Kandıra Cezaevi\'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, \"HDP-Yeşil Sol, doğudan batıya her kentte kendi belediye başkan adayını çıkarmalıdır\" dedi.
6 yıldan uzun bir süredir Kandıra Cezaevi\'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, \"HDP -Yeşil Sol\'un önündeki en doğru ve doğal seçenek doğudan batıya her kentte kendi belediye başkanı ve yerel yönetici adayını çıkarmasıdır\" dedi. HDP ile Demirtaş arasındaki gerileme de değinen Yüksekdağ, \"Gerilimden de tartışma ve uyuşmazlıklardan da kaçınmamak lazım. Esas olan hedefi şaşırmamak\" ifadelerini kullandı.
Yüksekdağ, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kadın aday konusunda ısrarcı olduklarını ve aday olarak da Gültan Kışanak\'ı önerdiklerini söyledi. Kandıra\'da bir köyde seçmen kaydı olduğunu ve adına mükerrer oy kullanıldığını öğrendiğini söyleyen Figen Yüksekdağ, \"7 yıldır hapiste tutuluyoruz. Yakın zamanda Erdoğan\'ın söylem ve stratejilerini güçlendirmek adına ceza kararı vermeye hazırlanıyorlar\" değerlendirmesinde bulundu.
Gazete Duvar’dan Ümit Buget’in Figen Yüksekdağ ile gerçekleştirdiği röportajdan öne çıkanlar şöyle:
\'Bunlar seçim sonunda fark edilen sonuçlar olmamalıydı\'
14 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı Meclis\'te çoğunluğu kazandı. 28 Mayıs\'ta ise Kemal Kılıçdaroğlu HDP/Yeşil Sol\'un desteğine rağmen istediği sonucu alamadı ve Tayyip Erdoğan bir kez daha Cumhurbaşkanı seçildi. Siz bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorusunu yanıtlayan Yüksekdağ:
‘’Değerlendirmenin başına eşitsiz, adaletsiz seçim sistemini ve AKP-MHP ittifakının zamana yayarak sistematik biçimde uyguladığı baskı, zor, hile ve manipülasyon siyasetini koymak gerekiyor. Muhalefet muharebeyi eli kolu bağlanmış ve adil yarış hakkını baştan kaybetmiş olarak başladı. Elbette bunlar seçim sonunda fark edilen, konuşulan sorunlar olmamalıydı. Çok öncesinden verilecek bir mücadeleyle demokratik seçim ortamı tümden sağlanamasa da muhalefet adına ciddi hareket alanları açılabilirdi.
İktidarın şerrinden yılarak, tayin edici kavgalara girmekten kaçarak seçim sabahı kalktığımızda demokrasiye ve refaha uyanacağımız hayali çokça satıldı. Toplumun yarısının bunalmışlığı, edilgenleşmesi hesaba katılınca alıcı da buldu. Sokağın ve fiili meşru mücadelenin bir retorik olarak değil hareket dinamiği olarak demokrasinin üzerinden yükselmediği seçim atmosferi başarı getirmez. Bu toplumsal bilinç ve direnç zayıflığı seçim kampanyası ve diğer hazırlıkların örgütlenmesine de yansıdı.
Bitmek bilmeyen ittifak tartışmaları ve kuruluş süreçleri, altılı masadaki otur-kalk krizleri, siyaset tarzının güven vermemesi ve bunların yanı sıra demokratik tutarlılıktan yoksun sağ milliyetçi profil, muhalefetin zayıf karnıydı. HDP ve Yeşil Sol\'a yönelik, iktidar güdümündeki siyasi çizgiden pek de farklı olmayan yaklaşım her aşamada süreci yönetti. Merkezinde İYİP\'in (İYİ Parti) olduğu sağ milliyetçi şoven damar demokratik tutarlılık konusunda iktidardan farklı bir fotoğraf verilmemesine yol açtı.
