Sosyoloji toplumsal gerçekliği bilimsel olarak (sistematik, nesnel ve derinlik) araştırır. Amaç, sosyal yaşam tarzlarını anlamamıza ve muhtemelen tahmin etmemize izin veren sosyal hareket açıklamaları geliştirmek ve sosyal koşulların çeşitli nedenleri ve etkileri hakkında güvenilir bilgiler elde etmektir.
(Psikoloji ve sosyoloji): Sosyal bilimler ve meydana gelen toplumsal değişimler, artan zenginlik ve eğitim, laiklik ve demokratikleşme gibi süreçlere dayanmaktadır. Normlar, davranışlar ve algılardaki farklılıklar da dahil olmak üzere birçok fenomen sosyolojinin konusu olabilir.
Sosyoloji, insanların birlikte nasıl yaşadıklarını inceleyen bilim dalıdır. Sosyologlar suç, göçmen entegrasyonu, din ve kültür, aile ve sosyal eşitsizlik, savaş ve çatışma gibi çağdaş sosyal konularla ilgilenirler. Aslında gazetelerde ve haber sitelerinde okuduğunuz veya duyduğunuz konuların neredeyse tamamı.
İNSAN VE TOPLUM HAKKINDA
Bir sosyolog toplumun kalbinde olmalı. Sosyologlar tolum bilimcidir, sosyal tabakalari bizzat bilir. Neden bazı insanlar diğerlerinden daha başarılı? İnsanlar arasındaki sosyal eşitsizliğin nedenleri nelerdir ve bu konuda ne yapılabilir? Sosyal medya, insanlar arasında yeni dostluk veya işbirliği biçimlerine yol açar mı? Kuruluşlar nasıl yenilik yapmaya çalışıyor? İş ilişkileri veya iş -yaşam dengesi için ne anlama geliyor ve başarılı ve daha az başarılı organizasyonlardan neler öğrenebiliriz? Sağlık, suç veya güvenlik sorunları ve çözümlerinde hükümetlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve sıradan vatandaşların rolü nedir?. Göç sorunlarıyla ilgili eğilimler ve nedenler nelerdir?
Durkheim, bağımsız bir bilim olarak sosyolojinin güçlü bir destekçisiydi. Sosyolojinin pozitivist olması ve insan duygu, düşünce ve eylemleri gibi toplumsal gerçekliklerin somut olaylar olarak araştırılması gerekir. Bu sosyal gerçekliklerin analizi, nedensel ve işlevsel bir açıklamaya yol açmalı. Nedeni açıklamak bir şeyin nasıl olduğunu açıklar ve işlevsel açıklama ne anlama geldiğini açıklar!.
Fransız Émile Durkheim Avrupa'nın ilk gerçek sosyologu olarak kabul edilebilir, bir bilim insanıdır, sosyolojinin temel sorularından biri olan sosyal uyum konusunda yoğun bir şekil de odaklanmıştır.
Karl Marx, sosyal eşitsizliklere bakan bir Alman filozof, ekonomist ve sosyologdur. Bunu, Marks'ın fabrika sahibi ile işçiler arasındaki eşitsizliği şiddetle eleştirdiği 1873'te yayınlanan Das Kapital adlı kitabında belirtir. Sanayi Devrimi ile başlar. Marks, fabrika sahiplerinin çok fazla sermayeye, mülke sahip olduklarını gözlemler ve onların yalnızca servetlerini artırmakla meşgul oldukları sonucuna varır. Bunun bir sermaye birikimi olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, mülk ve mülk sahibi olanlar, gittikçe daha da zaman zenginleşirler. Yoksullar, evsizler de bu yönetici sermaye sınıfına ait olurlar.
Toplumdaki bütünleşme derecesi, bireysel sosyal eylemleri etkiler. Émile Durkheim'a göre toplum da dinin köküdür. Din, kolektifin Tanrı'ya eşit olduğu mesafe de sosyal uyumun önemini pekiştirir..
Durkheim'ın öğretisine yönelik eleştirel yorumlar sosyolojik suçlamayla ilgilidir. Sosyal sorunlar çalışması belki de haksız yere din ve ailenin önemini ihmal ederek, sosyal uyumun önemini çokça vurgular.
Kürdlerin sosyolojisini inceleyen Kürd asıllı bilim insanları ve akademisyenler var mı bilmiyoruz. Bugün bu konuyu açmamızın esas sebebi daha doğrusu yukarıdaki başlık bunun içindir. 4 parçadan bahsetmiyoruz sadece Türkiye'deki daha çok Kürdün yaşadığı bir ülkede, ne kadar Kürdler ile ilgili sosyal ve toplumsal alanlarda değişik konuları inceliyen ve araştıran araştırmacılar varlar mı onu da bilmiyoruz. Kuzeydeki Kürdlerin sosyal sorunları bilimsel olarak yazan, çizen araştırmacı var mı gerçekten bilmiyoruz. Bir İsmail Beşikçi, 'Doğu Anadolunun Geri Bırakılmışlığı' ve 'Göçebe Alikan Aşireti' araştırmasını biliyoruz. İdeolojik yapıtları, sol teorik kitapları anmak istemiyoruz!..... Bizim sorun, Kürd toplumunun son yüzyılda araştırılmamış çok sayıda meselesi var, her biri kendi başına bir doktora tezi olacak konular, mesela; Kürd toplumunda 'Kan davaları ve nedenleri''; iç çatışmalar olarak bilinen bin yılların araştırılmamış yaralar var. Aşiretler arası çatışmalar ve birbirine ihanetler. İttirafçilik ve sonu belli olmayan koruyuculuk ve halkına ihanete meyilli kültürü; inanç ve mezhep kavgaları; Kürdlere özgü karekteristikler ve kan bağlarını araştıran, inceleyen eserleri göremezsiniz. Onun için Kürd toplumu tüm yetmezlikler ve eksiklikleri ile beraber yaraları sarılmıyor, ön açıcı bir uluslaşma kültürü de oluşmuyor, iki de bir eski feodal kalıplarla olaylara yaklaşılıyor, yaralar îrîn bağlamış çözüm üretilemiyor. Yirmibirinci yüzyılda hala sağlıklı bir ulusal yapı oluşamamış. Sorun çok ama otorite olmuş Kürd kimlikleri ile ortaya çıkmış sosyolog, tarihçi, felsefeci bilim insanları yok. Nazari dikkatinize çekiyoruz egemen uluslara hizmet eden bilim insanlarından bahsetmiyoruz!.
Bugüne kadar bir Martin van Bruinessen Kürdlerden çıkmamış 'Ağa, Şeyh ve Devlet' adında bir tez yazmamış, neden Şeyh Said olayı doktora tezi olmamış; Kürdçe yetkin bilgin bir sosyolog, felsefeci insan yetişmemiş. Son yüzyılda Kürdler zamanlarını hep beyhude harcamış, herkes bir tür kendine ağlama duvarı bulmuş ağlayıp sızlamış durmuş. Dünyaca tanınan kariyer sahibi bir tarihçi, sosyolog yetiştirmemiş, olanlarda egemen devletlere boyun eğmiş kimliklerini de yitirmiş. Yüzyıl önce Kürd aristokrasinin durumu günümüzden ileri idi. Yetişen sosyolog Ziya Gökalp, prof. Şerif Mardini, prof Fuat Sezgin vs entelelktüel bilim insanları değerlendiremeyip egemen devletin hizmetine sokmuşuz.
Yusuf Kaynak