Herkesin PKK\'den silah bırakmasını istemesine rağmen, PKK\'nin silah bırakmamasındaki temel etken devletin hiç bir adım atmaması, bu sorundaki sorumluluğu ile yüzleşmemesi olduğunu dile getiren Diken yazarı Levent Gültekin, devletin PKK\'nin silahından ve şiddetinden beslendiğini vurguluyor.
Diken yazarlarından Levent Gültekin dün köşesinde “PKK silah bırakmalı diyenlerin gözden kaçırdığı gerçek” başlıklı bir yazı yayınladı.
“Herkesin PKK’den silah bırakmasını istemesine rağmen PKK’nin silah bırakmadığına” atıfta bulunan Levent Gültekin, bunun sebebini bütün işin PKK’den beklendiğine, devletin hiçbir adım atmadığına bağlıyor.
Devletin PKK’ya silah bırak çağrısı aldatmacadan ibaret
PKK’ye katılan insanların yapılan haksızlıklara, baskılara, tahammül edemedikleri için silaha sarıldıklarını hatırlatan Gültekin, “’Berbat, haysiyetsiz, onursuz, ikinci sınıf bir hayat süreceğime ölmeyi tercih ederim’ diyen insanlara, ‘Bu değerlerinden vazgeç’ denilemeyeceğini, en fazla, ‘Tamam bu isyanında haklısın. Yapılan haksızlıklara tahammül edememeni anlıyorum ama şiddet bir çare değil’.” Denilebileceğini dile getiriyor.
Devletin akıl almaz politikalar yürüttüğünü, gerekli adımları atmadan, politikalarını değiştirmeden, vicdanları yaralayıcı eylemlerinden vazgeçmeden ve dağa çıkan insanların bu özelliklerine dikkat etmeden devletin PKK’ya silah bırak çağrısının aldatmacadan ibaret olduğunu savunan Gültekin “Devletin bugüne kadar uyguladığı politikalarla dağa çıkan insanlara ‘Ben sana haksızlık yapıyorum. Senin onurunu, haysiyetini incitiyorum ama sen tepki gösterme. Bunu kabul et, otur oturduğun yerde’ dediğini,” vurguladı.
Devletin sorunu çözmek istemediğini, PKK’nin silahından ve şiddetinden beslendiğini iddia eden Gültekin şöyle devam ediyor:
Onurun, haysiyetin, vicdanın baskısıyla dağa çıkan insanlara ‘Ben tavrımı politikalarımı değiştirmiyorum ama sen onurundan, kişiliğinden, vicdanından taviz ver’ demek ‘Ben senin silaha devam etmeni istiyorum’ demektir.
‘Ben senin cenazeni panzerin arkasına bağlayıp yerlerde süründürüyorum ama sen yine de bunu dert etme, silah bırak’ demek ‘Seni onursuz, haysiyetsiz bir yaşama çağırıyorum, sakın gelme’ demektir.
‘Canlıyken sana saygı duymadım, şimdi de mezarını bombalıyorum ama sen yine de silahı bırak’ demek ‘Ben asla senin silahı bırakmanı istemiyorum’ demektir.
‘Af çıkarıyorum gel teslim ol’ demek ‘Bugüne kadar yaptıklarımda ben haklıyım yanlış yapan sensin’ demektir.
Eşinden, annesinden, kardeşinden vazgeçip dağa çıkmış bir insanın bu tür teklifleri asla kabul etmeyeceğini bilmek için müneccim olmaya gerek yok ki?
Bu isyanı kim göze alabilir?
Siz olsanız kabul eder misiniz? Siz PKK liderlerinin yerinde olsanız 30 yıllık bir mücadele sonunda ‘Silahı göm ortadan kaybol’ diyen bir devlete uyup silahı bırakır mısınız? Bırakınca ne yapacaklar? Nereye gidecekler? Dağda mı çürüyecekler?
‘Yaptığı hatanın bedelini ödesin’ diyorsanız devlette olup da yaptığı hatanın bedelini ödemeyenleri ne yapacağız?
Diğer taraftan diyelim PKK devletin çağrısına uydu ve onurlu, haysiyetli bir çıkış yolu gösterilmeden silahları bıraktı. Oğlunu, kızını feda etmiş taban buna ne diyecek? Hepimiz ölen on binlerce asker, polis ve onların ailelerinin duygularından bahsediyoruz.
Peki PKK’nın başlattığı silahlı mücadeleye katılıp ölen on binlerce genç ve o gençlerin ailelerinin duyguları ne olacak? Görmezden mi geleceğiz?
PKK teslim olduğunda bu çocukların anne babaları ‘Sen bizim çocuklarımızı niçin öldürttün?’ demeyecek mi? Bu isyanı kim göze alabilir? Bu ailelerdeki yenilmişlik, bu gençlerdeki ezilmişlik duygusunun neden olacağı patlamaları nasıl engelleyeceğiz? ‘Ne olmuş canım, yanlış yaptılar bedelini ödediler mi’ diyeceğiz?
Bu insanlar yanlış yaptıklarını düşünmüyorlar ki? Kaldı ki ülkeyi yönetenler yanlışlarının bedelini niçin ödemiyorlar?
İşte tüm bunları görmezden gelen devletin yaptığı tek bir şey var: PKK’ya ‘Silah bırak’ çağrısı yapmak.
