Ecevit Affı cezaevlerindeki DDKO’lu Kürdleri kapsamadı, ancak üst mahkemenin itirazı kabulü ile 12 Temmuz 1974’te serbest bırakıldılar.
Bu tarihten sonra DDKD, Rızgari, Ala Rızgari, Özgürlük Yolu, KAWA, KUK gibi çevreler oluştu. 1974 affının açtığı yolda yürütücülüğünü genellikle gençlerin oluşturduğu bu hareketler kısa sürede kitleselleşti. 1977’de Kürd hareketleri Diyarbakır, Ağrı ve Batman belediye başkanlıklarını kazandı.
1980 ve 5 Nolu cezaevi vahşetinin serptiği ölü toprağını savuracak ilk hareketlenme 1989 Diyarbakır belediye başkanlığı seçimlerinde belirdi. Bağımsız bireylerin aklettiği ve yürüttüğü hareketin adayı Refik Karakoç kazanamadı ama Kürdler bir kez daha yapıştırıldığı yerden kalkarak ayakları üzerinde doğrulmayı denedi. Doğru rüzgar fark edildi, damlalar bir araya gelerek günümüze dek güçlenecek bir dalga yarattı (günümüzde ise bu rüzgar bana göre ciddiyetle ve metodoloji ile yürütülecek federe yönetim talebidir).
1974’ten itibaren ivmelenen Kürdlük bilinci kendini sıkıştırdığı sol akıntı içerisinde tanımlamaya çalışıyordu. Türk solunu, Türkçe yazılan ve Türkçeye çevrilen sol literatürü Kürdler takip etti ve bölge içinde ama özellikle Türk solu ile ideolojik tartışma sürdürdü. Dünyada ve Türkiye’de esen güçlü rüzgara kapılanlar silahlı illegal mücadeleyi popülerleştirdi. Üstlerine vazife olmadığı, kendilerini hiç mi hiç ilgilendirmediği halde ‘devlet yıkma, sistem karşıtlığı’ kavramlarıyla haşır neşir oldular.
Dergi ve dernek çevrelerinin sol fikirleri yayılıyordu ve başta gençler akın akın bu çevrelere katılıyordu. Kitleselleşme kendiliğindendi. KUK’çuların Apoculara göz açtırmadığı belirtilen o dönemde çokça insanımız 12 Eylül 1980 darbesiyle tutuklanıp 5 Nolu Cezaevinde, ölümlerle de sonuçlanan korkunç işkencelere maruz kaldı.
Darbeden sonra kimi yöneticiler, kimi üyeler Lübnan ya da Suriye gibi ülkelerden Avrupa’ya kaçtı ve Türkiye’ye yıllar sonra dönebildiler. Bu kaçış furyası çoğu insanımız için travmatikti. Tutunmak istediği dalın ortadan kayboluşu, kültürel şok gibi nedenler boşluğa, anlamsızlığa, intiharlara da sürükledi. O acı dolu boşluk yıllarının henüz görsel ve yazınsal kaydı tutulmadı. Örgütlerse ya feshedildi ya sönükleşti.
Örgütlü kesimlerin önemli bir kısmı; silahlı şiddetle bağımsız birleşik Kürdistan’ı hedefleyen ve bundan aşağısını isteyeni tırşikçilikle, işbirlikçilikle, alçaklıkla, reformizmle suçlayan ‘MDD devrimcisi PKK’ye katılmaya başladı çünkü PKK’liler Kürdler için ‘öldürüyor, ölüyordu’..
Bu kesimlerin Türkiye’de kalanları ve Türkiye’ye dönebilenleri 2000’den sonra X-KDP, HAK PAR, PSK, PAK, PWK, Pêl Kurd gibi partiler, yapılar oluşturdular.
Kuruldukları tarihten bugüne herhangi bir fırsatı değerlendirip bir güç oluşturamadılar. 1974 sonrası yaşanan kitleselleşme 2010’lardan sonra tekrarlanmadı.
Kültürel çalışmalar ve kitleselleşme elbette azımsanmayacak bir başarıdır evet ama asıl meselenin coğrafi statü ve toplumsal hak eldesi olduğu gözden kaçtı.
Günümüzde PKK’nin kendini fesih süreci kendilerine bereketli fırsat tanısa da bu çevrelerin bunu değerlendirmeye yönelik bir çabası henüz görünmüyor.
Bu çevrelerde yer alan kimi birey ise Öcalan ve PKK’nin herhangi bir hak elde edemediği halde öldürterek, sürdürerek, cezaevlerine doldurarak Kürdleri oyaladığını ifade etmeye devam ediyor.
