ABD, Suriye’de zaten yeterince sıkıntı yaşamıyormuş gibi, geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD’nin kuzeybatı Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunması durumunda Amerikan askerlerine bir ‘Osmanlı tokatı’ vurmakla tehdit etti. Dönemin ABD dışişleri bakanı Rex Tillerson’ın Türkiye’ye yaptığı ziyaretin iki gün öncesinde dile getirilen tehdit, Ankara ile Washington arasındaki ilişkilerin ne kadar sorunlu hale geldiğinin ve bu tarihsel ittifakın, her iki devletin de zararına olacak şekilde, tamamen dağılmaya ne kadar yakın olduğunun altını çiziyordu.
Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’yi ayrı düşüren sıkıntılara dair liste epey uzun. ABD’li ve diğer Batılı yetkililer, Erdoğan’ın Putinci bir yaklaşımla iktidarını sağlamlaştırma ve insan haklarını yok sayma tavrını endişeyle izliyor ve Amerikan diplomatik misyonlarınca istihdam edilen Amerikan ve Türk vatandaşlarının tutuklanmasını protesto ettiler. Türk yetkililer ise ABD’yi, Temmuz 2016’da Erdoğan karşıtı bir darbe girişimini teşvik etmekle ve birçok Türk’ün bu darbenin beyni olduğuna inandığı kişiyi, yani dini bir lider ve Erdoğan’ın eski müttefiki olan, Pennsylvania’da yaşayan Fethullah Gülen’i himaye etmekle suçluyor.
Türkiye Pakistan Değil
Son 10 yılın büyük kısmında Suriye’de yaşadıkları yol ayrımı ise Washington ve Ankara arasında daha da keskin bir bölünmeye yol açtı. Erdoğan, Suriye sorununda ABD’nin gösterdiği tavrı, Türklerin kendi ülkelerine dönük tehdidin önemsenmediği şeklinde algılamaları nedeniyle, Obama yönetimine karşı öfkeliydi. ABD nihayetinde müdahale ettiğinde -bunu Türklerin ezeli düşmanlarıyla Halk Savunma Birlikleri (YPG – PKK’nin Suriye kolu) ittifak kurarak yapınca- Ankara’nın öfkesi daha da arttı. ABD yetkilileriyse kendi açılarından, Ankara’nın Suriye savaşında cihatçılarla müttefik olması ve sonrasında Türkiye’nin NATO ortaklığını karmaşık hale getiren bir Rus hava savunma sisteminin satın alınmasına onay veren Rusya’yla işbirliğini tercih etmesine uzanan konularda rahatsızlık yaşadılar.
Washington’da Türkiye’yle dibe vurmakta olan ittifaktan kurtulma (yakın zamanda Pakistan’a yapıldığı gibi) ve hatta Ankara’ya eylemleri nedeniyle yaptırım uygulama yönünde güçlü bir arzu var. Bu durum, nüfusun yüzde 67’sinin Amerikalılara karşı olumsuz görüş beslediği Türkiye’de de kesinlikle karşılık buluyor.
ABD İran’a Karşı Türkiye’ye Muhtaç
Buna karşın, Türkiye’yle ilişkileri kesip atmak ABD’nin kendisine zarar verecektir. Türkiye yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan demek değil; hem Avrupa ile Ortadoğu arasında, hem Ortadoğu ile Rusya arasında bir tampon işlevi gören, bölgesel bir coğrafi ve ekonomik dev. Bir Batı müttefiki olan Türkiye’yi yitirmek, Ortadoğu’nun Avrupa sınırlarına ve potansiyel Rus etkisinin sınırlarının Ortadoğu’nun kalbine taşınması anlamına gelecektir. Aynı zamanda Türkiye, Rusya’yla sürdürdüğü ortaklık sayesinde hırsları ve nüfuzu artan İran’ı dengelemek için en iyi konumda bulunan devlet. Bağımlılık karşılıklı; Amerika Birleşik Devletleri’nin yokluğunda Türkiye, Tahran ve Moskova’nın kırılgan insafına terk edilecektir.
