan şeyh, mahkeme kararıyla 14 Aralık 1914\'te yakın yönetim kadrosuyla birlikte idam edilir. O dönem Musul valisi Diyarbakırlı bir Kürt olan Süleyman Nazif’tir.
Şeyh Abdulselam Barzani’nin idam edildiği gün 11 yaşındaki kardeşi Mele Mustafa Barzani Musul’a gider ve ağabeyinin darağacında sallanan cesedini görür.
Bir katırın sırtında Barzan’a dönen Mele Mustafa Barzani yol boyunca ağabeyini düşünür. Ağabeyinin darağacında sallanan asılı cesedi gözlerinin önünden gitmez.
O küçük yaştaki aklıyla, kendi kendine, “bir insanın haksız yere asılmasındansa, dağlarda, ormanlarda kurtlar tarafından parçalanmasının daha iyi olacağını” düşünen Mustafa Barzani o anda bir karar verir ve ne olursa olsun hiçbir şekilde düşmana yakalanmayacağına, hapishaneye girmeyeceğine yemin eder.
“Kaçacağım, parçalanacağım, gerekirse öleceğim ama asla düşmana teslim olmayacağım… Kaderimi düşmanın avuçlarına, vicdanına bırakmayacağım… Rezil ve perişan olarak zindanlara girmeyeceğim.” diye kendi kendine sözler verir ve 11 yaşındaki bu acı tecrübeden bir hayat felsefesi çıkararak, sonraki tüm yaşamına uyarlar.
“Öleceğim ancak teslim olmayacağım, öleceğim ancak hapishaneye girmeyeceğim.” der…
Bunun için de önünde tek bir yol vardır: “Dağlara çıkmak!”
Mustafa Barzani bu yolu seçer, dağları tercih eder ve ölene kadar Peşmergeleri ile birlikte mazlum Kürt halkı için savaşır.
Kendi çizdiği bu yolu tüm Kürt liderlerine tavsiye eden Mele Mustafa Barzani, “Sıkıştığınız anda, sakın ola ki teslim olmayı düşünmeyin, mertçe savaşarak ölmeyi tercih edin veya imkanınız varsa dağlara sığının. Dağlarda yaşamak ta onurludur, ölmek te.” der ve bu nasihatini şöyle noktalar:
“Çünkü Kürdün dağlardan başka dostu yok!”