Suriye, Irak ve İran’ın Kürt bölgelerinde son günlerde sıcak gelişmeler yaşanıyor. Bir taraftan TSK, PKK’ye yönelik Haftanin bölgesinde, İran ise PJAK’a yönelik sınır bölgesinde büyük çaplı operasyon başlattı. Bölgede hava ve karadan operasyonlar sürerken, bu kez saldırı haberi Rojava’dan geldi. TSK’ye ait SİHA’lar Kobani’de bir köyü bombaladı ve üç kadın yaşamını yitirdi.
Gazeteci İhsan Kaçar, son günlerde Kobani sınırında TSK’nın desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) yığınak yaptığı, bölgedeki kaynakların “kente yönelik olası bir saldırının olabileceğini aktardığını” dile getirdi.
Dün yaşanan saldırı sonrası, Rojavalılar gün boyu sokaktaydı ve saldırıyı protesto etti. Diğer yandan Suriyeli muhalif Kürt partilerin (ENKS-PYD) birlik için anlaşmaya varmasının da yankıları sürüyor. Detaylar üzerinde çalışılan ve tartışılmaya devam edilen anlaşmanın detaylarını daha önce yazmıştım. Bu anlaşmaya Kürtlerin BM’de çok yakında oluşturulacak Suriye masasına çok güçlü gidecekleri yorumları yapılıyor. Bu yorumlara katılanlardan biri de Gazeteci İhsan Kaçar “ BM’de Suriye masası kurulacak, Kürtler daha güçlü bir pozisyonda bu masada oturacaklar” diyor. Kaçar ile Kobani’ye yönelik saldırının, Kürtlere yönelik topyekun bir çatışma konsepti ve Kürt partilerin anlaşmasını konuştuk.
İhsan Kaçar’a göre, Kobani saldırısı Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi’ne ve Kandil’e yönelik geniş alanda başlattığı operasyonlardan bağımsız değil. Kaçar, Kobane sınır hattında Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun yeni yığınıklar yaptığı, bölgede ciddi bir gerginliğin olduğu yönünde bilgilerin geldiğini hatırlattı ve “Kaynaklar, önümüzdeki günlerde Kobani’ye yönelik olası bir saldırı da olabileceğini aktarıyor. Muhtemelen bu bir ön aşama, daha doğrusu nabız yoklanıyor. Kanımca bu son saldırı bu çerçevede, gelebilecek tepkiler ya da tepkisizlik Kobani’ye ya da Kürt Bölgesine yönelik bir saldırı olabileceği yönünde kaygılar var” diyor.
Rojava’da Kobani, diğer kentlere göre önemli konumu olan bir kent. Hem Kürtler, hem de uluslararası kamuoyu açısında önemli bir sembol haline gelmiş durumda. 2014 yılında IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyle uluslararası kamuoyunda tanınan bir kent haline geldi.
Buna rağmen Türkiye buraya saldırı gerçekleştirebilir mi?
İhsan Kaçar’a göre, girişimlerde bulunacak. “Daha öncesinde de defalarca saldırı girişimleri oldu” diyen Kaçar devamla:
“Özellikle Tel Abyad ve Serekaniye bölgesinde saldırı başladığında, Trump oralara onay vermiş gibiydi, fakat, ‘Kobani'ye saldırılmayacak’ diye bir laf etmişti. Kobani, IŞİD mücadelesinde bir sembol, sadece Kürtlerin değil, uluslararası kamuoyunun hassasiyet gösterdiği bir kent. Ayrıca IŞİD'e karşı mücadele verilmiş en önemli merkezlerden biri. Daha öncelerde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi kafasında oluşturduğu konseptlerle yürütüyordu. Muhtemelen artık bu inisiyatif Erdoğan'ı da aşıyor. Askeri harekat artık daha çok MHP’ye bağlı kadroları üzerinden şekillenip gidiyor. Erdoğan’da artık çok fazla inisiyatif mi koyamıyor, işine mi geliyor tam bilinmiyor. Burada tartışılan siyasi yelpaze, AKP içindeki tartışmalar inisiyatif konulmadığıdır. Tel Abyad ve Serekaniye’ye yönelik askeri harekat başlamadan önce TSK içerisinde birçok komutan karşı çıkarak istifa etmişlerdi. Ordu içinde de bir karışıklık var. Daha milliyetçi ve şahin kesimler İçişleri Bakanı da dahil Kürt bölgelerine yönelik çatışmadan yanalar. Kobane’nin ne kadar hassas olduğunu biliyorlar. Kobane üzerinden Suriye Kürtlerini bir çatışmanın içine çekmeye çalışıyorlar gibi görünüyor. Çatışma konseptinin yayılması için Kobani’den bu tetiklenmeye çalışılıyor.”
