BPC Ulusal Güvenlik Bölümü Kıdemli Uzmanı Nicholas Danforth, ABD’de ilk kez Türkiye’ye yaptırım uygulanması çok ciddi olarak gündemde yer alıyor.dedi
Washington merkezli Partilerüstü Politika Merkezi (BPC) Ulusal Güvenlik Bölümü Kıdemli Uzmanı Nicholas Danforth, Deutsche Welle’nin sorularını yanıtladı. Türkiye için özel açıklamalarda bulunan Danforth, 24 Haziran seçimlerini ve ekonomideki gidişatı değerlendirdi. Türkiye için uyarılarda bulunan Danforth “ABD’de yaptırımlar yoluyla Erdoğan’ın yola getirilebileceği görüşünde olanlar harekete geçti” dedi. Yaptırımların ilk aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan hedef almayacağını söyleyen Danforth, “Erdoğan’ın emirlerini yerine getirenlerden kimlerin hedef alınacağı sembolik ve siyasi bir karar olacaktır” diye konuştu.
Deutsche Welle’nin sorularını yanıtlayan Danforth, şu cevapları verdi:
Bir süredir Türk siyasi liderliğini yaptırımlar konusunda uyaran ABD artık düğmeye basmaya mı hazırlanıyor?
Evet, 1970’li yıllardaki Kıbrıs süreci sonrasında ABD’de ilk kez Türkiye’ye yaptırım uygulanması çok ciddi olarak gündemde yer alıyor. Bu Türk hükümetine duyulan tepkiye, hamlelerinden duyulan hayal kırıklığına dayanıyor. Bazı ABD vatandaşları ve dışişleri çalışanlarının rehin alınması, Rus savunma sistemlerinin satın alınması, Türk Hükümeti’nin kasıtlı provokasyonu, müttefikliği aşındırma, baltalama girişimi olarak algılanıyor.
Türkiye’ye yönelik yaptırımlar daha önce Zarrab davası nedeniyle, İran’a yönelik yaptırımların ihlali gerekçesiyle gündeme getirilmişti. Ancak gelinen noktada yaptırımlar o kadar farklı başlıklarda gündeme getiriliyor ki takip etmek dahi güçleşti…
Farklı mecralarda işleyen süreçler var. Halkbank konusu yargıda. Hakim Hakan Atilla hakkındaki kararını verecek, buna göre de yaptırım oranı şekillenecek. Kongrede ise hem rahip Brunson hem de Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın almasıyla ilgili yaptırım uygulanması konusunda harekete geçiliyor.
Washington’da Türkiye ile iyi ilişkilerin muhafazasını isteyen pek çok kişi var ancak ABD yönetiminin pek çok katmanında Türkiye’ye tepki artmış durumda.
İşler Daha Kötüye Giderse…
Yaptırımlar bağlamında Türk yetkililerin ABD’ye seyahatlerinin engellenmesi ya da mal varlıklarının dondurulması gündeme getiriliyor. Erdoğan’ın hedef alınması mümkün mü?
Bu aşamada Erdoğan hedef alınmaz. Bu olaylarda söz sahibi olanın Erdoğan olduğu gayet tabii ki biliniyor. Ancak bu aşamada Erdoğan’ın emirlerini yerine getirenlerden kimlerin hedef alınacağı sembolik ve siyasi bir karar olacaktır. Vize yasağı gibi Türkiye halkını etkileyecek adımlardan ziyade Türk hükümeti üzerinde baskı kurulmasını sağlayacak adımlar atılması arayışı var.
Yaptırım politikaları sizce etkili dış politika araçları mı?
