Türkiye’nin PKK’ye askeri baskısı Kürtler arasındaki çatlakları derinleştiriyor

Türkiye’nin Kürdistan bölgesinde PKK’ye karşı sürdürdüğü operasyonlar, bir yandan PKK’yi zayıflatıyor, diğer yandan ise örgütün halk desteğini artırarak bölgede huzursuzluk yaratıyor.

09.07.2021, Cum - 10:45

Türkiye’nin PKK’ye askeri baskısı Kürtler arasındaki çatlakları derinleştiriyor
Haberi Paylaş

Takvimler 16 Kasım 2013’ü gösterirken Türkiye’nin lideri Recep Tayyip Erdoğan Kürtlerin gayri resmi baş şehri Diyarbakır’da ortalığı inleten zılgıt sesleri ve alkışlar eşliğinde toplu nikâh törenine katılıyordu. Erdoğan’la sahneyi paylaşan isimler ise o günlerde Kürdistan Bölgesi’nin başkanı olan Mesud Barzani ve iki meşhur Kürt şarkıcıydı. Coşkunun doruğa ulaştığı o an, Ankara ile sayıları 16 milyon olarak tahmin edilen Türkiyeli Kürtler arasındaki yeni barış ikliminin yansımasıydı. PKK ile 37 yıllık çatışmaya son vermek için Türk hükümeti ile hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan arasında görüşmeler tam gaz devam ediyor, taraflar karşılıklı ateşkes uyguluyordu.

Milliyetçi şarkılarıyla milyonlarca Kürdün kalbini kazanan Şivan Perwer de 37 yıllık siyasi sürgünün ardından ilk kez doğduğu topraklara ayak basmıştı. “Buradan genç bir delikanlı olarak ayrıldım, yaşlı bir adam olarak döndüm” diyen Perwer, Erdoğan’ı “bu barış gününün mimarı” olarak selamlarken Emine Erdoğan’ın gözleri sevinç gözyaşlarıyla doluydu.

Bugün 65 yaşında olan Perwer artık bambaşka telden çalıyor. Aralarında Perwer’in de bulunduğu bir grup Kürt sanatçı, geçen hafta Irak Kürdistan Bölgesi’nin başkenti Erbil’de düzenledikleri basın toplantısında Kürtlere, “düşmana” karşı birleşme çağrısı yaptılar. Iraklı Kürtleri “Düşman burayı da işgal etmeye çalışıyor” diye uyaran Perwer, Türkiye’nin PKK’ye karşı Kürdistan bölgesinde yürüttüğü askeri operasyonları kastediyordu.

Barış görüşmelerinin ve iki buçuk yıl süren ateşkesin Temmuz 2015’te çökmesinden bu yana Ankara PKK’ye karşı hem Türkiye içerisinde hem de Irak ve Suriye’nin kuzey kesimlerinde giderek tırmanan, çok yönlü bir askeri kampanya yürütüyor. PKK’ye göre Türkiye’nin amacı, Iraklı Kürtlerin anayasal özerklik statüsünü baltalamak ve Suriye’deki Kürtlere asla benzer bir kazanım imkânı vermemek.

Suriye’nin kuzeyine Ocak 2018 ve Ekim 2019’da iki kez askeri harekât düzenleyen Türkiye, önemli miktarda toprağı Kürtlerin kontrolünden aldı. Ancak Türk ordusunun asıl gücü, PKK’nin yıllardır Türkiye’ye saldırmak için kullandığı Irak Kürdistanı’ndaki dağlık üslere yönelmiş durumda. Hem militanlar arasında hem de iki ateş arasında kalan siviller arasında can kaybı günbegün artıyor. Yaygın yolsuzluk ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle zaten halkın yükselen tepkisiyle karşı karşıya olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) için de siyasi fatura iyice kabarıyor.

Türkiye’nin topyekûn baskısı PKK’nin kendi içinde de gerginliklere neden oluyor. Bu durum, Öcalan’ı önder kabul eden daha geniş kapsamdaki Kürt hareketi için öngörülemeyen sonuçlar yaratabilir. Öcalan’ın 1999’da yakalanmasından sonra ayakta kalmayı başaran hareket, Suriye’nin kuzeyinde İslam Devleti’ne karşı elde ettiği başarı ile uluslararası alanda gördüğü ilgiyi sol devrimci çevrelerin ötesine taşımıştı.

