AP’nin Türkiye raporu Strasbourg’da oylamaya sunuluyor. Son yılların en sert üsluplu Türkiye raporunda, başta medya özgürlüğü olmak üzere Türkiye’de demokratikleşme ve hukuk devletinin gerilediği not ediliyor.
Deutsche Welle Türkçe’de yer alan habere göre, Türkiye ile AB arasında bu yıl Mart ayında sığınmacılar konusunda varılan anlaşmanın Ankara’nın AB üyelik sürecinden ayrı tutulması, Kürt sorununa çözüm için yeniden müzakerelere başlanması ve Kıbrıs sorununda Ankara’nın daha fazla adım atması isteniyor.
Kürt sorunu
Kürt sorununun şiddet yoluyla çözümlenemeyeceğine vurgu yapılan raporda, Türk hükümetinden “yeniden müzakerelere başlaması” ve Kuzey Kürdistan’daki sokağa çıkma yasaklarına son vermesi isteniyor. Kürt sorununa kalıcı çözüm için TBMM’de özel bir komisyon oluşturulmasını isteyen AP, Kürt sorununa barışçıl çözüm için dilekçe imzalayan akademisyenlere yönelik yasal yaptırımları da kınıyor.
IŞİD’in Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirdiği terör saldırılarının kınandığı raporda, bu saldırılarla ilgili ayrıntılı soruşturma yürütülmesi isteniyor. Türkiye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonda yer alması memnuniyet verici olarak tanımlanıyor. Buna karşılık Ankara’nın başta petrol ticareti olmak üzere “IŞİD’in Türkiye üzerinden gerçekleştirdiği faaliyetleri” sonlandırmak için daha fazla çaba göstermesi isteniyor. Ankara’nın Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden Kürt gruplara yönelik askeri müdahalesi de eleştiriliyor.
Raporda büyük ölçüde; Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğü, Kürt sorunu, Kuzey Kürdistan’daki gelişmeler, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar konusunda varılan anlaşma ve Kıbrıs sorunu işleniyor.
Kuzey Kürdistan’daki gelişmelerin “kaygı verici” olarak değerlendirildiği raporda, Türkiye’nin terörle mücadele hakkının meşru olduğu belirtilmekle birlikte, bu mücadelenin insan hakları ve hukuk devletine saygı çerçevesinde yapılması ve orantılı olması gerektiği not ediliyor.
Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinin gerilediğine işaret edilip, medya özgürlüğü alanında yaşanan gelişmeler kaygı verici olarak tanımlanıyor. Türkiye’de yolsuzlukla mücadeleye öncelik verilmesi, terörle mücadele alanındaki yasal mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu hale getirilmesi talep ediliyor.
PKK’nin AB’nin terör örgütleri listesinde olduğu belirtilip, yeniden şiddete başvurması kınanıyor. PKK’ye “silah bırakma, terörist taktiklerden vazgeçme ve taleplerini ifade etmek için barışçıl ve yasal yolları kullanma” çağrısında bulunuluyor.
‘AB-Türkiye mülteci anlaşması ayrı tutulsun’
Raporda, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar konusunda varılan anlaşmanın, Ankara’nın AB ile üyelik müzakerelerinden ayrı tutulması talep ediliyor.
Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar için yaptıkları memnuniyetle karşılanmakla birlikte, yasadışı göç kaynağı olan ülkelerin vatandaşlarına daha sıkı vize politikası uygulanması ve göçmen ticareti yapan şebekelerle daha aktif mücadele edilmesi talep ediliyor. Türkiye’ye, mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırması çağrısında bulunuluyor. Türk vatandaşlarına vize serbestisinin, yol haritasında belirtilen kriterlerin tamamen uygulamaya konulmasıyla mümkün olabileceği hatırlatılıyor.
Raporda, Kıbrıs’taki müzakere sürecine de destek ifade ediliyor, ancak Ankara’dan katma protokolü uygulaması, adanın nüfus dengesini değiştirmekten vazgeçmesi ve Maraş’ı BM kontrolüne devretmesi isteniyor.
Medyaya yönelik uygulamalar rahatsızlık veriyor
Komisyon temsilcisi Hahn akademisyen, gazeteci ve medya kuruluşlarına yönelik uygulamalardan rahatsızlık duyduklarını ve Kürt sorununa barışçıl çözümden yana olduklarını söyledi. Avrupa’da 600 bin kişinin Türk şirketlerine çalıştığını bildiren Hahn, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin “ucu açık bir süreç” olduğunu hatırlatıp, bu sürecin sonlandırılması ve sonuca göre karar verilmesi çizgisini savundu.
AP’nin sayıca en büyük grubu olan Hıristiyan Demokratlar adına söz alan ve AP’nin gölge Türkiye raportörü olan Alman parlamenter Renate Sommer de Türkiye vatandaşlarına vize konusunda iyimser konuşmadı. Ankara’nın Kıbrıs’ta “yapıcı rol oynaması” gerektiğini söyledi.
Liberal grup adına konuşan Alexander Lambsdorff ise “Avrupa’da Türkiye’nin AB üyesi olacağına inanan kimse kalmadığını” savundu. Türkiye ile yeni müzakere başlıklarının açılmasına karşı çıkan Lambsdorff, “Ölmüş bir sürece sarılmaktasınız. Hiçbir yere götürmeyen bu üyelik sürecinden artık vazgeçip işbirliğine odaklanalım” şeklinde konuştu. Benzer mesajlar diğer siyasi grupların temsilcileri ve parlamenterler tarafından da verildi.