'HDP'nin ciddi anlamda kendisine sorması gereken sorular var'

Yazar Levent Gültekin, Pazar günü 4’üncü Olağan Kongresi\'ni gerçekleştiren Halkların Demokratik Partisi\'nin (HDP) kongrede verdiği mesajları değerlendirdi.

26.02.2020, Çar - 07:44

'HDP'nin ciddi anlamda kendisine sorması gereken sorular var'
Haberi Paylaş

Levent Gültekin\'in konuya ilişkin yazısı şöyle:

Türkiye önce demokrasi ve hukuk sorununu mu çözmeli yoksa Kürt sorununu mu?

Bu konuda farklı görüşler var.

Kimileri Kürt sorununun temelinde ülkede gerçek demokrasinin, hukukun olmamasının yattığını söylüyor.

Ben de birinci görüştekiler gibi düşünüyorum.

Yani gerçek demokrasi, özgürlükçü anlayış, sağlıklı işleyen hukuk sistemi olmadığı sürece Kürt sorunu olarak tarif edilen sorunun çözülmeyeceğini düşünenlerdenim.

Dahası sadece Kürt sorununun değil, Alevi sorunu, geçmişteki başörtüsü sorunu gibi inanç, kimlik, yaşam tarzına dayalı sorunların bütününün temelinde gerçek demokrasinin olmamasının yattığını düşünüyorum.

Bu nedenle sorunun çözümü için demokratik devlet anlayışına, hukuku esas alan yönetim anlayışına, kuvvetler ayrılığının olduğu şeffaf bir sisteme ve bağımsız medyaya ihtiyaç var.

Peki bugün bunların hangisi var?

Hak ve hükümlülükleri teminat altına alacak hukuk yok.

Sorunu konuşacak demokratik ortam da anlayış da yok.

Ülkede bu sorunu çözümünde sağlıklı tartışma yaratacak medya yok.

Özgürlüğü, eşitliği esas alan yönetim anlayışı da yok.

Bütün bunlar olmadığı halde tam da bu değerlerin yokluğundan dolayı ortaya çıkmış bir sorunu çözüme kavuşturmayı düşünmek bana göre hayalden başka bir şey değil.

Bunun hayal olduğunu barış sürecinde gördük.

Yani giderek otoriterleşen, demokrasiyi ve özgürlükleri her gün biraz daha tahrip eden, hukuku hiçe sayan bir yönetim anlayışından, ülkenin demokratik bilinç yoksunluğundan kaynaklanan en önemli sorunlarından birini çözmesini beklemek büyük bir hayalden başka bir şey değildi.

Nitekim hayal olduğu da görüldü.

Fakat buna rağmen HDP’li siyasetçiler demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü bütünü ile rafa kaldırmış bir iktidarı Kürt sorununu çözmek için masaya çağırmaktan bir türlü vazgeçmiyor.

En son benzer bir çağrı HDP kongresinde eş genel başkan seçilen Mithat Sancar’dan geldi.

Mithat Sancar iktidara “İmralı’nın kapılarını açın, Dolmabahçe mutabakatına geri dönün” çağrısı yaptı.

HDP bu çağrısı ile iktidara ve içinde bulunduğu muhalif bloğa tam olarak ne demiş oluyor?

Mesela iktidar “Peki gelin konuşalım” dese HDP gidecek mi gerçekten?

Bu durum bazı kesimlerin sıklıkla tedavüle soktuğu “HDP iktidardan işaret bekliyor o işareti alsa anında anlaşacak” türü dedikodulara gerçeklik kazandırmaz mı?

Ya da HDP bu çağrısı ile “Siz bakmayın bizim demokrasi, özgürlük, adalet mücadelesi veriyoruz dediğimize, bizim derdimiz kendi sorunumuz” demiş olmuyor mu?

Eğer böyle diyorsa bu yaklaşımı ile kendisini ülkedeki gidişata muhalif cepheden de ayrıştırmış olmuyor mu?

Tekrar edeyim:

Kürt sorunu olarak tanımlanan sorunun çözümü için asgari demokrasiye ihtiyaç var.

Ortaya çıkacak çözümü teminat altına alacak hukuka ihtiyaç var.

Çözüme toplumsal zemin oluşturmak için bağımsız medyaya ihtiyaç var.

Sorunun çözümünü sağlıklı neticeye ulaştırmak için kuvvetler ayrılığına dayalı şeffaf yönetim anlayışına ihtiyaç var.

Tam da bu değerleri bütünü ile gözden çıkarmış bir iktidarın Kürt meselesini çözeceğini düşünerek onu masaya çağırmak gerçekten anlaşılır bir durum değil.

Eğer iktidar masaya çağırdığında HDP koşa koşa gidecekse o zaman bize söylenen “Biz demokrasi, özgürlük, barış, dostluk mücadelesi veriyoruz” sözleri nereye konulacak?

Ya da HDP farkında olmadan muhalif kesime şunu demiş olmuyor mu: “Benim öncelikli meselem Kürt meselesi. Türkiye’nin ne olduğu, ne olacağı umurumda değil, ben iktidarla kendi meselemi çözme imkanı bulduğum an mevcut mücadeleden çekilirim.”

Yanlış mı yorumluyorum?

İktidara “Dolmabahçe mutabakatına geri dön” çağrısı bu anlama gelmiyor mu?

Ülkede hukuk yerle bir edilmiş, insanlar işlemedikleri suçlardan hapislerde çürüyor.

Bağımsız medya bütünü ile yok edilmiş, toplum ülkede ne olup bittiğini öğrenemiyor.

Demokrasinin ‘d’si kalmamış, ağzını açana vatan haini damgası vuruluyor ama bütün bunların müsebbibi bir iktidar ülkenin en derin sorunlarından birini çözecek, öyle mi?

Gerçekten inanıyor musunuz buna?

Diyelim ki iktidarla anlaştınız, nasıl çözeceksiniz sorunu?

Hukuk olmadan temel hakları neyle teminat altına alacaksınız?

Medya olmadan ne olup bittiğini topluma nasıl anlatacaksınız?

Kuvvetler ayrılığı olmadan şeffaf bir süreci nasıl işleteceksiniz?

Demokrasi yoksa sorunun konuşulmasını, tartışılmasını ve nihayetinde toplumsal taban oluşmasını nasıl sağlayacaksınız?

Hal buyken HDP’nin iktidara sıklıkla “Gel önce şu sorunu konuşalım” demesi gerçeklikten kopukluk değil mi?

Ülkedeki durumun vahametini kavramamak değil mi?

Sanırım HDP’nin ciddi alamda kendine şu soruları sorması gerekiyor: Biz tam olarak ne yapıyoruz? Neyin mücadelesini veriyoruz? Kiminle ne için beraberiz? Hangi değerleri üzerinden ne tür ittifaklara girebiliriz? Kürt sorununun çözümünden tam olarak ne anlıyoruz, ne kast ediyoruz? Ne yapıyoruz, ne tür sonuçlar bekliyoruz?

Bu sorulara net cevaplar verip ona göre de net politika ve tutum belirlemeleri gerekiyor.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 7016 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:28:45
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x