Türk-Amerikan ittifakının ve her iki tarafın da bundan kazandığı stratejik değeri korumak, bir yandan büyüyen Rusya-İran ittifakı gibi ortak stratejik tehditlere yeniden odaklanmayı, bir yandan da dikkatleri bu odaktan başka yerlere dağıtan anlaşmazlıklar konusunda taviz vermeyi gerektirecektir. ABD’nin Erdoğan’ın paranoyakça endişelerini gidermek için yapabileceği çok az şey bulunsa da, Suriyeli Kürtler söz konusu olduğunda daha fazla esneklik göstermek mümkün.
Menbic Anlaşması Mantıklı
Dışişleri bakanı Rex Tillerson’ın son Ankara ziyaretinde verdiği taahhütler, uzlaşmaya varmak açısından hayati önemdeydi. Türk yetkililerin aktardığına göre ABD, Fırat’ın batısında bulunan stratejik Menbic kenti çevresindeki Kürt milislerin varlığını azaltmayı kabul etti (Türkler bu varlığın, Suriye sınırı boyunca Kürt kontrolü altında birleşik bir bölge oluşturmayı amaçlıyor olmasından korkuyor). Türkiye ise kendi adına, ABD’nin Suriye’de kalmasının tek yolu olarak, kuzey Suriye’de Fırat’ın doğusunda kalan Kürt bölgelerinde Amerikan ve YPG varlığının sürmesine göz yumabilirdi.
ABD’deki bazı kesimler, Türkiye’nin Suriyeli Kürtlere ilişkin endişelerini yatıştıracak herhangi bir adımın, IŞİD’le mücadelede kararlığını ispatlayan bir ortağa ihanet olarak görüyor. Buna karşın önerilen düzenlemeler, bütün ilgili taraflara avantajlar sunuyor. Bütün sert çıkışlarına rağmen, Türkiye ABD’yle ittifakının yokluğunda çok daha kötü durumda olurdu; dahası, ABD’nin nüfuzu, Suriyeli Kürtleri PKK ile ilişkilerini bitirmeye ve Iraklı Kürtlerin yaptığı gibi kendi yollarını bulmaya ikna etmek için en büyük şans.
Abd Kürtlerin Her İstediğini Yapamaz
Kürtlere gelince, ABD onları Fırat’ın doğusundaki anavatanlarında terk etmeyecek, sadece Menbic’i ABD ile Türklerin güvenlik garantileri altında yerel yetkililere devredecek. Kürtlerin arzuları daha büyük olabilir ama ABD müttefiklerinin her arzusunu, özellikle de bu amaçlar bir başka müttefikini ya da bölgenin istikrarını tehdit ediyorsa, yerine getirmekle yükümlü değil.
İran, Rusya ve Çin Kazanır
ABD açısından, Kürt meselesi yüzünden Türkiye’yi kendinden uzaklaştırmak pek de stratejik bir kazanım ifade etmiyor. Türkiye, dünyadanın en büyük 17’inci ekonomisi ve Ortadoğu’nun en önemli askeri güçlerden biri. Suriye özelindeyse, Irak’ın İran etkisine açık olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ülkenin kuzeydoğusunda bulunan yaklaşık 2 bin Amerikan askeri Türkiye’ye hava ve kara bağlantısı olmadan güvenli bir şekilde sağlanamaz. Gerçekten de, Türkiye’yle Suriye’de ortak zemin bulmayı başaramazsak, İran ve Rusya’nın kararlı direnişi karşısında ABD’nin Suriye’de askeri veya diplomatik açıdan pek bir şey gerçekleştirebileceğini hayâl etmek güç.
Daha geniş planda, ABD’nin Ortadoğu’da İran’a karşı bir çaba ortaya koyması ve Trump yönetiminin Rusya ile Çin karşısında küresel stratejik rekabet diye nitelendirdiği konuda öne geçmesi için müttefiklere ihtiyaç duyulacaktır. Türkiye, taktiksel yakınlaşmaları nasıl olursa olsun, tarihi ve coğrafi gerekçelerle İran’ın yayılmacılığına ve Rusya’ya karşı temkinli davranmayı sürdürüyor. Çin açısından Türkiye, Avrupa’ya doğru “Kuşak ve Yol” girişiminin genişlemesi noktasında çekici bir aday ancak Ankara ve Pekin’in bazı sivri farklılıkları var. ABD ve Türkiye yollarını ayırırsa, Tahran, Moskova ve Pekin bunun suçlusu olmasalar bile, kesinlikle bundan yararlanan taraflar olacaktır.