ABD’nin, Türkiye’nin PKK’ye karşı operasyonlarına destek vermesi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesinde yer alan ABD destekli Halk Savunma Birlikleri’nde (YPG) anlaşmazlıklara neden oldu. Uzun yıllar PKK saflarında yer alan SDG baş komutanı Mazlum Kobani, bir tarafta PKK’ye bağlılık, diğer tarafta KBY ve ABD’nin desteğiyle Suriyeli Kürtlerin özerklik hedefini ilerletme ihtiyacı arasında giderek sıkışıyor.

PKK ise Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi’ni (KDP) Türk operasyonlarına aktif şekilde katılmak, istihbarat ve insan gücü sağlamak ile suçluyor. KDP’nin hâkim güç olduğu KBY’de Barzani’nin en büyük oğlu Mesrur başbakan, yeğeni Neçirvan da başkan olarak görev yapıyor. PKK, Kürtlerin “brakuji” diye adlandırdığı ve 1990’ların başında yaşadığı kanlı kardeş kavgasının tekrar patlak vermek üzere olduğu konusunda peş peşe uyarıyor. Böyle bir çatışmanın Ankara’yı ziyadesiyle memnun edeceği aşikâr.

Gerilim 5 Haziran’da, üst düzey PKK komutanı Murat Karayılan’ın üslendiği Amedi bölgesinde beş Iraklı Kürt peşmergenin öldürülmesiyle zirveye ulaştı. KBY yetkilileri PKK’nin peşmerge güçlerine pusu kurduğunu öne sürerken, PKK ölümlerden sorumlu olmadığını iddia etti ve olayla ilgili bağımsız araştırma istedi. KBY Başkanlığı’ndan aynı gün yapılan açıklamada saldırı kınandı ve “PKK’nin Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırganlığı derhal son bulmalıdır” denildi.

KDP, PKK varlığının Türkiye’nin gazabını bölgeye çektiğini, dolayısıyla Kürt hakları için mücadele ettiğini söyleyen PKK’nin bu mücadeleyi ait olduğu topraklarda, Türkiye’de vermesi gerektiğini söylüyor. PKK ise buna karşılık Türkiye, Irak, İran, Suriye ve diasporadakiler dâhil tüm Kürtler için mücadele ettiğini, KDP’nin Türkiye’ye Kürtlerin arasına nifak sokma fırsatı verdiğini söylüyor.

Bu mesaj, Irak Kürdistanı’nda gençler başta olmak üzere sayıları giderek artan işsizler arasında karşılık buluyor ve bu insanları PKK’nin etkisine açık hâle getiriyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre “Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin işsizliği azaltma çabalarına rağmen çalışma yaşındaki nüfus arasında görülen işsizlik Irak Özerk Kürt Bölgesi’nin en büyük sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Bundan özellikle 15-24 yaş arasındakiler etkilenirken, genç işsizlik oranları yüzde 18 civarında seyrediyor, genç kadınlarda ise bu oranlar erkeklere göre yaklaşık yüzde 10 fazla.”

KBY’den bir kaynak Al-Monitor’a şöyle konuştu: “İnsanlar bizleri takım elbiseler giyerken, altın varaklı koltuklarda otururken, lüks arabalar kullanırken görüyor, PKK ise mağaralarda, sürekli saldırı altında güç bir yaşam sürüyor, kahramanca bir özveri ve cesaret imajı veriyor. PKK bağımsızlık referandumumuza karşı çıktığı halde bu imaj gençlerin hayallerini tetikliyor.” Kürtlerin Irak’tan ayrılmak amacıyla 2017’de düzenlediği referanduma Bağdat yönetimi, ABD, Türkiye ve İran da sert bir şekilde karşı çıkmıştı.

Kürtler konusunda uzman olan Hamburg Üniversitesi misafir öğretim görevlisi Arzu Yılmaz da PKK’nin askeri alanda aldığı darbelere karşın Irak Kürdistanı’nda sempati kazandığını düşünüyor. Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede bölgedeki Kürt partilerinin son yıllarda tabanda “ciddi destek kaybettiğini” söyleyen Yılmaz, “Parti üyeliği rakamlarından seçimlere katılım oranlarına ve artan gösterilere kadar bunun birçok göstergesi var” diyor.

KBY makamları ise PKK’yi huzursuzlukları körüklemekle suçluyor, örgütü destekledikleri iddiasıyla protestocuları, hatta gazetecileri tutukluyor.

PKK’nin Irak Kürdistanı’nda her zaman destekçileri vardı ancak Yılmaz’a göre Kürtlerin kuzeydoğu Suriye’deki kazanımlarıyla yükselen milliyetçi duygular ve Türkiye’nin artan saldırılarına yönelik öfkenin büyümesi, PKK’ye karşı empati ve destek duygularını arttırıyor.

