Ünlü sinema sanatçısı Kadir İnanır, \'Kürd sorunu bu ülkedeki en büyük sorun.
Hakkâri’de aydınlık bir gün. Ara sıra dar sokaklara girip çıkan zırhlı araçlara artık kimse aldırmıyor. Çünkü gençler, kadınlar ve çocuklar barış istiyor... Sabahın erken saatlerinde pos bıyıkları cigaradan sararmış bir amcayla oturup kaçak çaylarımızı yudumluyoruz. Bizim bilmediğimiz, içinde yaşamadığımız güneşten uzak bir
Hakkâri özeti geçiyor:
“Buraların dili olsa da konuşsa. Yedi yıl Diyarbakır zindanlarında kaldım ben. Çok şeyimi bıraktım orada.” ‘O amcayla’ beraber inciniyoruz. Sonra... Birdenbire... Güneşli Hakkâri sokaklarının birinden Kadir İnanır çıkıveriyor. Artık buralarda başka filmler de dönüyor. Eski, “siyah beyaz bir gerçek gibi” her şey! Ne tuhaf, oysa önce Kadir İnanır’a çocuklar koşuyor. Yolda, gençler gibi yaşlılar da önünde saygıyla eğiliyor. Toplumsal gerçekçi sinemanın gücü bu! Çocukları, kadınları ve yaşlıları arkamızda bırakıp Hakkâri’den çıkıyor, yıllar öncesine uzanıyoruz. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kurduğu ‘Devrim Köprüsü’nün üzerindeyiz.
Kadir İnanır; “Deniz Gezmiş ve onurlu arkadaşları, Türkiye’deki temel problemleri o günlerde görüp, canlarını bu ülkeye feda ettiler” diye anlatıyor: “Üç kez uğradım buraya, hep aynı heyecanı duydum. Gencecik yaşlarında, buraya gelip, bu simge köprüyü kuran kahramanları unutmayacak, her zaman aynı övgüyle anacağız!”
Köprüden geriye toz duman içinde Hakkâri’ye doğru yol alırken Depin Çayı üzerinde soluklanıyoruz...
Konu elbet barış sürecine geliyor. Kadir İnanır net cümlelerle özetliyor:
“Kimsenin bölünmeyi isteyen bir tavrı yok. Hiç kimse, ‘Antalya plajlarını, İstanbul Boğazı’nı size bırakıp, biz dağlara gidelim’ demeye de meraklı değil zaten. İnsanlar özgür biçimde, saygı içerisinde el ele omuz omuza yaşamak istiyorlar. ‘Bizi yok sayamazsınız’ diyorlar. Eşit biçimde paylaşmalıyız. Barış süreci en kısa sürede tamamlanacak. En fazla bir yıl sürer. Ama ben iyimser bir tahminle üç ay diyorum!”
İnanır barış sürecinde, zaman zaman akıl almayacak boyutlarda eleştirildiğinden de söz ediyor: “Fikirler çatışabilir. Ben bir sosyal demokratım. Herkesin siyasi görüşüne saygı duyarım. Ama bu saygı, kimseye bana ağır laflar söyleme lüksünü ve kimliğime tecavüz etme şansını vermez. Fikir ve davranışlarımı eleştirirken nezaket sınırını aştılar. Hesabını kitabını tutmadan, kişiliğime saldırdılar. Onlar bunu hatırlamıyor olabilir ama ben unutmadım! Bir gün hepsinin hesabını soracağım!”
’Yaptım ve de arkasındayım...’
Tam bu noktada, insanın aklına ister istemez farklı sorular geliyor. Bir sosyal demokrat olarak AKP’yle adım atmak tartışılacak bir konu değil mi? “Bu işi, MHP yapsaydı, emin olun ki onlarla da aynı adımları atardım” diyerek sürdürüyor İnanır: “Yaptım ve arkasındayım. Kürd sorunu bu ülkedeki en büyük sorun. Bu sorunu, bu ülkede yaşayan Kürtleri yok sayamazsınız! O zaman onlar da sizi yok sayarlar, kavga başlar. Zaten böyle olmadı mı? Artık bu ülkede beraber yaşama kültürünü hayata geçirmek zorundayız. Çocuklar ölmesin istiyorsak, ellerimizi birleştirmek durumundayız!”
Elbette en önemli mevzumuz çocukların ölmemesi... Sorumuz net; Kadir İnanır, Gezi’ye ve Berkin Elvan’a hassasiyet gösterdi mi? “Berkin için aynı hassasiyeti göstermemek gibi bir durumum olabilir mi? Türkiye’nin bütün çocukları benim, bizim. Hiçbirisi ölmeyecek, ölmemeli! Gezi’yi sonuna kadar destekledim. Ama o günlerde hastaydım, hastanede yatıyordum. Yataktan kalkıp oraya gitme durumum mümkün değildi!”
Bu net soruyu, aynı netlikte yanıtlayan İnanır, mevzu daha da derinleştiriyor: “Sadece çocukların ölmemesi de değil! Bu ülkede insanlar, ortak değerler çerçevesinde, adaletli bir biçimde birlikte yaşasınlar istiyoruz. ‘Kimse ötekileştirilmesin, kimse kimsenin ağası, beyi olmasın diyoruz!’ Hiç kimse, kimseden üstün değil. Yerleşmiş bazı sağlıksız düşünceler var. ‘Hak verdim’ deme gücünü nereden ve kimden alıyorsunuz? Ama bu düşünceler değişiyor. Kandan nemalananlar, panik yaşıyorlar. Son derece komik haldeler. Ama artık sesleri iyice cılızlaştı!”
Yeşilçam’ın unutulmaz bir aktörüyle birlikte sokakları arşınlamak havalı bir şey. “Bunu sık sık İstanbul’da da tekrarlamalıyız” diyorum gülümseyerek. Gülümseyerek, “Bu kadar çok sormayacaksan olur” diye yanıt veriyor.
Gazeteciliğin şanından işte, insan sormadan da duramıyor. Söz dönüp dolaşıp “AKP yoldaşlığına” geliyor... Son derece kararlı ve açık... Ona her türlü eleştiri yapılabilir. Ancak Kadir İnanır asla geri vites yapmıyor...
“Süreç, Gezi dönemi ve 17 Aralık’ta başlasaydı bile, destek verenlerle yola çıkardım. AKP’yi benim kadar eleştiren başka kimse olmadı. Beni akil adamlar heyetindeki diğer isimlerle karıştırmayın. Bu bana bir lütuf değildi. Anadolu ve Anadolu insanını çok iyi bilen biri olarak sorunun çözümü konusunda kim olsa bana gelecekti. Ben kim olsa bu yolculuğa çıkacaktım. Çünkü Türkiye’nin bundan daha önemli bir sorunu yok!”