Sonuçta HDP-Yeşil Sol destek sözünü tuttu ve AKP iktidarının aşılması için hiç de hak etmediği ağırlıkta bir sorumluluk üstlendi. Kapatma davasının, Kobene davası gibi siyasi soykırım operasyonlarının ağır saldırı ve tutuklama dalgasının altındayken üstüne bir de \"Kazanamazsak vebali sizin üstünüzedir\" baskısı altında bırakıldı. Sonuç ortada. Siyasi mühendislik haritası yaratma hevesinden tez elden uzaklaşılması gerekiyor muhalefetin. Toplumsal yayılma ve kurucu örgütleyici işleve yüzünü dönmesi gerekiyor. Aksi durumda seçmen listelerini bilemeyecek, sandık başlarını boş bırakacak seviyeye kadar geriler. ‘’ Yanıtını verdi
\'Öncülük sorumluluğu taşıyanlar muhasebeye, öz eleştiriye kendilerinden başlar\'
HDP’de eş genel başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar yeniden aday olmayacaklarını açıkladılar. Yeni dönemde isim değil ama profil olarak nasıl bir eş başkan tanımı yaparsınız? Sorusunu cevaplayan Yüksekdağ:
‘’Eş başkanlar zor bir süreci göğüsledi. HDP\'ye yönelik ağır tasfiye saldırısı altında temsiliyet görevi üstlendiler. Emekleri, öncülükleri kıymetlidir. HDP-Yeşil Sol\'un yeniden yapılanma sürecinin gereği olarak ve ön açmak, alan açmak için aday olmayacaklarını açıkladılar. Bu da öncü misyonun doğal bir gereğidir. Öncülük sorumluluğu taşıyanlar muhasebeye, öz eleştiriye kendilerinden başlar.
Tabii HDP-Yeşil Sol bünyesinde ve onun namına görev alan, sorumluluk üstlenen, seçim kampanyası ve stratejisine etki eden bütün tarafların eş başkanların açtığı bu yolu takip etmesi gerekiyor. Özeleştiri ve alan açma, kolektif olduğu ve tepeden tırnağa bütün gövdeyi kapsadığı durumda anlamlı ve geliştiricidir. HDP bir değişim partisidir. Elbette iç değişim süreçleriyle de barışıktır.’’ Cevabını verdi
\'Selahattin Başkan ile parti arasında hiçbir zaman dinmeyen bir gerilim yaşanmadı\'
Birlikte eş genel başkanlık görevini yürüttüğünüz Selahattin Demirtaş’ın aktif siyaseti bırakma kararı oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak istediğini ancak parti yönetiminden herhangi bir gerekçe gösterilmeden ret kararı aldığını açıkladı. Sizce ilk turda aday çıkarmamak bir hata mıydı? Demirtaş ile HDP arasında yaşanan gerilime ilişkin değerlendirmeniz nedir? Sorusu üzerine Yüksekdağ:
‘’Siyasetin genel doğasında da bu özgün sürecin bağrında da gerilim zaten var. Selahattin Başkan ile parti arasında hiçbir zaman dinmeyen bir gerilim yaşanmadı. Kaldı ki gerilim olmadan gelişme de olmaz. Yay gerilmeden ok fırlayabilir mi? Gerilimden de tartışma ve uyuşmazlıklardan da çekinmemek lazım. Esas olan hedefi şaşırmamak. Ben halihazırda böyle bir sorun olduğunu da düşünmüyorum. Sağlıklı bir süreç yönetimiyle olması gerektiği gibi enerji boşalacak ve ortaya çıkan sonuçla sıçramaya odaklanacağız. Cumhurbaşkanı adayı çıkarmamamız baştan itibaren isabetsizdi. HDP 11 maddelik deklarasyonu ilan ettiği 2022\'nin Eylül\'ünden itibaren cumhurbaşkanı adayı çıkarma çalışmalarını somut mecralarda başlatmalıydı. Sonraki aşamalarda tabandan doğal bir talep ve basınç olduğu da görülüyordu. Ama esas mesele HDP\'nin üçüncü siyasi merkez misyonunun fululaşmasından kaynaklanıyor.
Çoklu basınç ve sisli hava altında ana hakikat ve beklentiler yeterince görülmedi. Adaylık tartışmalarına hapishaneden sınırlı olanaklarla katılım sağlayan siyasetçilerden biriyim. Selahattin Başkan\'ın açıkladığı, partiyle temas ve öneri trafiğine çok vakıf olduğum söylenemez. Ancak HDP\'nin eski eş genel başkanlarından biri olarak net aday önerilerim oldu. İlk olarak eş genel başkanlarımızla cezaevinde yaptığım görüşmede HDP\'nin kuruluşundan bugüne üçüncü kez Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacağını bu defa kadın aday çıkarılmasının çok önemli ve gerekli olduğunu belirttim.