Baskı altında olan sadece KDP değil. Başlıca siyasi rakibi olan Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) merkezi Süleymaniye’de de PKK’nin halk desteği artıyor. Diyarbakır merkezli bağımsız araştırma kuruluşu RAWEST’in kurucularından Roj Girasun’a göre bunun bir nedeni Bağdat’a bağlı güçlerin “Kürtlerin Kudüs’ü” diye anılan petrol zengini Kerkük’ü 2017’de ele geçirmesine KYB’nin yardım ettiği algısı.

KYB’nin aslında PKK’yle yakın ilişkileri vardı; ta ki PKK 2017’de kıdemli üç Türk istihbaratçısını KYB kontrolündeki bölgede kaçırana dek. Türkiye olaydan dolayı KYB’yi suçlamış ve Süleymaniye uçuşlarına 2019’a kadar yasak uygulamıştı.

Girasun’a göre Türkiye’nin 2017 referandumu nedeniyle Iraklı Kürtleri aç bırakmakla tehdit etmesi bölge halkını korkuttu ve bu korku da Irak Kürdistanı’nda PKK’ye sempatinin, hatta belki doğrudan desteğin artmasında etkili oldu.

Geriye dönüp bakınca PKK’nin referandumun zamanlamasına ilişkin ikazları bazılarına adeta kehanet gibi gelebilir. Iraklı Kürtler, Irak ordusunun 2014’te İslam Devleti’nin ilerleyişi karşısında kaçması üzerine rahatça girdikleri ve ihtilaflı topraklar diye anılan neredeyse tüm bölgeleri (Kerkük dâhil) kaybettiler. KDP bunun başlıca sorumlusu olarak ABD’yi görüyor. Zira Irak güçleri ve İran destekli milisler referandumun ardından peşmerge mevzilerini çiğneyip geçerken ABD Erbil’in çağrılarını kulak ardı etmiş ve hareketsiz kalmıştı.

Washington Yakın Doğu Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Bilal Wahab’a göre “KDP’nin hesaplarında PKK Türkiye’nin askeri operasyonlarından daha büyük bir tehdit arz ediyor. KDP, PKK’nin modelini, namını, Iraklı Kürtlerin sempatisini kazanabilme kabiliyetini tehdit olarak algılıyor.” Wahab PKK’nin Sincar gibi bölgelerde de yer edindiğini hatırlatıyor. Sincar’daki Ezidi azınlığı, İslam Devleti’nin saldırılarıyla yok olmanın eşiğine gelmişken Ağustos 2015’te PKK’nin müdahalesiyle kurtarılmıştı.

Aslına bakılırsa Iraklı Kürtlerin Türk askeri müdahalelerine karşı yapabileceği pek bir şey yok, özellikle de KBY’nin Türkiye’ye olan büyük ekonomik bağımlılığı devam ederken. Türkiye, Kürtlerin petrol ihraç ettiği başlıca güzergâh. Yılmaz’a göre bir diğer neden de ABD’nin politikası: “ABD ve diğer Batılı aktörler Türkiye’nin Irak Kürdistanı’ndaki askeri operasyonlarını göz ardı etmeye, hatta PKK’nin ‘terörist’ örgüt olduğu gerekçesiyle meşru görmeye devam ettikçe KBY’nin farklı davranması beklenemez.”

Operasyonların etkisi ise yadsınamaz. Yıllardır iki tarafın da kazanamayacağı bir savaş olarak görülen bu mücadelede PKK’nin hiç olmadığı kadar ağır darbeler aldığı pek çok gözlemci tarafından dile getiriliyor.

PKK’nin askeri kanadına bağlı “Gerilla TV” isimli YouTube kanalında sıklıkla yayınlanan görüntülerde PKK mensuplarının Türk askerlerini ve teçhizatlarını havaya uçurduğu iddia ediliyor. Ancak özel görüşmelerde PKK kaynakları hem Irak’ta hem Türkiye’de ciddi manada zorlandıklarını kabul ediyorlar. Barış sürecinin çökmesi, Türkiye’de ayrıca binlerce Kürt siyasetçi ve aktivistin yargılanması ve hapse atılmasıyla neticelendi.

