Trump Suriye'den çekilme kararını neden aldı

Anadolu Ajansı'nda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi olan aynı zamanda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) başkanı Prof. Dr Mehmet Seyfettin Erol imzasıyla yayınlanan 'Trump'ın Suriye hamlesinin arka planı ve Türkiye faktörü' başlıklı bir analizde ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye den çekilme kararının uluslararası gündemdeki yankıları ve Trump'ı bu kararı almaya iten sebepler Türkiye çerçevesinden değerlendirildi.

27.12.2018, Per - 17:43

Trump Suriye'den çekilme kararını neden aldı
Haberi Paylaş

Süpriz olarak nitelendirilen Trump’ın kararının hem sahada hem de diplomasi masasında yeni bir sürece işaret ettiği ve bu kapsamda 14 Aralık’ın tam manasıyla bir kırılma noktası olduğu dile getirilen analizde bundan sonra neler olacağı üç temel soruya verilecek cevaplarla irdelenmeye çalışıldı.

Başkan Donald Trump niçin böyle bir karar aldı? Bu durum mevcut denge-denklemleri nasıl etkileyecek? Türkiye buna nasıl bir cevap verecek ve mevcut dış politikasının yönü-seyri ne olacak?

Trump niçin böyle bir karar aldı?

ABD’nin karşı karşıya kaldığı bir takım mecburiyetlerin, tekrardan bir derin muhasebeyi ve bu noktada bir takım radikal kararların alınmasını kaçınılmaz kılmış göründüğü dile getirilen analizde, Trump’ı böylesi radikal bir karar almak mecburiyetinde bırakan nedenler şu şekilde sıralandı:

ABD’nin gittikçe yalnızlaşması, karşısındaki bloğun her geçen gün daha da güçlenmesi ve Suriye-Irak merkezli Ortadoğu politikalarının, daha doğru bir ifadeyle BOP’un buradaki hızlandırıcı rolü. ABD’nin “yükselen güçler” tarafından başka yakın çevrelerde oyalanmaya ve zaman-enerji kaybetmeye adeta teşvik edilmesi ve Ortadoğu bataklığına sistematik bir şekilde her geçen gün daha da gömüldüğünü görmesi. Bu kapsamda ABD’nin 11 Eylül sonrası Afganistan merkezli başlattığı projeye kaldığı yerden devam etmek istemesi ve bu doğrultuda özellikle Çin ve Rusya ikilisinin yakın çevrelerini hedef alan yeni bir stratejiyi uygulamaya koymak istemesi “Modern İpek Yolu”(Kuşak-Yol) projesinin ABD çıkarlarını ve bekasını tehdit edecek bir ivme kazanmaya başlaması. ABD’nin Ortadoğu’da vekâleten savaşı kaybetmesi ve elindeki son kozun (PYD-YPG/PKK terör örgütü) maliyetlerinin gittikçe artması. Daha somut ifadeyle, söz konusu ucu açık projenin olası getirisinin şimdiden yol açmaya başladığı kayıplar karşısında pek bir anlam ifade etmemesi. Dolayısıyla zararın neresinden dönülürse kârdır anlayışının ABD dış politikasına bir kez daha hakim olmaya başlaması. Türkiye’yi kaybetme hatta daha da ötesi karşısına alma noktasına gelmesi ve bu kapsamda Ankara’nın izlediği “güneyimizde terör koridoru istemiyoruz ve bunu her ne pahasına olursa olsun engelleriz” kararlılığının yol açacağı olası sonuçları göze alamaması. Astana İttifakı ve bunun merkezinde yer alan Türkiye faktörü. Daha somut ifadeyle “Fırat Kalkanı Harekâtı” ve “Zeytin Dalı Operasyonu” ile özdeşleşmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin sahada, diplomasinin ise masadaki başarısı ABD üzerinde etkisini göstermiş durumda. ABD, Türkiye’nin Suriye’ye girmesi ve Rusya-İran ile birlikte hareket etmesiyle birlikte o ana kadar Suriye iç savaşında bozulamayan dengenin kendi aleyhine bozulduğunu net bir şekilde anlamış durumda. Türkiyesiz bir bölge politikası izleyemeyeceğini, Türkiye’ye rağmen bir sonuca ulaşamayacağını ve onun yerine bir başka gücü ikame edemeyeceğini, dolayısıyla da Ankara’nın ortaya koyduğu şartlar çerçevesinde bir işbirliği yapmanın kaçınılmaz olduğunu anlamış olması.

