Kürd siyasetine yönelik eleştirileri ile tartışma konusu olan Sosyolog Yazar İsmail Beşikçi, kendisine yönelik eleştiriler, PKK'nin ulusal kongre girişimleri, Güney'deki bağımsızlık girişimleri konusunda IMP'nin sorularını yanıtladı.
Son zamanlarda Kürd siyasetine yönelik eleştirileri ile tartışma konusu olan Sosyolog Yazar İsmail Beşikçi, kendisine yönelik eleştiriler, PKK'nin ulusal kongre girişimleri, Güney'deki bağımsızlık girişimleri konusunda IMP'nin sorularını yanıtladı. Beşikçi kendisine yönelik eleştirileri ve kimilerinin de bunu engelemeye çalışarak eleştiri sahiplerini suçlamasının kendisini rahatsız ettiğini söyleyerek, eleştiri sahiplerinin de eleştirilebileceğini vurguladı. Beşikçi’ye göre, “ifade özgürlüğü, eleştirel düşünce ve özgür eleştiriyi savunmak vazgeçilmez olmalıdır.”
PKK’nin ulusal kongre talep etmesinin yanlış olduğunu ifade eden Beşikçi, PKK’nin, Kürdlerle değil, daha çok Türk soluyla ortaklık kurmaya çalıştığını, Kürd örgütleriyle değil, Irak, Suriye, İran gibi devletlerle daha sıcak ilişkiler içinde olduğunu savunarak, Kürd siyasetinde temel konularda bir birliktelik yoksa ulusal kongre düzenlemenin anlamsız olduğunu söyledi.
Beşikçi, Güney Kürdistan’da bağımsızlık konusunun sürekli ertelenmesini de eleştirerek, “bu konunun durmadan ertelenmesi kanımca sakıncalıdır. Bütün elverişli koşulların bir araya gelmesi mümkün olmayabilir” diyor. Bağımsızlık yolunun bir an evvel açılmasında yarar olduğunu ifade eden Beşikçi, bu sürecin risk içerebileceğini ancak bunun da göğüslenmesi gerektiğini ifade etti.
İsmail Beşikçi’nin IMPNews’in çeşitli konulardaki sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Kürd aydınlarının bir kısmı sizin görüşlerinizi bir tür turnasol olarak kabul ediyor. Size yönelik eleştiriler sonrasında tartışmalar başlıyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu, bu durum neden böyle?
İfade özgürlüğünü, eleştirel düşünceyi, özgür eleştiriyi savunmak vazgeçilmez olmalıdır. İnsanlar, herhangi bir konuda kendileri düşünmelidir. İnsanlar, başkasının düşüncesiyle hareket etmek kolaycılığına kapılmamalıdır. Olaylara, düşüncelere eleştirel bakmak önemlidir. Bağırıp çağırmak eleştiri değildir.
Araştırmacı yazarların özgür eleştiriye ihtiyaçları büyüktür. Kürd araştırmacılarında en çok ihtiyaç duydukları konu eleştiri olmalıdır. Bana yönelik eleştiri oluyorsa, bazı kişiler de bunu engelemeye çalışıyorsa, eleştiri sahiplerini suçluyorsa bu beni rahatsız eder. Eleştiri sahipleri de elbette eleştirilebilir. Yanlış olan, suçlamak, engel olmaya çalışmaktır.
- Size yönelik eleştiriler son zamanlara kadar PKK’ye yakın çevrelerden geliyordu. Bu da genellikle ‘bağımsızlık, devletleşme’ konusunda farklı fikirlerinizden kaynaklanıyordu. PKK’yi bu konuda eleştiren tavırlarınız, PKK’nin son yıllardaki siyaseti ile alakalı olarak gelişti. Ancak bu çevrelerden size yönelik eleştirilerde bir durulma, azalma görülüyor. Bunun nedenleri nedir?
İfade özgürlüğü, bilimin de, sanatın da demokrasinin de temel koşuludur. İfade özgürlüğü, özgür eleştiri, düşün hayatı için vazgeçilmez olmalıdır. Hele hele, emperyal ve sömürgeci baskılar altında olan, dili-kültürü yasaklanan, Kürdler için, Kürdistan için bu çok hayati bir konudur. Baskının, zulmün, Kürdlerdeki düşün hayatını felce uğrattığı açıktır.
