Jerusalem Post, Türkiye’nin Washington’daki kilit müttefiklerinin görevden ayrıldığı, yerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başka ülkeleri işgal için açık çek alamayacağı isimlerin geleceği belirtiyor.
Konuyla ilgili olarak Seth J. Frantzman imzasıyla Jerusalem Post gazetesinde yayınlanan makalede Türkiye için en önemli iki figür olarak gösterilen James Jeffrey ve Joel Rayburn gibi isimlerin de koltuklarını boşalttıkları ifade ediliyor.
Makalede, “Türk lider Trump yönetimine sınırsız erişime sahip olacağına güveniyordu. Şimdi DC\'de değişen politikalar var.
Son dört yıl içinde Türkiye\'ye, çoğu kez Trump yönetiminin onayıyla, Washington\'daki protestoculara saldırdı, Suriye\'de Afrin\'i işgal etti, NATO ortaklarını tehdit etti, Hamas\'ı ağırladı, yoksul Suriyelileri paralı asker olarak aldı, Ermenilere karşı savaşı teşvik etti ve hatta Suriye\'deki ABD askerlerini tehdit etti” şeklinde ifadeler kullanılıyor.
2016’da Trump göreve geldiğinde Erdoğan rejiminin izolasyondan kurtulmak için onu bir araç olarak gördüğü ifade edilen makalede Erdoğan’ın yeni başkan Joe Biden ve gelecek ekibinin Ankara\'dan emir alamayacak olmasından ve tehditlerini hoş karşılamayacağından korktuğu, Biden’ın zaferini ilan etmesinden itibaren saldırgan davranışlarına son verdiği ve başkalarına saldırmak için açık çek istemeyi azalttığı da belirtiliyor.
Türkiye’nin herhangi bir kontrol ve denge olmaksızın hareket etmesinde Trump’ın kilit bir rol oynadığına vurgu yapılan makalede, Mayıs 2017\'de Washington’a gelen Erdoğan’ın kendisini çok güçlü hissettiğini, bunu göstermek için de Türk büyükelçiliğinin ikametgahı yakınında barışçıl protestoculara saldırmak için korumalarını gönderdiği ifade ediliyor.
Protestoculara yönelik saldırının, Türkiye\'nin yüz binlerce memur ve diğerlerini “terörist” ve “darbeci” olmakla suçlayarak tasfiye etmesi sırasında gerçekleştiği, Ankara’nın Washington’daki arkadaşlarının da Türkiye\'de var olduğu iddia edilen türden bir ABD “derin devleti” hakkında hikayeler yaydıkları aktarılan makalede, referandumla daha da güçlenen Erdoğan’ın önce Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn aracılığıyla ve ardından doğrudan erişim yoluyla Trump\'a anında erişim elde etmeye başladığı ifade ediliyor.
Ocak 2018’den itibaren Türkiye’nin Suriyeli milisleri silahlandırarak Kürtlere karşı kullanmaya başladığı da belirtilen makalede, Afrin’de iddia ettiği gibi teröristler olmamasına rağmen Türkiye’nin bölgeyi işgal ettiği ve bölgede tam bir etnik temizlik gerçekleştirdiğinin altı çiziliyor.
NATO tarihinde ilk kez Türkiye’nin ABD birliklerini bombaladığı, bunu yaparken de ABD’nin kendisine imtiyazlı davranacağını hesapladığna işaret edilen makalede, “Dış politikasını DC çevrelerinde satmak için Türkiye, ABD\'deki sağcı seslerin İran karşıtı olduğu kadar Obama\'nın politikalarını eleştirme eğiliminde olduğunu anladı. Ankara, “Obama dönemi politikalarını” altüst etmenin bir yolu olarak Suriye\'deki Kürtlere yönelik saldırısını sattı. Bu arada Türkiye, Tahran ve Moskova ile çalışıyor, Rusya\'dan S-400 hava savunma sistemi satın alıyor ve İran ile Suriye konusunda Amerika\'yı izole edecek ve ABD\'li ortak güçleri Suriye müzakerelerine dahil etmeyecek bir anlaşma arıyordu” deniyor.
