Steven Cook, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump’la görüşmesini de Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi. Cook, Amerika’nın IŞİD’le mücadele için Türk ordusu yerine YPG’yi silahlandırmasının şaşırtıcı olmadığını söyledi:
“Herhangi bir siyasi ve askeri yetkili, şüphesiz NATO müttefikiyle çalışmayı tercih ederdi. Türkiye, sonuçta NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip ülke. Geçmişte Amerika’nın iyi çalıştığı bir ülke. Tabii ki Türk ordusuyla çalışmak tercih edilirdi. Ama Türk seyircilerinize ve yetkililerinize şunu hatırlatmak isterim, Haziran 2014’e dönersek Başkan Obama, IŞİD’le mücadelede sahada kendine müttefik ararken, Türkiye kendince nedenlerden dolayı, bu savaşa doğrudan müdahil olmanın, çıkarlarına uygun olmadığına karar verdi. Bu nedenle de Amerika, başka müttefik arayışlarına girmek zorunda kaldı. Ve bölgedeki Kürtler gönüllü olunca da, YPG ile Amerikan ordusu arasında işbirliği başladı.”
Cook, Türkiye’nin bu tercihinin anlaşılır olduğuna da dikkat çekti: “Aslında Amerika’nın YPG’yle çalışma kararını bir şekilde Türkiye vermiş oldu. Çünkü 2014’te Amerika ile hareket etmeye direnç gösterdi. Bu çatışmanın içinde olmak istemediklerini söylediler, Suriye’de rejim değişikliği öngörmeyen bir stratejiye destek vermediler. Kendi şehirlerinde kan akmasını istemediler ve bu tamamen anlaşılabilir bir şey. Üstelik, önceliklerinin Kürt milliyetçiliğiyle savaşmak olduğu konusunda da gayet açık davrandılar.”
Türkiye uzmanı Steven Cook, YPG’nin silahlandırılmasında 15 Temmuz darbe girişiminin de etkili olduğunu savundu: “Son üç yıla baktığımızda Amerikan Merkez Komutanlığı’yla YPG arasında bir güven ortamı oluştuğunu görürsünüz. Suriye’deki Türk ordusunun desteklediği unsurların yetenekleri konusunda daha az bir güven vardı. Ve Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminden bu yana da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kapasitesiyle ilgili olarak ortada bazı soru işaretleri var. Bence Amerikan ordusu YPG’yle çok yol almış olduğunu düşündü ve bilmedikleri, güvenmedikleri bir başka gruba ya da darbe girişimi nedeniyle aksamaya başlayan Türk ordusuna dönmeyi, çıkarlarına uygun bulmadı.”
Steven Cook’a göre, IŞİD’in elinden kurtarılmasından sonra Rakka’nın durumunun ne olacağı belirsiz ve Suriyeli Kürtler’in kentte kalmayacağı yönündeki güvenceler de sağlam değil: “Rakka, Kürt değil Arap şehri. Amerika, Türkiye’ye ‘Kürtler Rakka’da kalmayacak’ güvencesi veriyor. Ama ben olsam kimseye inanmazdım. Eğer Amerikalı bir yetkili olsam Kürtler’e inanmazdım, Suriye’deki Arap müttefiklerime inanmazdım, Türkiye’ye de inanmazdım. Zira olacak şey şu: Rakka özgürleştirilecek ve Amerika’nın güvenceleri ne olursa olsun herkes kendi çıkarlarını kollamaya çalışacak. Bu yüzden de şüpheyle yaklaşıyorum. Bakın, YPG birçok Türk için çok tehlikeli bir gücü temsil ediyor ve Savunma Bakanı James Mattis’in dediği gibi sorunu çözebilsek de, Türkler için kendilerini müdahale konusunda dizginlemek zor olacaktır. Bu nedenle de kamuoyu önünde bence şöyle bir açıklama yapılmalı ve Türkiye’ye şu çizgi çekilmeli: “Bunun böyle olmasını biz istemedik, ama oldu. Siz de buraya müdahale edemezsiniz. Size başka her mümkün şekilde yardıma hazırız.” Benim korkum Rakka’da başarı sağlansa da sonrasında şehrin bataklığa dönmesi.”
Dış İlişkiler Konseyi Türkiye uzmanı, görüşmenin bütününe bakıldığında, herhangi bir kazanım olmadığını belirtti: “Bence Türkiye, Trump yönetiminden beklentisi olan diğer hükümetlerden farklı değil. Evet vücut dilleri iyiydi, birbirleriyle konuşmaları gayet sıcaktı ama Amerikan politikalarında bir değişiklik yapmadı. Amerika, yoluna devam edecek ve YPG’yi silahlandıracak. Fethullah Gülen konusunda yeni bir adım atılmadı. Rıza Sarraf’ın durumuyla ilgili bir değişiklik de olmadı.”