- Siz yaşamınız boyunca fikir özgürlüğünü savunmak konusunda çok bedel verdiniz. İsmail Beşikçi niye bir tabu olsun, size yönelik eleştirilere gösterilen tepkiler sizi tabulaştırıyor mu?
Bu eleştirilere yönelik tepkiler benden gelmiyor. Tabu yanlış bir değerlendirmedir. Zaten birçok eleştiri de yapılıyor. Eleştiri yazarların en çok ihtiyaç duyduları bir kurum olmalıdır.
- Geçtiğimiz günlerde kurulması düşünülen KDP konusunda çeşitli uyarı ve eleştirilerde bulundunuz. TKDP’nin Başkanı Emin Kardaş size sert yanıtlar verdi. Ancak KDP’ye yakın kesimler de Kardaş’ın eleştirilerinin yersiz olduğu konusunda ona yöneldiler. Buna ne dersiniz?
İsmail Beşikci’nin yazısı çok açıktır. Anlaşılması kolaydır. Mehmet Emin Kardaş’ın değerlendirmesi yanlıştır.
- Kurulması düşünülen KDP’nin mevcut yaklaşımı ile siyasete mesafeli durmaya başlayan Kuzey kitlesini etkileme, yeniden ısıtma durumu olabilir mi? KDP girişimi kitleselleşebilir mi?
Partiler veya sivil toplum kurumları, kim olursa olsun, Kürdçe’nin yaşanması, yaşatılması çok önemlidir. Çocuklara Kürdçe öğretilmesi, bu konuda, her evin bir okul olması ihmal edilecek bir durum değildir.
- Kuzey’de politik atmosferde bir tıkanıklık görünüyor, halk siyasete ilgisiz. Kürd siyaseti bunu aşmak için ne yapabilir? Parti kurmaların, yeniden diriltmelerin yerine alternatif olarak sivil toplum örgütlenmeleri, sivil itaatsizliklerin daha sonuç alıcı olacağını söyleyenler de var. Bu bir alternatif olabilir mi Kürd Meselesi’nin çözümünde?
Kürdçe’nin yaşanması ve yaşatılması anlayışı çerçevesinde sivil toplum kurumlarının geliştirilmesi önemli olabilir.
- Kürd siyasetinde özellikle PKK çevreleri bir süredir ‘ulusal kongre’ konusunda yoğun bir talepte bulunuyor. Ancak PKK’nin ulusal talepler ve bağımsızlık konusundaki yaklaşımı, ‘ulusal kongreden’ sonuç alınacağına dair kuşkular yaratıyor. Kürd siyasetinin bir araya gelme, ulusal kongre düzenleme şansı var mı?
PKK’nin ulusal kongre talep etmesi yanlıştır. Çünkü PKK, Kürdlerle değil, Türk soluyla daha çok ortaklık kurmaya çalışıyor. PKK, Kürd örgütleriyle değil, Kürdleri/Kürdistanı baskı altında tutan Irak, Suriye, İran gibi devletlerle daha sıcak ilişkiler içinde. Kürdlerin, Kürdistan’ın değil, o devletlerin çıkarlarını daha çok savunuyor.
‘Devlet kötüdür’ diyen, bağımsız Kürd devletine karşı olan, Enfal’i ve soykırımı gözardı ederek Irak’ın birliğinden söz eden PKK/KCK’nin ulusal kongre talep etmesi yanlıştır.
Bunun dışında PKK Kürd bayrağını, Kürdistan bayrağını da tanımıyor, kabul etmiyor. Elinden geldikçe yasaklıyor. Böylesine temel konularda bir birliktelik yoksa ulusal kongre düzenlemek anlamsızdır.
Kürdistan Demokrat Partisi’ne, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani’ye, küçümseyici, aşağılayıcı, suçlayıcı bir dille saldırıyor. Eleştirici değil, suçlayıcı, aşağılaycı, küçümseyici bir dil kabul edilemez. Suçlamak, bağırıp çağırmak eleştiri değildir. Bu koşullarda ulusal kongre toplama anlayışı yanlıştır. Ama, bütün örgütler, siyasal partiler, kendi bölgelerinde, Kürd/Kürdistan sorunları konularında konferanslar düzenleyebilir, o konferanslara, istediği örgütleri, kişileri vs. davet edebilir.
