Her şeyden önce Kobani direnişi, tüm dünyanın gözleri önünde yaşanmaya devam eden destansı bir ‘300 Spartalılar’ misalidir.
Yine de Kobani direnişinin bir kazanım olarak haklı sevincini yaşamasının yanında bunu Kürd kahramanlığının hayal dünyasına kendini hapsetmemesi gerektiğini ifade etmekte yarar olacaktır. Kimsenin başını döndürmesin, henüz bu bir başlangıçtır. Aklıselim bir düşünceyle buradan çıkarılması gereken derslerin çok olduğunu düşünüyorum. Bu haklı kazanımın sevincini anlık yaşamayı kendimize yeterli görmek yerine daimi kılmak adına yapacaklarımızın, yapmamız gerekenlerin daha çok olduğunu fark etmeliyiz. Bundan sonraki süreçlerde Kürdistan’da, kendi topraklarında oynanılan oyunda; Kürdler nasıl bir rol alacak ya da takdir edilen rol yerine kendisi rolunu nasıl koparacak, kendi kaderini kendisi tayin edebilmesi açısından Kobani direnişi ölçüt olacaktır.
Öncelikle Kürdlerin İŞİD ile savaşını sadece gözü dönmüş, barbar ve vahşilikleriyle dünyaya İslamiyet adı altında korku salarak orayı burayı yıkarak rast gele toplanılmış manyaklar örgütünden ibaret olmadığını altını çizerek belirtmeliyim. Hele ki bu örgüt Kürdlerin yok oluşuna yönelik bir saldırısı söz konusu ise başkalarının parmakları işin içinde olmadığını düşünmek akli ve izahı yoktur. IŞİD barbarlığı altında örtülü şekilde Kürdlere karşı topyekün bir savaş konseptinin devreye konulduğunu görebiliyoruz. Dolayısıyla bu topraklarda gözü olan, çıkarları olan tüm emperyalist güçlerin yanı sıra fiili işgalcisi olan dört ülkenin faşist ve katliamcı zihniyetlerinin de İşid gibi barbar bir örgütün yaratıcısı olduklarını asla ve asla gözden kaçırmayacağız, hafızamızda bir köşesinde yer edineceğiz.
IŞİD barbarlığıyla öne sürülen vahşetin öncelikle iki büyük başlığını görebilmeliyiz. Birincisi, islamiyetin karalanması adına islamiyete kara bir leke çalmaktır. İslam ümmetinin sorgulayıcısızlığından faydalanarak İslamiyet adıyla İslamiyetin öksüz ümmeti olan Kürdleri İslamiyet eliyle kana boğmaya, yok etmeye çalıştılar. Arapların eski barbarlık zihniyetlerini tekrardan canlandırarak bu topraklarda çıkarı olan güçlerin bunun arkasına sığınarak kendilerini saklayabilecek bir perde oluşturup hem bu örgüte kolay eleman bulabildiler hem de Türkiye gibi ülkelerin sırf Kürdler yok olsun mantalitesiyle hareket edenleri bunlara silah ve eleman takviyesini sağlamak için transit konumuna getirdiler. İkinci ise hedef zaten Kürdleri yok etmekti. Çünkü Kürdlerin en iyi yaptığı şey kendileri için bir şeyler yapmasalar da oyunlarına çomak sokmayı iyi bilmeleridir..
Nitekim IŞİD vahşetinin saldırılarına başladığı zaman dilimine baktığımızda Kürdlerin ne zaman bir kazanım edebilecek seviyeye geldiklerini fark ettiklerinde hemen devreye bir şeylerin sokulduğunu görüyoruz. Bu sefer ki de öne sürülen IŞİD terör örgütü oldu. Türkiye de çözüm sürecinin tek taraflı adımlarla yürütüldüğünü fark etmiş olsak bile böylesi bir fırsatı Erdoğan ın kullanmak istediğini böylelikle atılacak adımların atılacağı var olsaydı da kaçırmak istemediğini gördü ki IŞİD’i desteklediğini kendileri kabul etmese de kanıtlanmıştır. Aynı şey KDP nin yani sayın Barzani’nin de bağımsızlık ilan ederiz çıkışlarının herhalde ciddiliği anlaşılmıştı. Petrol satışını farklı bir tartışması da yapılır ancak bağlantısının olamayacağını söylemek abes kaçar. IŞİD’in Musul’u kurşun sıkmadan almasını başka nereye bağlayabiliriz! Kısacası anlatmak istedikleri şey; oturursan yerinde senin için iyi olur.
Bu anlamda Kürdlerin Kobani direnişi ile elini güçlendirdiği aşikardır. Elbette bunu birliklerini sağlamada birleştirirlerse eğer ki ikinci bir Lozan olacaksa yine, bu kez Kürdleri saf dışı bırakamayacaklardır. Kürdler, ikinci bir Lozan’ın kaderini yaşamak istemiyorlarsa Kobani direnişi ile şoka uğrattığın ülkelere biz de buradayız dedirtebilmelidirler. Fark edilemeyecek bir halk olamadıklarını gösterebilmelidirler. Daha önce Çanakkale de saf tutmanın ne kadar yanlış olduğunu en azından kafamıza sokabilmeliyiz. Belki de Çanakkale de saf tutmamızın bir gunahı idi yaşadıklarımız. Batılı dünyasının bugüne kadar ki kör, sağır ve dilsiz olmalarını kendi adıma ben buna bağlıyorum. ( batılı dünyasından medet ummak adına söylemiyorum. Atalarımızın o zamanlar tercihlerinde ne kadar duygusal olduklarını belirtiyorum.)
Umarım Şengal ve Kobani Kürdleri henüz tam olarak nefislerinin verdiği temsiliyet anlayışını tamamıylen yok etmemişse de eskiye nazaran birlikte hareket etmelerine vesile olmuştur. Güzel bir gelişmedir. Politik yakınlaşmaların ve görüşmelerin daimi kılınması esas kılınmalıdır.
Siyaset taviz, savaş can vermeyi gerektirir. Pürüzsüz bir denge politikasının olamayacağı düşüncesiyle kimsenin kimseyi Osmanlıcıkla suçlamaması bilinciyle eleştirel hareket etmeyi arzuluyorum.