Sorunları gidermeden, onurlu bir çıkış yolu göstermeden, bir müzakereyle kimsenin yenilmişlik duygusuna kapılmasına neden olmadan ‘Biz yanlışımıza son verdik siz de yanlışınıza son verin’ diyecek aklı göstermeden, PKK’ya ‘silah bırak’ demenin nasıl bir amacı olabilir?
Tekrar ediyorum: Esasında devlet PKK’nın silah bırakmasını istemiyor. Çünkü silah olmasa, Kürtlere yaptığı haksızlığı meşrulaştıramıyor. Çünkü silah olmadığında iktidar paylaşımı konuşulacak. Silah olmadığında HDP artık masada olacak. Yeni anayasa yapılırken eşitlik, özgürlük ekseninde güç paylaşımına gidilecek.
İşte gücü paylaşmamak ve buna toplumun diğer kesimlerini ikna etmek için PKK’nın silahına sarılıyor. Bütün toplumun kaynaşmasının önüne geçmek için PKK’nın silahlarını gerekçe olarak kullanıyor. Çünkü PKK silah bıraktığında doğu ile batı arasındaki iletişimsizlik ortadan kalkacak.
Devlet ‘dert ortaklığından’ rahatsız oldu
AK Parti iktidarında bunu yaşadık.
Silahlar susunca Diyarbakır’ı çatışma döneminden, TV’den tanıyanlar gidip Diyarbakır’da Hasan Paşa hanında kahve içip Hevsel Bahçeleri’ni gördüler. Kitap fuarları, konferanslar gibi çeşitli kültürel etkinlikler başladı.
Batıdan insanlar oralara gidip, oranın insanlarıyla kahve içip sohbet etti. Bir kaynaşma, bir yakınlaşma oluştu. Oradaki insanlarla bir duygu birliği yaşadılar. 2009’da Ajda Pekkan, Diyarbakır’da konser verdi.
O dönemde, barış ve kaynaşma yoluna girilmişti. Binlerce insan, doğudaki ılımlı, güleç, sıcak ortamı hayretle, sevinçle anlatıyordu. Gördükleri şehirler, televizyondakinden çok farklıydı. Gerçek, ekrandakinden çok farklıydı. İyiyi gidiyordu işler. Umutlar çoğalmıştı…
Devlet bu kaynaşmadan ve giderek büyüyen bu ‘dert ortaklığından’ rahatsız olduğu için ülkeyi yeniden çatışmacı ortama geri döndürdü.
PKK bu oyunu bozabilir
Tekrar edeyim: Onur, haysiyet, vicdan hiçbirimize haksız ve şiddet içeren bir tepki gösterme hakkı vermez. Tüm bu değerlerimizi daha zekice ve karşı tarafa koz vermeyecek yöntemlerle de koruyup, yaşatabiliriz.
Fakat biz tasvip etmesek de ortada bir sorun var. Amacımız birilerine diz çöktürmek mi, yoksa sorunu çözmek mi? Bunun üzerinde iyi düşünmemiz gerekiyor.
Devletin izlediği politikalara bakılırsa amacı sorunu çözmek değil, diz çöktürmek. Diz çökmeyeceğini bildiği insanları daha da kışkırtarak çatışmanın devam etmesini sağladığı da açık bir gerçek.
Peki ne öneriyorum?
Kürtlerin, PKK’nın bu kirli oyunu görmeleri gerek. Devletin esasında onları şiddetin içine çekmeye çalıştığını fark etmeleri gerek. Tam da hak ettikleri özgürlüğü, eşitliği vermemek için PKK’nın şiddetinden faydalandığını görmeleri gerek.
Devlet, özgürlük ve eşitlik taleplerinde toplumun farklı kesimlerinin Kürtlerin yanında durmasını engellemek için PKK’nın silaha devam etmesine çabalıyor.
Bundan dolayı barış sürecinde şehirleri silah deposu yapmasına göz yumdu. Bunun için Dolmabahçe’de masayı devirdiler ve yeniden çatışmaya yöneldiler. PKK’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı ateşkes çağrısını bunun için görmezden geldiler. PKK’nın elindeki silah, devletin Kürtlere karşı kullandığı bir silaha dönüştü. Bu can alıcı, tahrip edici çarkın fark edilmesi gerek.
PKK bu oyunu bozabilir.
Bazen onurumuzu, haysiyetimizi korumak için geliştirdiğimiz bir tavır karşı tarafın elini güçlendirici ve bize zarar verici hal alabilir.
Bu nedenle PKK’nın hem devletin haksızlıklarına direnip, hem de elindeki silahın kullanılmasını engelleyici bir yönteme geçmesi gerek. Yeni bir yol, yeni bir yöntem, yeni bir dil. Belki de gerçek kazanımlar için devlete rağmen barışçı ama dirayetli ve kararlı yeni bir politika.
Mezarlıklar davası için genç yaşta ölen insanlarla dolu. Onurun, haysiyetin yanında yaşatmayı da öncelik edinen bir politika. Çünkü bir insanın canından daha değerli bir dava yoktur. Ben de devlete değil, PKK’ya hitap ediyorum, gördüğünüz gibi.
Ne acı, değil mi?