\'Kışanak’ın aday gösterilmesini önerdik\'
Kadına dönük saldırıların, kitlesel kıyım ve hak gasplarının dramatik biçimde arttığı ve hiçbir kadın adayın olmadığı koşullarda HDP\'nin tarihsel rolünün gereği kadın aday çıkarması gerektiğini konuştuk.
Yanı başımızdaki İran\'da Jin, Jiyan, Azadi haykırışının isyana dönüştüğünü, Ortadoğu ve Kürt coğrafyasında kadının özgürlük hareketinin stratejik toplumsal dinamiğe evrildiğini de dikkate alarak bu kadın eksenini merkez siyasete taşımamız çok önemliydi. Tarafımızdan Gültan Kışanak\'ın aday olarak önerilmesi böyle bir amaca dayanıyordu. Eş başkanlara ve ziyarete gelen kadın vekillerle bizzat ben görüştüm ve adaylık süreci gündeme gelerek değerlendirmeler başladı.
Kadınların eğilimi ve önerisinin Selahattin Başkan\'a da iletildiğini biliyorum. Ancak asıl sorun adayın kim olacağından çok partinin aday çıkarma konusunda yeterli hazırlık ve motivasyona sahip olmamasıydı. Arkadaşlarla dışarıdan aktif seçim kampanyası yürütecek bir kadının da aday olabileceğini konuştuk. Ne var ki bütün bunlar da dar zamana sıkıştırıldı. Üstüne bir de 6 Şubat depremleri gelince adaylık gündemi tamamen ortadan kalktı. Bu süreç parti açısından önemli derslerle doldur. Gerilim ve karşıtlık yollarına girmeden kolektif toplumsal yarar gayesiyle doğru sonuçlar çıkartılabileceğine inanıyorum.’’ Yanıtını verdi
\'Kılıçdaroğlu\'nu desteklemeyenin ağzına kürekle vurmak gibi tuhaf bir hava yaratıldı\'
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek açıklamadı. Ve özellikle mülteci politikalarıyla ilgili eleştirileri oldu? ESP\'nin bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorusu üzerine Yüksekdağ:
‘’ESP bir HDP bileşeni olarak çatısı altında birleştiği partiye karşı sorumluluğunu yerine getirdi. Sosyalist bir parti olarak demokratik temel ilkeleri tutarlı savunmak gibi bir görevi de var. Buna bağlı olarak Kılıçdaroğlu\'nu desteklememe hakkı zaten var. ESP aslında var olan kaygı ve itirazları sesli olarak dile getirdi. Ama ne yazık ki sol demokratik cenahta Kılıçdaroğlu\'nu desteklemeyenin ağzına kürekle vurmak gibi tuhaf bir hava yaratıldı. O havanın etkisiyle destek tavrının yaratacağı sorunların, komplikasyonların neredeyse hiçbiri öngörülemedi.
İkinci tura gelindiğinde baştan yanlış iliklenen düğme çarpık, şekilsiz ve artık ne olacaksa olsun düzeyinde bir irade kırılmasına sürükledi herkesi. Bir de baktık ki en soldakiler en sağdakilerle aynı mecburiyete sürüklenmiş. İkinci turda muhalefetin adayı politik bir kampanya yürütmedi biliyorsunuz. Irkçı, milliyetçi, yeni \'anahtar\' partileri memnun etme söylevine boğuldu. Çok açık ki seçimi ikinci tura bırakan HDP-Yeşil Sol olsaydı -ki olabilirdi- epeyce farklı bir sonucu konuşuyorduk.