ABD’nin, Asya-Pasifik’i hedef alan ve ilk etapta Orta Asya-Güney Asya boyutunda etkisini gösterecek olan bir politika değişikliğine gitmiş göründüğü dile getirilen analizde bu durumun Türkiye dış politikasında keskin bir değişikliğe gidip gitmeyeceği sorusuna yanıt arandı.

Yeni bir denge-denklem inşası mı?

Türkiye’nin son yıllarda, özellikle de 27 Haziran 2016 ve sonrası Rusya ile birlikte Irak-Suriye merkezli inşa etmiş olduğu, Astana Süreci’ni beraberinde getiren etkin politikasının, ABD’yi derin bir muhasebe yapmaya itmiş ve geri adım attırmış göründüğü ileri sürülen analizde, ABD’nin Fırat’ın doğusundan çekilmesiyle birlikte yeni belirsizliklerin de ortaya çıktığına dikkat çekildi.

Bu belirsizliklerin en başında ise özellikle İran’ın Suriye’deki rejim ile birlikte nasıl bir tavır takınacağı hususu geldiğine vurguda bulunulan haberde, ABD’nin de İran kaynaklı bu rahatsızlığın farkında olduğu özellikle İran’ın bundan sonra doğrudan ya da dolaylı bir şekilde izleyeceği politikanın, Astana Süreci’nin geleceğini büyük ölçüde etkileyeceği dile getirildi.

Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran Zirvesi dönüşü sıcağı sıcağına resmi Twitter hesabından Türkçe, Rusça, Arapça, Farsça ve İngilizce olarak yayımlanan “Rejimin çıkarları uğruna on binlerce masum insanın öldürülmesine göz yumulması durumunda, böyle bir oyunun ortağı da seyircisi de olamayız” mesajının bu bağlamda güncelliğini koruduğunun altının çizildiği analizde, Türkiye’nin, Suriye-Irak merkezli olarak bölgedeki çıkarlarını koruma noktasında kararlılığını devam ettirdiği belirtildi.

Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönem mi?

Trump’ın bu çekilme kararının Türk dış politikasında dengenin oturması açısından önemli olduğu, düne kadar Rusya’nın ağırlıklı olarak ön plana çıktığı dış politikada, ABD’nin attığı bu geri adım sonrasında, Ankara’ya daha sağlıklı bir denge politika yürütebilmesi açısından bir imkân sağladığı dile getirilen analizde, bu noktada, Trump’ın bu kararını ilk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile paylaşmış olmasının ABD’nin, Türkiye’yi kaybetmek istemediği anlamına geldiği vurgulandı.

ABD’nin Türkiye ile yeni bir stratejik ortaklık arayışında olduğu ileri sürülen analizde, bu kapsamda ilk somut adımın 25 Eylül 2017 tarihinde yaşanan referandum krizinde, ikincisinin ise Afrin ve Menbiç’te atıldığı, buna rağmen ABD’nin henüz Büyük Ortadoğu Projesi’nden (BOP) vazgeçtiğini deklare etmediği dolayısıyla Türkiye açısından tehditin devam ettiğine dikkat çekildi.

İkili ilişkilerde halen bir güven sorununun söz konusu olduğu dile getirilen analizde, “Model Ortaklık”tan “Stratejik Düşmanlık”a geçiş yapıldığı, bölgesel-küresel konjonktürün fazlasıyla kaygan ve kaypak olduğu, Türkiye’nin bölgesel-küresel sistemdeki hatta bazı ikili-çoklu ilişkilerdeki bu kaygan-kaypaklığı göz ardı etmemesinin gerektiğinin altı çizildi.

Analiz, Türkiye’nin “düşmanları azaltma, dostları arttırma” şeklinde özetlenen, dengeye dayalı çok boyutlu işbirliği/ittifak arayışlarını sürdürebildiği noktaya kadar devam ettirmesi ve önüne çıkan fırsatları değerlendirmesinin kaçınılmaz olduğu, bu bağlamda bölgede kendisine yönelik tehditleri bertaraf etme ve çıkar alanlarını koruma yönündeki politikasının dış politikasında belirleyici olduğunun ABD dahil dost-düşmanlar tarafından anlaşılması gerektiği tesbitiyle sonlandırıldı.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 17455 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:21:51:09
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x