Diyarbakır’daki basın açıklaması sonrasında öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, eşinin çatışmadan dolayı hayatını kaybettiğine inanmadığını, bir suikasta kurban gittiğini ileri sürdü. Elçi, “Niye hiç kimse değil bir tek Tahir vuruluyor, tek kurşunla ensesinden vuruluyor?” dedi.
Türkan Elçi, “gözü karaydı” dediği eşi için “‘Keşke tutuklansaydı ve böyle bir şeyle karşılaşmasaydık’ diyorum” şeklinde konuştu.
“Tahir hiçbir zaman ‘Hendekler iyidir, yapılmalıdır, bu halk mücadelesidir’ demedi.. Şiddetle, barikat kurmayla, hendek kazmayla değil demokratik yollarla çözülebileceğine çok inanıyordu” diyen Türkan Elçi, olayın aydınlanacağına inanmadığını söyledi.
Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’a konuşan Türkan Elçi röportajı şöyle:
Diyarbakır’da öldürülen Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, eşinin planlı bir suikasta kurban gittiğine inanıyor. Türkan Elçi, “Her kesimde sevilen bir insan olduğu için hayatı sonlandırıldı” dedi.
Eşinin en büyük fobisinin bir çocuğun babasız kalması olduğunu söyleyen Türkan Elçi, “Faili meçhullerde bile onu en çok üzen şey çocukların yetim kalmasıydı” diye konuştu.
Elçi, taziyeleri kabul ettiği evlerinde yaptığımız görüşmede sorularımızı şöyle yanıtladı:
-Olayla ilgili görüşünüz ne?
Arkadaşların anlatımından benim çıkardığım, Tahir’in bir suikasta kurban gittiğine inanıyorum. Çünkü çatışma olmuş olamaz. Tahir’in kaçamadığı, koşamadığı için orada kaldığı gibi yorumlar var. Bunlar çok safça yorumlar. Kaçmış olsaydı bile planlı bir şey olduğu için, bilerek, tasarlayarak, yerini tespit ederek sadece Tahir’i hedef aldıkları için kurtulamazdı. Polisle karşı taraf arasında bir çatışma çıktı da bu çatışmadan dolayı arada gitti gibi bir şey yok. Öyle olsaydı başka yaralılar da olurdu, başka insanlar da ölmüş olurdu. Niye hiç kimse değil bir tek Tahir vuruluyor, tek kurşunla ensesinden vuruluyor.
-Suikast yapılmasının bir nedeni var mı?
Bunun için konumu müsaitti. Her kesim için sevilen bir insan olduğu için böyle bir şeyle karşılık buldu, hayatı sonlandırıldı. Bir tek tarafın adamı olmuş olsaydı ona yönelik bir şey olmayacaktı. Adım gibi eminim. 20 yıldır çok aktif bir insandı. Gözü karaydı.
\"Her şey planlı\"
Neden suikast diyorum? Başka biri niye değil, sadece o. Ve ensede tek kurşunla vurulması. Hasbelkader bir şey olmamış, planlı gidilmiş. Çünkü hangi saatte basın açıklamasının yapılacağı dünya âleme duyurulmuş. Tahir’in orada olduğunu biliyorlar.
-Hastane önünde “kahrolsun PKK” dediğiniz iddia ediliyor.
Böyle bir şey olmadı. Bilmediğim bir şeyle ilgili ben nasıl bir yorum yapabilirim. Bir acı yaşarken anormal yalanlarla karşılaşmak acıyı daha da artırıyor. Söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi haber yapıyorlar. Tahir’in söylediği bir kelime üzerinden de hayatı sonlandırıldı. CNN Türk’teki açıklamasından sonra her şey döndü ve bu onun hayatına mal oldu.
-Tehlikeler konusunda onu uyardığınız oluyor muydu?
Çok, çok, çok uyardım Tahir’i. Tahir sabahları çıktığı zaman ben uyarırdım. “Tahir aman dikkat et, çok da kimseye fazla dokunacak şeyler söyleme. Zarar görmeni istemiyorum” diye..
-İfade vermeye gittiği zaman korktunuz mu tutuklanır diye?
O değil ama ben çok korktum. Kararı uygulama tarzları, onu polislerle, panzerlerle, gövde gösterisi ile makamından almaları beni biraz acıttı. Ama şu anda ‘keşke tutuklansaydı ve böyle bir şeyle karşılaşmasaydık’ diyorum.
-Keşke hiç söylemeseydim o sözleri dedi mi hiç?
Hayır, demedi. Biraz o atmosferin etkisiyle söyledi onu. Tahir bu mevzunun salt ‘Terör meselesidir’ diyerek üstünü kapatmanın çözümden uzaklaştıracağını düşünüyordu.
-PKK’yi de eleştiren açıklamaları olduğu söylendi...
Cizre, Silvan raporları var. Tahir hiçbir zaman ‘Hendekler iyidir, yapılmalıdır, bu halk mücadelesidir’ demedi. Bunun doğru olmadığını en radikal bir şekilde her yerde, her platformda çok net bir şekilde çekinmeden söyledi.
-Son dönemde en çok neyi mesele ediyordu?
Türkiye’nin Suriyeleşmesinden, Halep haline gelmesinden korkuyordu. Halep’te bütün tarihi eserler yıkıldı, insanlar göç etmeye başladı. Hüsranlı şehir havasının burada da olmasını istemiyordu. ‘Her ne olursa olsun, biz sorunları demokratik yollarla da çözebiliriz. Şiddetle, barikat kurmayla, hendek kazmayla değil demokratik yollarla çözülebileceğine çok inanıyordu.
-Bu olayın aydınlanacağına inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum. Bazı faili meçhuller aydınlanmış olsaydı ben derdim ki bu da sonuçlanacak diye umut edebilirdim.
“En büyük fobisi bir çocuğun babasız kalmasıydı”
Tahir’i herkes gülümsemesiyle ve çok aceleci olmasıyda tanır. Bir de en büyük fobisi bir çocuğun babasız kalmasıydı. Faili meçhullerde bile onu en çok üzen şey çocukların yetim kalmasıydı. ‘Falanca kişinin çocuğu kaldı ortada, kaç yaşında’ derdi. Ama şimdi aynı durumla kendisi de karşılaştı. İçine doğuyordu sanki. Arin’i üzgün gördüğü zaman ‘Peki bu çocuk bana bir şeyler olursa bu çocuk ne olur’ diye kaygılarını dile getirirdi.
Cenazedeki konuşması
“Tahir faili meçhullerle ilgilendi, onunla ilgili bir şey yazabilir miyim?” diye düşündüm. Şiirle, öyküyle ilgili çalışmalarım da var. Tahir’in çantası yanı başımdaydı. Onun bloknotlarına yazdım. ‘Okusam belki Tahir duyar beni’ diye düşündüm. Biraz da onun duyma ihtimaline binaen okudum, yoksa bir mizanseni yerine getirmedim.
Nazenin’le çok yakınlardı
Çok duygusal baba-kız ilişkileri vardı. Kızımı çok narin, çok ince, hassas bir kız olarak yetiştirdi. Kızım 10-15 gün önce yurtdışı başvurusunda bulundu. Tahir gitmesini istemiyordu. Kızımın kararlı olduğunu görünce ‘Türkan çok istiyor, izin verelim gitsin’ dedi. Oturdu bütün başvurularını İngilizce olarak hepsini kendisi yaptı.