Ben yaptırımlar konusunda daha şüpheciyim. Bazılarının umut ettiği gibi hemen sonuç vereceklerini düşünmüyorum. Yaptırımlar Brunson’ın hemen serbest bırakılmasını sağlamasa da Türkiye’nin daha fazla ABD vatandaşını hapsetmesini önleyebilir. Erdoğan’ın bu yönde başka adımlar atmadan önce iki kez düşünmesini sağlayabilir. Önümüzdeki bir kaç yıl işler daha kötüye gider, Erdoğan evdeki pozisyonunu stabilize ettiğini düşündüğünde Washington ile yakınlaşmaya dönük adımlar atar, ABD de o zamana kadar birikmiş yaptırımları adım adım kaldırır. Özetle bu yaptırımlar ancak uzun vadede sonuç verebilir.
Münbic Konusunda ABD’de Görüş Ayrılığı Var
Türkiye’nin PYD’nin Münbic’ten çıkartılması talebi konusunda Ankara ile Washington arasında mutabakat sağlanabilecek mi sizce?
Menbic konusunda bir uzlaşı bulunması konusunda her iki tarafta da bir istek var. Ancak Erdoğan’ın sert retoriği, ABD askerlerine yönelik tehditleri ve Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda uzun vadeli politikasının ne olacağının bilinmemesi bir mutabakat sağlanmasını güçleştiriyor.
Peki sizce ABD’nin Suriye, özellikle de kuzeyindeki PYD ve olası bir otonom Kürt bölgesi ile ilgili somut bir planı, uzun vadeli bir politikası var mı?
Menbiç meselesinin aslında Washington’da Suriye’ye ilişkin uzun vadeli hedefler konusundaki görüş ayrılığının yansıması olduğu bir gerçek. Kimileri IŞİD’in yenilgiye uğratılmış olduğu, YPG’nin Suriye hükümeti ile dilediği uzlaşıya varabilmesi gerektiği, böylelikle ABD güçlerinin çekilebileceği görüşünde. Görünen o ki bu Başkan Trump’ın da vizyonu. Kimileri ise Suriye’nin kuzeyindeki YPG ve ABD varlığını Tahran’ı zorlamak, Esad’a karşı bir baskı unsuru olarak kullanmak, ayrıca bölgede İran ile daha geniş bir jeopolitik mücadele süreci için elinde bulundurmak istiyor. ABD stratejisinde çözüme kavuşturulamayan görüş ayrılıkları Türkiye ile bir mutabakat sağlanması ihtimalini çok daha fazla zora sokmakta.
Türkiye İran Konusunda Ne Yapar?
ABD’nin öncelikli gündem maddesi haline gelen İran konusunun Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından belirleyeci olacağı belirtiliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Gelecek yıl içerisinde Washington’un İran’a yönelik politikası sertleşebilir ve Türkiye bir tercih yapmak zorunda kalabilir. Türkiye, ABD’nin yanında yer almakta tereddüt gösterirse, Ankara-Washington hattındaki gerilim İran nedeniyle daha da artabilir. Ama ABD’yi desteklerse, ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açılabilir.
Washington’da seçim süreci nasıl değerlendiriliyor?
Washington’un çok derin kaygıları var. Türkiye’de demokrasinin kurtarılması için ABD’nin yapabileceği bir şey olmaması nedeniyle daha çok Erdoğan’ın ikili meselelerde yapıcı olmasını sağlama hedefi üzerinde duruluyor. Şu ana kadar demokrasi hakkında soyut bir tartışma yürütüldü. En kötü senaryo, Erdoğan’ın Sisi gibi otoriter ama en azından ülkesinde kontrol sağlayabilen bir lider olarak görülmesi olur. Ancak seçimler ya da ekonomik kriz sonucunda daha büyük türbülans, kaos yaşanırsa işte o noktada ABD, ikili ilişkileri düzeltmek yerine istikrarın sağlanmasını öncelik olarak görür. Bu da şöyle bir paradoksa yol açar: Ya Erdoğan’a Türkiye’yi istikrarsızlığa sürüklediği için öfke daha da artar. Ya da ‘alternatif çok daha kötü, istikrarı ancak Erdoğan sağlayabilir’ kanaati oluşur. Yaşanacak süreci bekleyip göreceğiz…