PKK’nin kardeşlik anlayışı da yanlıştır. PKK, Araplara, Türklere, Farslara, Türkmenlere, Süryanilere vs. ‘kardeş’ diyor, ama, Kürdlere, karşı, ‘ancak benim kontrolüm altında olursanız sizi kabul ederim’ gibi hegemonik bir anlayış içinde… Bu tutum da sağlıklı bir tutum değil…
PKK’nin, çeşitli devletlerle görüşmelerinde çok aşağıdan alan bir tutumu var. ‘Siz bizim ağabeyimizsiniz, sizin önerileriniz bize yol gösterecektir…’ de diyor. Ama, Kürdlerle, özellikle KDP ile görüşmelerinde, ‘bana tabi olmanız gerekir’ şeklinde hegemonik bir anlayışı var. Bu koşullarda ulusal kongre anlamsızdır.
Bu ilişkiler çerçevesinde Şengal’deki PKK/KCK varlığına da bakmak gerekir. Şengal, Kürdistan’dan koparılmış bir alandır. Örneğin, 1975’den önce Şengal’de Arap aile yoktur. Saddam Hüseyin Şengal’in nüfus yapısının bozmak için Ezdi Kürd köylerini yakıp yıktı. Bir kısmını Arap çöllerine sürgün etti. köy-kent denen daha büyük yerleşim birimleri kurdu. Ezdi Kürdleri orada topladı. Bu köy-kentlere Arapları da yerleştirdi. Arap ailelerin Şengal’de görünmesi 1975 sonrasıdır… Gerek Irak’ta, gerek Suriye’de, Kürdistan’ın nüfus yapısını bozmak Baas Partilerinin çok önemli bir çalışmasıdır. Bu çerçevede Kürdler Arap çöllerine sürgün edilmiş, Araplar, Kürdlerden boşalan alanlara yerleştirilmiştir.
PKK/KCK, Irak’ın birliği çerçevesi içinde Şengal’in de olduğunu ileri sürmektedir. Bu, Baas Partisi’nin ırkçı sömürgeci anlayışına onay vermek anlamına gelir. Halbuki, bir Kürd örgütünün bu sürece onay vermesi değil, bu süreci kararlı bir şekilde eleştirmesi gerekir. Gerek Irak’ta, gerek Suriye’de, Baas Partilerinin, Kürdistan’ın nüfus yapısını bozmak için operasyonlar yapması dikkatlerden uzak tutulamayacak bir konudur. Bu eleştirileri yapmamak, Irak’ın birliğinden, bütünlüğünden söz etmek, Irak’ı kollayan bir anlayıştır. PKK/KCK’nin ulusal kongre talebi bu bakımdan da yanlıştır. Irak’ın birliği, Suriye’nin birliği, gibi kavramlar, Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesini, parçalanmasını ve paylaşılmasını onaylayan kavramlardır. Halbuki bu sürecin de eleştirilmesi gerekir. İran, Kürd haklarını ve özgürlüklerini savundukları için Kürd gençlerini idam etmektedir. Bu idamları her gün izlemek mümkündür. Bu tutumun da eleştirilmesi önemlidir.
- Kürt siyasetinin Türkiye ve İran çizgisinde farklı kamplara bölündüğü izleniyor. Türkiye’ye yakın KDP çizgisi ile İran’a yakın YNK/Goran çizgisinin uzlaşmasının, bir araya gelmesinin koşulları var mı?
Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması üzerinde durulması gereken çok önemli bir süreçtir. 1920’leri, Milletler Cemiyeti’ni, dönemin iki emperyal gücü Britanya ve Fransa’yı, Yakındoğu’nun ve Ortadoğu’nun iki köklü devletini, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, İran İmparatorluğu’nu ve devamı olan İran Şahlığı’nı ve dört gücün işbirliğini unutmamak gerekir.