Demem o ki ESP gibi HDP ve üçüncü yol paradigmasının kurucu unsuru olan, emek ve sayısız bedelle halkçı demokratik koalisyonun içini dolduran siyasi yapıların görüş ve öngörülerine hak ettiği değeri vermek gerekiyor. Sonuçta ESP ortak çatımızın neden ve ne cefalarla kurulup çatıldığını iyi biliyor. Bunu bilenlerin gözünde o çatı daha kıymetlidir ve koruma kaygısı daha güçlüdür. ESP\'nin cumhurbaşkanı adayı tavrını tam buralardan okunması gerektiğini düşünüyorum.’’ Değerlendirmesinde bulundu
Erdoğan seçim mitinglerinde “Biz sırtımızı YPG’ye yaslıyoruz” söyleminizi kitlelere göstererek sizi hedef gösterdi? Bununla ilgili düşünceniz nedir? Sorusunu ise Yüksekdağ şöyle yanıtladı
‘’Erdoğan tutuklandığımızdan bu yana, yani yaklaşık 7 yıldır her seçim kampanyasında aynı şeyi yapıyor. En son geldiği nokta seçimi kazandıktan sonra bile hızını alamayıp Selahattin Başkan\'ı hedef göstermek ve idam sloganları attırmak oldu. Bizlere yönelik nefret dili tutturarak ve yaktığı düşmanlık ateşine odun sürerek kitlesini konsolide ediyor. Yargı eliyle rehin tutulduğumuz için kendince bu nefret ayinlerine meşru dayanak sağlamış oluyor. Bunun için Erdoğan\'ın miting konuşmalarını iddianameye dönüştürdüler.
İktidar güdümündeki siyasi yargı bizleri 37 kişinin ölümüne azmettirme suçlamasıyla rehin tutuyor. Erdoğan ise 51 Kürt kardeşimin katilleri diye bağırarak seçim kampanyası yürütüyor. Arada sadece rakam farkı var. Tutsaklığımızın ne kadar siyasi olduğunu ispat etmek için Erdoğan\'ın konuşmalarını dinletmekten başka bir şeye ihtiyaç yok aslında. Erdoğan ve AKP malum konuşmaları, gösterileri yapabilsin, siyasi kervanlarını yürütebilsin diye 7 yıldır hapiste tutuluyoruz. Yakın zamanda Erdoğan\'ın siyasi söylem ve stratejisini güçlendirmek adına ceza kararı vermeye hazırlanıyorlar. 8 yıl önceki konuşmanın hala tedavülde olması semboliktir aslında. O konuşma olmasa başkası olacaktı. Benim o sözleri söylediğim dönemde hala PYD ile YPG ile açıktan görüşüyor oldukları ve henüz terörist ilan etmedikleri gerçeğini agresif siyasi taktiklerle unutturmaya çalışıyorlar bir taraftan da.
Ama asıl mesele bizim üzerimizden koskoca bir muhalefeti dizayn etmeleri, hizaya çekmeleri. Bana, Selahattin Demirtaş\'a, HDP eş başkanlarına vurulan darbelere sessiz kalan muhalefet aslında kendisi sendeliyor, zarar görüyor. Aradan bunca yıl geçmişken hala bu iktidar HDP\'li seçilmişlere saldırarak bütün muhalefetin dengesini bozabiliyorsa, onun başarısından çok muhalefetin basiretsizliği konuşulmalıdır. Savunulamayacak tek tarafı olmayan ve kendi anında değerlendirilmesi gereken bir konuşmayı bağlamından koparan, çarpıtıp manipülasyona alet eden bir zihniyete gereken tutum alınmazsa iş montajcılığa, yalanın ve hilenin dibine kadar gider. Nitekim öyle de oldu.
Bu nedenle Erdoğan\'ın bitmeyen düşmanlığını ve bizleri hedef gösterme siyasetini uzun süredir kendi meselem olarak görmüyorum. Mücadele gerekçelerimi diri tutmak gibi bir faydası bile var. Asıl demokratik kamuoyunun HDP\'yi laboratuvar olarak kullandıkları bu kirli siyaset tarzını mesele haline getirip mücadele etmesi gerekiyor.’’
HDP Yerel seçimlerde her şehirde kendi adayını çıkarmalı
Bir önceki yerel seçimlerde HDP\'nin özellikle büyük şehirlerde belediye başkanı adayı göstermemesinin de etkisiyle muhalefet pek çok kentte iktidarı yenilgiye uğrattı. Ancak son seçimlerde HDP\'nin cumhurbaşkanı adayı çıkarmaması muhalefetin kazanmasına yetmedi. Önümüzde yine adayların ön planda olacağı bir yerel seçim daha var. Bu süreçte HDP/Yeşil Sol\'un tavrı sizce nasıl olmalı? Muhalefetle benzer bir iş birliğine gidilmeli mi? Sorusunu cevaplayan Yüksekdağ şu ifadeleri kullandı:
‘’HDP-Yeşil Sol\'un önündeki en doğru ve doğal seçenek doğudan batıya her kentte kendi belediye başkanı ve yerel yönetici adayını çıkarmasıdır. Zaten içinde bulunduğumuz yeniden yapılanma, tabandan politika belirleme süreciyle yerel seçim hazırlıkları iç içe geçmiştir. Bu doğru bir şekilde sistematize edildiğinde güçlü bir ön hazırlık zemini oluşacaktır. Yerellerde halkı dinleme, politikaya katılım kanallarını ardına kadar açma pratiği, doğru adaylar verimli strateji ve kazanım zeminini büyütecektir.’’