Öcalan ve PKK hakkında önemli bir eser olan “Blood and Belief” (“Kan ve İnanç”) kitabının yazarı Aliza Marcus’a göre “Silahlı mücadele bağlamında PKK Türkiye’de fazlasıyla sıkışmış durumda. 2015-2016 dönemindeki şehir çatışmalarından sonra Türk ordusu gerçek anlamda taarruza geçti.” Marcus’un bahsettiği çatışmalar, PKK’nin Kürt ağırlıklı güneydoğu bölgesinin kent ve kasabalarında başlattığı “hendek savaşları” ve bunların güvenlik güçlerince kanlı bir şekilde bastırılması sırasında yaşanmıştı.

Ancak dengeleri değiştiren asıl unsur, Türkiye’nin kendi üretimi olan saldırı ve gözetleme amaçlı insansız hava araçlarını sahaya sürmesi oldu. Marcus bu konuda şöyle konuştu: “Bir yılı aşkındır PKK ilk kez kesintisiz sayılabilecek hava saldırıları ve üst düzey kadrosuna yönelik hedefli suikastlarla karşı karşıya. Ve tüm bunlar PKK’nin adeta yarı özerk bir bölge oluşturduğu Irak Kürdistanı’nın dağlarında yaşanıyor. PKK buraları silahlı ve ideolojik eğitimler vermek, destekçileriyle, gazetecilerle, Kürt yetkililerle görüşmek, kültürel etkinlikler gibi başka faaliyetler için kullanırdı ve tüm bunlar öncellikle örgütün Türkiye’deki mücadelesini desteklemeye yönelikti.”

Marcus değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Esas itibariyle Türkiye’nin bu yeni taarruzu – ki artık pek yeni sayılmaz – PKK’nin kendinden söz ettirmesini, yeni katılımları teşvik etmesini ve Irak Kürdistanı dağlarında yarı özgür bir şekilde faaliyet göstermesini sağlayan şeyleri yapabilme kabiliyetini fazlasıyla kısıtladı. Bu, örgütün mağlup olmak üzere olduğu anlamına gelmez. Kesinlikle değil. Örgüt sadece eskisi kadar etkili olamıyor.”

Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar 6 Haziran’da yaptığı açıklamada Temmuz 2015’ten itibaren 18 bin 140 teröristin etkisiz hâle getirildiğini, bunlardan 352’sinin 23 Nisan’dan sonra Suriye ve Irak’ta öldürüldüğünü söyledi. Türkiye’nin PKK’ye yönelik son sınır ötesi harekâtı 23 Nisan’da başlamıştı. Şahin duruşuyla tanınan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise nisandaki açıklamasında 462 “üst düzey” komutanın öldürüldüğünü iddia etse de bu sayının abartılı olması muhtemel.

Öte yandan PKK’nin kendi kayıp listesi de orta düzey mensupların ve yönetici kadronun hedef alındığının ipuçlarını veriyor.

PKK’nin son aylardaki en önemli kayıpları arasında örgütün en kıdemli Suriyeli mensuplarından biri olan Sofi Nurettin yer alıyor. Mayısta duyurulan bu ölüm haberini PKK yalanlıyor ancak Al-Monitor’un görüştüğü Batılı ve Iraklı Kürt yetkililer Türkiye’nin iddiasını doğruluyor.

Türk ordusu Irak Kürdistanı’nın içlerine doğru ilerleyerek İran sınırındaki Kandil’de bulunan PKK ana karargâhı ile batı ve güneydeki kamplar arasında geçiş güzergâhlarını kestikçe militanlar da fiziki olarak KDP’nin kontrolünde olan bölgelere kaymak zorunda kalıyor ve bu da iki taraf arasında çatışmayı kaçınılmaz kılıyor.

Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’e göre PKK yıllardır dağdaki yaşamın “düşman tarafından belirlenemeyeceğini” iddia etse de operasyonlar militanların yaşayış biçimini değiştirmiş durumda.

Bir yılını PKK ile geçiren ve gördüklerini etkileyici bir ayrıntıyla yeni çıkan “This Fire Never Dies” (“Bu Ateş Asla Ölmez”) kitabında anlatan Geerdink, Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Benim oralarda bulunduğum 2016-2017 yıllarında SİHA’lar henüz çok yaygın değildi ama aradan geçen zamanda SİHA faaliyeti fazlasıyla arttı. İnsanlar dağları PKK’nin saklandığı yerler olarak görüyor olabilir ama dağlar gerçekten onların yaşam alanı. Dağlar ordunun değil PKK’nin evi ve bu da onlara avantaj sağlıyor. Kuşkusuz ki SİHA’larla işler fazlasıyla değişti. [Militanların] hareket biçimleri etkileniyor. Türkiye onların ne tür araçlar kullandığını biliyor ve ağaçları kesiyor. Bu da onların saklanmasını zorlaştırıyor çünkü ağaçlar insansız hava araçları tarafından tespit edilmelerini engelliyor.”