Makalede, “DC\'deki Türk lobisi Ankara\'nın Rusya\'ya karşı bir siper olduğunu ve İran\'a karşı olduğunu iddia ettiler, Trump\'a göre Türkiye\'nin farklı bir mesajı vardı: IŞİD\'le mücadele ederek ABD\'nin parasını kurtaracaktı. Aslında Ankara rejimi, İŞİD militanlarının Türkiye üzerinden İdlib\'e geçmesine izin vererek IŞİD\'le çalışıyordu” şeklinde ifadelere de yer veriliyor.
Makalede, Türkiye’nin Suriye’deki politikasının ABD’yi Ekim 2019’da Kuzey Suriye’nin bir kısmından çekilmeye zorlayarak Rusya, İran ve Suriye rejiminin güç kazanmasıyla sonuçlandığı da iddia ediliyor.
Türkiye’nin hem içeride ve hem de dışarıda muhaliflerini ve rakiplerini korkutmak için Washington’dan alacağı açık çekin farkında olarak davrandığına işaret edilen makalenin devamında şu görüşler dile getiriliyor: “Türkiye’nin giderek otoriterleşen ve militarist davranışı, son birkaç yıldır Amerikan desteği veya rızasıyla yapıldı ve bu, alışılagelmiş ABD dış politikasından önemli bir sapma anlamına geliyordu. Başkanının Ankara\'dan telefon ve emir almadığı daha az kaotik bir yönetim, Türkiye ABD güçlerinin çekilmesini talep ettiğinde kendi Pentagon’u, Dışişleri Bakanlığı ve müttefikleriyle birlikte çalışabilirdi. Bunun yerine Beyaz Saray, önemli ABD müttefiklerine haber vermeden Suriye\'den çekileceğini iki kez ilan etti.”
ABD Dışişleri Bakanlığı\'ndaki Ankara yanlısı siyasi atanmışlar tarafından bir strateji uygulamaya konduğu ve ABD\'nin Suriye\'nin doğusundaki politikasının Obama dönemine ait olduğu belirtilerek sabote edilmeye çalışıldığı ileri sürülen makalede bu mantığın altındaki sebepler ise şu şekilde ifade ediliyor: “Birincisi, Türkiye\'nin Suriye\'deki politikayı kontrol etmesini istediler. Ayrıca, Suriye\'deki ABD politikasına karşı olarak Moskova ve Tahran ile giderek daha fazla ittifak kurmasına rağmen, Türkiye\'nin Rusya için bir “denge” olduğunu düşünerek Soğuk Savaş dönemine inanıyorlardı. Üçüncüsü, aşırılık yanlılarını güçlendirmek istiyorlardı, çünkü ABD\'nin terörle mücadele stratejisinin haksız bir şekilde Sünni savaşçıları hedef aldığına inanıyorlardı ve ABD\'nin Şii İran\'ı hedef almasını istiyorlardı.”
Makalede, “DSG’yi yok etmek için Ankara ile birlikte çalışan ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevlilerin hem Suriye’deki birlikleri ve hem de Merkez Komutanlığı’nı kenara itmesi gerekiyordu. DSG\'ye Şam\'la çalışmaları gerektiği ve Suriye\'nin geleceğinde yerlerinin olmadığını söylediler. Onlara ABD\'nin Suriye\'deki rolünün geçici, işlemsel ve taktiksel olduğunu söylediler” şeklinde ifadelere de yer veriliyor.
Bu sözlere kanan DSG’nin Şam’la birlikte çalışmaya başladığı, bu durumun ise Dışişleri Bakanlığı\'ndaki Türkiye yanlısı çalışanlarına DSG\'nin Esad ve İran ile birlikte çalıştığını iddia etmeleri için yol açtığına işaret edilen makalede, “Artık ABD\'yi İdlib\'de Türkiye’nin arkasına almak ve Suriye’nin doğusundan çıkarmak için nihai hedefleri olan Türkiye’nin Suriye’yi işgalini harekete geçirebilirlerdi” deniyor.
Makalede, açık çekin sona erdiğini sezen Ankara’nın yeni ABD yönetimiyle “İran\'a karşı” olduğu söylemini ileri sürmek için ABD\'deki sağcı sesleri kullanamayacağı, bunun için de şu anki tek kartının uzlaşma olduğu ve bu yüzden de Yunanistan, Fransa, İsrail ve kim dinlerse uzlaşma için bastırdığı öne sürülüyor.