Emek ve Özgürlük İttifakı genel seçimlerde beklentinin altında bir oy aldı. İttifakta yer alan TİP\'in kendi logosuyla seçime girmesi de ittifak bileşenleri tarafından çokça eleştirildi. Örneğin Gültan Kışanak \"Öyle görülüyor ki, Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı niteliğinde değil\" ifadesini kullandı. Sizce ittifak özelinde seçim sürecinde yapılan en büyük hatalar neydi? Emek ve Özgürlük İttifakı yoluna devam etmeli mi? Sorusuna ise Yüksekdağ şu cevabı verdi:
‘’Emek ve Özgürlük İttifakı çıkış gerekçeleri itibariyle doğru bir yönelimdi. Halen de amaçları bakımından yanlış olduğu söylenemez. Ama politika canlı ve somut bir hakikattir. Süreç yönetimi ise başat unsurudur. Canlı gerçekten kopunca süreç yönetimi de başarılamıyor. İttifakın asıl sorunu buydu. Seçimlerden önce bu gerçeğe bazen kamuoyuna açık, bazen partiye görüşlerimizi iletme düzeyinde işaret edip uyarıcı olmaya çalıştık. Ancak \"Geliyorum\" diyen sonucu değiştirmeye yetmedi. Parti yönetimi de tek listeli seçime girmek konusunda epeyce çaba sarf etti. Sanırım en önemli eksiklik, \"Mücadele ittifakı olarak devam edelim ama seçim ittifakı tek liste çerçevesinde kurulsun\" demek kararlılığını gösterememekti. Bazı kopuş anlarını kaçırınca geriye dönmek mümkün olmuyor. Üstelik bunu göze almak için çok haklı gerekçelerimiz vardı. Son ana kadar ittifak olarak seçimlere girme tavrından dönme şansımız vardı. Bugün şu soruyu daha net sorabiliriz: Seçime ittifak olarak girmenin ve böylece TİP\'in ayrı liste çıkarma tavrını kabul etmemenin ortaya çıkaracağı sorunlar, kaybettiğimiz vekillerden oy ve enerji dağılmasından daha mı kötü olurdu? Aksine bugün stratejik mücadele ittifakı bakımından onarmamız gereken daha büyük tahribatlar oluştu.
Yanlış ve zorlama tutumlar, söylemler, Kürt politik kamuoyunda sosyalist harekete yönelik tepki ve ön yargıların fitilini ateşledi. Çok değerli ve tarihsel bir paradigmanın, ortaya çıkan sorun ve yanlış tutumlar bahane edilerek alta oyulmak istendi. Yani 2023 seçimleri gibi sıra dışı bir anda yaptığınız isabetsiz hamleler durduğu yerin çok ötesinde etkiler yaratır.
Emek ve Özgürlük İttifakı\'nın henüz iç değerlendirme sürecini tamamlamadığını biliyorum. Ama görünen köy de kılavuz istemez. Eğer ittifak fikrinin doğruluğundan eminsek -ki öyledir- yanlışlarıyla da açıkça yüzleşmeliyiz. Bu sonraki deneyimlerin başarısını güvenceleyecektir.
TİP ve bütün ittifak bileşenleriyle devrimci dostluk ve dayanışma esaslı ilişkinin yeniden tesis edilmesi önemlidir. Emek ve Özgürlük İttifakı\'nın yoluna bu ad ve bileşenlerle devam edip etmeyeceğini ise nesnel mücadele zeminlerinde kurulan ortaklık belirleyecektir.
Bugüne kadar alanlarda kendini gösteren bir mücadele ittifakı da baraj aşma dışında bir seçim ittifakı da olamadı. Ya ikisi ya da ikisinden birisi olabilir.’’