Geerdink’e göre “Türk ordusu ve peşmerge güçleri çok uzun zamandır PKK’nin evi olan alanlara doğru ilerliyor.”

Üst düzey bir KDP yetkilisi ise PKK’nin, peşmerge güçlerinin 2014’te İslam Devleti’nin istilasıyla boşalttığı alanlara girdiğini söyledi. Kimliğinin saklı kalmasını isteyen yetkili, “Esas sorunlardan biri bu. Onların buralarda bulunma hakkı yok” dedi.

Ankara ve PKK ile ilişkilerin KBY’yi uğraştırması, Bağdat’ı da ancak memnun eder. Zira merkezi hükümetin, petrol gelirlerinin paylaşımı ve Irak’ın Türkiye ve İran’la olan kuzey sınırlarının kontrolü konusunda Erbil’le yaşadığı anlaşmazlıklarda eli güçleniyor.

Wahab bu konuda şöyle konuştu: “Bağdat’ın [bu kavgalara] müdahil olacağını pek sanmıyorum. KBY’nin sıkıntılarını hafifletmek için Bağdat’ın fazla bir sebebi yok. [İran destekli] milisler Irak kamuoyunda kaybettikleri puanları telafi etmek için belki Türk ordusuna yönelik yeni bazı sembolik saldırılar düzenleyebilir ama bunların PKK’ye anlamlı bir faydası olmaz.” Musul şehrinin kuzeydoğusunda bulunan Başika üssündeki Türk askerleri nisanda saldırıya uğramış ve saldırının arkasında İran destekli Şii milislerinin olabileceği bildirilmişti.

Murat Karayilan geçtiğimiz günlerde PKK yanlısı Sterk TV’ye verdiği mülakatta Erdoğan’ın PKK’ye haber gönderdiğini söyledi ve mesajın içeriğini “Türkiye içerisinde ateşkes ilan edin, [Kürdistan’ın] diğer parçalarında ne yaparsanız yapın” şeklinde özetledi. Karayılan, kimliği açıklanmayan kişilerce iletilen mesajı, PKK ile KDP’yi çatışmaya itmeyi amaçlayan “düşmanın bir oyunu” olarak niteledi.

Konuyu bilen kaynaklar, aracıların Türkiye’nin Irak sınırındaki Şırnak ilinden bir aşiret reisi, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) bir Kürt kadın üyesi ve KYB’ye mensup bir Iraklı Kürt olduğunu iddia ettiler. Bir kaynağa göre bu kişiler PKK’ye, “Türkiye içerisindeki silahlı mücadeleye son vermesi ve tüm savaşçılarını Türk topraklarından çekmesi hâlinde Türkiye’nin Irak Kürdistanı’ndaki operasyonlarına son vereceğini” ilettiler.

Aynı kaynağa göre PKK’nin yanıtı, bu tür kararların Öcalan tarafından verilebileceği şeklinde oldu. İmralı adasında mahpus olan Öcalan, iki yılı aşkındır ne ailesiyle ne de avukatlarıyla görüştürülüyor. Ankara’nın “Siz Öcalan’ı dinlemiyorsunuz” diyerek PKK’nin yanıtını reddettiği söyleniyor.

Tüm bu anlatılanlar doğru ise Erdoğan’ın Öcalan’a hâlâ kızgın olduğu anlaşılıyor. İddialara göre 2019’da İstanbul belediye başkanı seçiminin tekrarından önce Öcalan’dan Kürtlere muhalefeti desteklememeleri yönünde net bir talimat vermesi talep edildi ancak o, bundan geri durdu. AKP adayının yenilenen seçimde daha büyük bir farkla yenilmesinden ve İstanbul’un ana muhalefet partisine geçmesinden Erdoğan’ın Öcalan’ı sorumlu tuttuğu iddia ediliyor.

KYB yetkilileri Al-Monitor’un görüşme talebine yanıt vermediler.

Kimi yorumculara göre Erdoğan’ın anketlerde düşüşte olması onu yeniden Öcalan’a yöneltecek. Ancak hâlihazırda herhangi bir yumuşama işareti yok. Marcus, “Eminim ki barış görüşmelerine dönülmesi, PKK’nin en çok istediği şey ama bu fırsat uzun zaman önce kaçtı” şeklinde konuştu.

Görüntüye bakılırsa Erdoğan savaşı tırmandırmak ve genişletmekte kararlı.

Al-Monitor / Amberin Zaman
Bu haber toplam: 6666 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:51:03
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x