Bu devletler Kürdleri, Kürdistan’ı baskı altında tutmakta, Kürdlerin haklarını, özgürlüklerini kısıtlamada her zaman birbirleriyle işbirliği içinde olabilirler. Ama kendi bölgelerinde, Kürdlerin haklarını özgürlüklerin kısıtlamada geliştirdikleri uygulamalar kalıcı olmuştur. Yüz yılı aşkın bir zamandır süren bu uygulamalar, Kürdleri birbirlerinden tecrit etmeyi de içermektedir. Buysa, ayrılıkların derinleşmesini, yaygınlaşmasını getirmiştir. Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesinin, parçalanmasının ve paylaşılmasının yarattığı çok önemli bir sorun da örgütlerin de bölünmüş, paylaşılmış olmasıdır. Sadece Kürdistan coğrafyası bölünmemiş, paylaşılmamış, aşiretler de bölünmüş, aileler de bölünmüş, hatta bir aile içindeki kardeşler de bölünmüştür.
Bu durum Kürdlerde örgüt bilincinin gelişmesini sağlamıştır. Her örgüt kendi bilinciyle hareket etmekte, kendi çıkarlarını her şeyin üzerine koymaktadır. Bu, Kürdistan’ın genel çıkarlarını iteleyen, ikinci plana koyan bir anlayıştır.
Bu olumsuz durumun önüne ancak, yüksek bir Kürd, Kürdistan bilincinin oluşumuyla geçilebilir. Kürdler, neden, çok büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen, üzerinde yaşadıkları çok geniş bir toprak parçasına sahip olmalarına rağmen, dünya uluslar ailesinin bir üyesi değil? Halbuki, dünya uluslar ailesinin bir üyesi olmak, dünya uluslar ailesinin eşit bir üyesi olmak, bunun için çaba göstermek çok önemlidir. Dünya siyasetinde, Kürdler/Kürdistan neden iteleniyor, kakalanıyor? Kürdlerin özgürlük mücadelesi neden ‘terör’ olarak değerlendiriliyor?
Nüfusları bir milyonu bile bulmayan devletler, bugün, ‘Ortadoğu’da sınırların değişmesine karşıyız’ diyerek, ‘Bağımsız Kürd devletine karşıyız’ diyerek Kürdlerin, Kürdistan’ın geleceğini belirlemeye çalışıyorlar. Kürdlerin bu anti-Kürd uluslararası nizama bir diyecekleri yok mudur?
Bütün bu konularla ilgili olarak gerilla mücadelesinin, Kürd dil bilinci, Kürd ulus bilinci, Kürdistan bilinci yaratması gerekirdi. Gerilla mücadelesinin böyle bir bilinci yaratamamış olması üzerinde durulması gereken bir konudur. Türkiyelileşme, Kürd/Kürdistan sorunlarını Türklere anlatan bir süreç olarak gelişmemektedir Türk devlet değerlerini, Türk siyasal kültürünü Kürdlere, Kürdistan’a taşıyan bir süreç olarak gelişmektedir. Güney Kürdistan’dan, Doğu Kürdistan’dan, Güneybatı Kürdistan’dan, gerillaya katılan gençlere Türkçe öğretmek, PKK’nin önemli bir çabası olmuştur. Ama, PKK’nin, Kürdçe bilmeyen Kürdlere, Kürdçe öğretmek için çabası olmamıştır. Bu da devletin asimilasyon politikasına hizmet olarak değerlendirilebilir.
Bütün bu olumsuz durumlar, yüksek bir Kürd, Kürdistan bilincinin oluşmasını gelişmesini gerekli kılmaktadır. Bu bilince ulaşanlar, kendi örgüt çıkarlarını değil, Kürdlerin, Kürdistan’ın genel çıkarlarını ön plana koyarlar. Bu da Kürdlerde birliği getirir. Önemli olan soyut bir birlik değil, çoğulluk içinde bir arada durmadır.
- Güney’de bağımsızlık projesinin yıllardır ertelenmesine karşı kuşkular yükseliyor. Kürdler neyi bekliyor? İstedikleri tüm koşulların biraraya gelmesi mümkün mü? Güney liderliği neden risk almıyor?
Bağımsızlık konusunun durmadan ertelenmesi kanımca sakıncalıdır. Bütün elverişli koşulların bir araya gelmesi mümkün olmayabilir. Bu bakımdan bağımsızlık yolunun bir an evvel açılmasında yarar var. Bu süreç risk içerebilir. Bunu da göğüslemek gerekir.