Gazeteci Kaçar, ordunun içinde milliyetçi kesimin bu savaşı yürüttüğünü dile getirdi ve “Erdoğan’ın Bahçeli’ye sessiz kalmasının nedeni de biraz da budur diye düşünüyorum. Bu çatışmayı milliyetçi komutanlar yürütüyor. Milliyetçi kesimler, Kürtlere yönelik bu konsepte öncülük ediyorlar gibi görünüyor. Bu çatışma konseptin içerisinde sadece Kobani değil, Kerkük, Süleymaniye ve Erbil’de konuşuluyor. Misak-i Milli projesini hayata geçirmeye çalışıyor olabilirler” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın daha önce cemaatle ve Kürtlerle hareket ettiğini ve şimdi daha milliyetçi kesimden başka dayanağı kalmadığını söyleyen Kaçar, şöyle devam etti:
Şimdi milliyetçilerle hareket ediyor. Yapılan planlamalara dahil oluyor. Bu dönemde milliyetçilik prim yapıyor. Erdoğan yüzde 30 kemik potansiyelini elinde tutmaya çalışıyor, tutmak istiyor, bunu da milliyetçi politikalar üzerinden yapıyor. Tüm konseptlerin odağında Kürtler var ve onların üzerinden gidiliyor. Hem iç hem dıştaki politikaların dizaynı Kürtler üzerinden yürütülüyor. Bunu yaptıkça içte de saflarını sıklaştırıyor. Yoksa Erdoğan dış politikanın kendisine bir fayda getirmeyeceğini biliyor. Türkiye’de inisiyatifin yüzde 60’ı milliyetçi kesimde. Sanırım, Erdoğan buna müdahale etmek istemiyor.”
Rojava’da Kürt partileri anlaştı. ENSK ile PYD’nin başını çektiği Kürtler anlaşmaya vardı. Bu anlaşma tarafların tabanları nasıl yaklaşıyor.
İhsan Kaçar, anlaşmaya karşılıklı kısmi de olsa bir güvensizliğin hala mevcut olduğunu savundu ve “Bu güvensizlik tabanda da mevcut. Bu da doğal ve normal. Bir kesim IŞİD'e karşı yoğun savaştı, topraklarını, ailelerini savundu, maddi, manevi bedel ödediler. Bir diğer kesim de sınırların ötesine çekilerek, o toprakları için mücadele eden kesimlere muhalif olan devletlerle ittifak kurdular. Politik olarak bir anlaşma yapıldı ama tabanda bunun sindirilmesi kabullenmesi biraz zaman alacak. Bunu da herkes doğal karşılıyor. Diğer taraftan Suriye Kürtlerine yönelik, dışarıdan çok ciddi tehditlerin gelmesinden dolayı Kürtlerin kenetlenmesi gerektiğini ve ittifakın her şeye rağmen olumlu olduğunu söylüyorlar” dedi.
Kürtler arasındaki birliğin faydaları da tartışılan konular arasında. Kamişlo Anlaşması, uluslararası kamuoyunda Kürtler için nasıl bir fayda sağlayacak? Gazeteci İhsan Kaçar’ın yanıtı şöyle oldu:
“Astana ve Soçi’de Kürtler temsil edilmiyordu. PYD ve Suriye Demokratik Güçleri’nden hiçbiri kabul edilmiyordu. ENSK, Suriye muhalefetiyle hareket ediyordu, ama net bir şekilde Kürtlerin temsiliyeti yoktu. Ne taban, ne politik, ne de askeri olarak bölgede savaşma yetkisi vardı. Tamamen Türkiye’nin isteği üzerinden gidiyordu. Rusya ve Türkiye arasındaki İdlib meselesinden dolayı yaşanan problemlerden dolayı Astana ve Soçi süreci de, çözüm pozisyonunu kaybetti, diyebiliriz. Suriye’deki çözümün Astana ve Soçi’de olmayacağı, BM’de olacağı öngörüsü artık net bir şekilde oluşmuş durumda. Uluslararası güçler de Kürtlere şu teklifi getirdi. ‘Biz BM’de sizin çözüm projenizi masaya getireceğiz fakat sizin de yekpare, tek bir dil olmanız gerekiyor’. Bunu açık açık söylediler. Yakın zamanda BM’de bu masa kurulacak ve Kürtler BM masasında tek bir sözcü ve temsilciyle gidecekler. Kürtler daha güçlü bir pozisyonda katılacaklar, bu anlaşma sonrası BM’ye daha avantajlı gidecekler, Kürtler için bu pozitif bir durum.”
Peki Kürtlere yönelik tüm bu topyekun saldırılar, Türkiye’deki Kürt meselesini nasıl etkiliyor. Gazeteci İhsan Kaçar’a göre Türkiye mevcut durumda Kürt meselesini çözme konusunda çok uzak. Kaçar, “Çözüm sürecinde devletin kafasında Kürtlere giydirmek istediği bir model vardı. Kürtler ona gelmedi, bundan dolayı çatışma başladı. Türkiye içerisindeki arabulucular inisiyatiflerini kaybettiler, çözüm için koşulların yaratılması bundan sonra çok daha zor olabilir. Bir ihtimal, Uluslararası bir ülke devreye girebilir ya da ekonomiye dayalı bazı koşullar zorunlu oluşabilir ve yeniden çözüm masasına dönülebilir” dedi.