PKK yöneticileri bir hak elde edemedi de, Özgürlük Yolu, DDKD, X-KDP, KUK vd yöneticileri mi bir hak elde edebildi? DEM parti Kürd haklarından bir tekini bile elde edemedi de; HAK PAR, PSK, PWK, X-KDP, KKP yöneticileri mi bir hak elde edebildi?
Anılan yapılar içinde yer alsa da, yer almasa da kamuoyuna bağımsız görüş bildirenlerin hemen hemen tamamı 1974 sonrası dönem etkisi ile Kürd siyasi alanına girdi, başlangıcı o tarihtir ve kendine özgü bir düşünüş ve yaşam formu oluşturuldu. Kendileri ve kendilerine yıllar içinde katılan kuşaklar da dahil tümü 51 yıldır ilerleyemedi.
Şunu sormak gerekiyor: Öcalan dahil örgütünü dağıtmayanlar da, dağıtanlar da; örgütü dağılmayanlar da, örgütü dağılmışlar da en az 51 yıldır çevrelerindeki Kürdleri oyalamıyor mu? Şöyle de bakılamaz mı: 74’ten gelenler 51 yıldır kitlesini oyaladı ve halen oyalıyor da, kitle neden oyalanmaya razı?
Yani oyalayan ve oyalanan birbirinden razı.
1970’lerde kitleselleşmenin kıymetini bilip anayasal bir parti kurmak, anadilinde eğitim hakkını elde etmek ve bölgeyi Kürdceleştirmek için yasal çalışmalar yapmak akıllarına gelmeyen bu kesimler 2025 yılında da arayışa devam ediyor. Örneğin, özerk ya da federe yönetim gibi coğrafi statü talebini duymazdan geliyorlar ya da federe yönetimden bahsedişleri ciddiyet, metod yani emek içermiyor.
Bu partilerin, çevrelerin anadilinde eğitim hakkını, yer isimlerinin iadesini öncelikli hedef olarak belirlemesi doğru değildir. Normal bir siyasi parti gibi davranarak toplumsal haklara, reformlara ama asıl federe yönetim gibi statü talebine odaklanmaları gerektiği bilgi ve önerisi onları etkilemiyor.
Bu siyasi partilerin varlığı yüzünden insanlarımız onlardan beklentiye giriyor olabilir. En azından bazı gelişmelerde açıklama yapmaları, harekete geçmeleri bile iyi olabilir ancak bu çok nadir oluyor. Varlıkları belki de yeni örgütlenmelere engel oluyordur! Yani bağımsız kalan bireylerimizde örneğin, ‘PSK, KKP yapamıyor, biz nasıl yapalım?’ yılgınlığına ve bariyerine neden olabiliyordur! Belki de bölgede bölge odaklı bu tür siyasi parti ve gruplar kalmazsa birileri bu eksikliği gidermek için kendinde daha fazla hak, arayış, ortaklaşma ve cesaret bulabilir.
PKK ve statükoya karşı Kürd haklarını savunan bu kesimlere bir önerim var. Partilerini ve gruplarını feshetsinler ve ortaklaşa 74’lüler Derneği’ni kursunlar. Yaşadıkları il, ilçe ve köylerde örneğin nezaketli yaşam için çaba gösterebilirler ya da bilenler bilmeyenlere örneğin go oyununu öğretebilir, bölgesel yarışmalar düzenleyebilirler.
Dernek olarak toplantılara, söyleşilere katılıp, 51 yılın başarı ve başarısızlığını, bunların nedenselliğini, kendi sorumluluklarını, katkılarını anlatabilirler. Dernek üyeleri sosyal, siyasi gelişmeler hakkında kamuoyuna endişe, uyarı ve tavsiyelerini açıklayabilir.
74’lülük geleneğini sürdürenler yeni kuşaklarla sohbet ettiğinde gençlerin sadece onların anılarına, tavsiyelerine ihtiyaçları olabilir, ancak ‘Biz bu dediğinizi denedik, şunu da denedik, olmadı!’ ya da ‘Bu dediklerinizi yapmanın daha zamanı gelmedi!’ ya da ‘Bu önerdiklerinizden bir şey çıkmaz!’ ya da.. vs.. gibi ifadelerden kaçınılması yerinde olabilir.
Kürdün 74’lüler Derneği kurulması, hemen her il ve ilçemizde şubeler açılması bölgemize sayısız fayda sağlayabilir
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.