Siyaset bilimci Arzu Yılmaz: 'Sürecin en önemli güvencesi, Öcalan’ın özgürlüğü'

“Türkiye’de yapılacak yasal düzenlemelere bağlı olarak, bir kısım gerillanın Türkiye’ye dönmesi söz konusu olacak. Sadece dağdakiler değil, Avrupa’dakiler de. Bu yasal değişiklikler ne zaman olacak? Tahminler 1,5-2 yılı alabileceği yönünde. İkincisi, dünya örneklerine bakarak diyebiliriz ki, bazıları silahlı mücadeleye devam etme kararı alacak. Böyle bir durumda, YPG sıklıkla söyleniyor ama bence adres PEJAK olur."

17.05.2025, Cts - 12:20

Siyaset bilimci Arzu Yılmaz: 'Sürecin en önemli güvencesi, Öcalan’ın özgürlüğü'
Haberi Paylaş

"PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder Apo tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı." 12 Mayıs’taki bu açıklamayla 1978’den beri Türkiye’nin birçok tarihi kırılma noktasında rol olan PKK, artık sahneden çekildiğini duyurdu. Devlet Bahçeli’nin başlattığı “ikinci” süreç nasıl ilerleyecek, çoğunluk için soru işaretleriyle dolu. Agos Gazetesi Erbil Kürdistan Üniversitesi’nden siyaset bilimci Dr. Arzu Yılmaz’a “ikinci” sürecin detaylarını sordu.

Röportaj şöyle:

Herkes şunu anlamaya çalıyor: “Şimdi ne oldu?” 

Türkiye’nin Ortadoğu’nun jeopolitik kırılma anlarında, Kürtlerle barışı gündemine alması gibi bir durum hep var. Bugüne birdenbire gelindiğini düşünmüyorum. Bir arka planı var. Kamuya açık verilerden gidelim. 2021’de Murat Karayılan, “Devlet bize heyetler gönderiyor” açıklaması yaptı. Ayrıca 2021 önemli. 2021 momenti nedir? 2020’de İbrahim Anlaşmaları yapıldı, Ortadoğu’daki güç dengesini tümüyle değiştirecek bir gelişme yaşandı. Bu Türkiye için önemli bir risk taşıyordu. Çünkü 90’lardan beri gerek Türkiye’nin NATO üyesi olması, gerek Müslüman demokratik bir ülke olarak kategorize edilmesiyle, Amerika’yla sıkı stratejik işbirliği dahilinde, Türkiye’nin Ortadoğu’daki güç dengesinde çok önemli bir yer sahibi olduğu bir dönemin ardından İbrahim Anlaşmaları, Türkiye’yi  riske sokacak bir gelişmeydi. Türkiye, Arap Baharı sonrası, Ortadoğu ülkeleri ile ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemin ardından, 2021’de bu politikalardan geri dönüşe girdi, Ortadoğu’daki ülkelerle bozulan ilişkileri tamire çalıştı. Bu aynı zamanda Türkiye’nin Amerika ile bozulan ilişkilerini düzeltmenin dolaylı yolu olarak, Biden dönemi boyunca sürdü. Yani bu sürecin bir arka planı vardı. Aynı dönemde biz Karayılan’ın yaptığı açıklamadan anlıyoruz ki Türkiye PKK ile de bir normalleşme teşebbüsünde bulunmuş. En azından diyalog kurma çabasını girişmiş. Ama biz 1 Ekim’e, yani Bahçeli’nin DEM’lilerle tokalaşmasına kadar bunun yürümediğini düşünüyorduk. 
Bese Hozat, 2024’te “Ankara üzerinden bize ahlaksız teklifler geliyor” demişti. Temasların sürdüğünü dair sinyaller geliyordu zaten. Selahattin Demirtaş yerel seçimlerden hemen sonra bir yazı yazdı. Ve o yazıda Demirtaş açık bir şekilde, AKP ile Erdoğan’la barış yapılabileceğine dair işaretler veriyordu. Benim anladığım, asıl önemli kırılma, yerel seçimler. Öyle anlaşılıyor ki, sonrasında pozisyonlar belli oldu. Yani bu bugün ya da 1 Ekim’de olmuş bir olay değildi, arka planı ve hazırlığı vardı.  
Kürt tarafına bakalım. Birincisi, Rojava’da çok önemli kazanımlar ve akabinden uluslararası aktörlerle doğrudan işbirliği yapma imkanı elde edildi. Ama Türkiye’nin askeri ve siyasi baskılarının bütün kazanımların garanti altına alınmasının önünde engel teşkil ettiği ortaya çıktı. Öbür taraftan 2018’den sonra yoğun bir askeri operasyon, bir savaş yaşandı. Bu operasyonlarda, PKK silahlı bir güç olarak yenilmedi ama askeri manevra büyük ölçüde alanı daraldı. Üçüncü ise sonuç itibarıyla PKK 40-50 yılda bir başarı hikayesi çıkaramadı. Bağımsızlık dedi, bağımsızlıktan vazgeçildi, Öcalan’ın yakalanması sonrası. Sonra demokratik özerklik dedi, fakat o politik hedef de olmadı. Ama bunların yanında çok önemli fırsatlar oldu. Ortadoğu’da bir istikrarsızlık unsuru olarak görülen Kürtlerin, bu yeni dönemde, Irak ve Suriye sahasında ve aynı zamanda Türkiye’de de bir istikrar unsuru olarak yer almasının fırsatının olduğu ortaya çıktı. Diğer yandan Gazze savaşının patlamasıyla hızlanan Ortadoğu’daki trafiğin nihayet Trump’ın seçilmesiyle nereye varacağı belli oldu. Dolayısıyla da bu arka plan üzerinden öyle anlaşılıyor ki biz 1 Ekim’e geldiğimizde İmralı ve Ankara arasında nihayet bir mutabakat sağlanmıştı. 

Süreci neden Devlet Bahçeli başlattı?

Bahçeli’nin ve MHP’nin politikalarını bir devlet refleksiyle şekillendirdiğini biliriz. Ortadoğu’da  Türkiye’yi dezavantajlı duruma düşüren bu gelişmeleri gören Bahçeli’nin böyle bir motivasyon üzerinden hareket ettiğini söyleyebiliriz. Dış faktörler bağlamında neden Erdoğan değil de Bahçeli? Yani Erdoğan’ın Ortadoğu’ya yeniden dahil olma projesinde belli ki Kürtlerle ittifak bir A planı değildi. Ortadoğu denklemine Şam’da desteklediği İslamcı güçler üzerinden dahil olma planı yapmış belli ki. Burada Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’dan ayrıldığını gördük. Erdoğan'ın A planı, Şam üzerinden denkleme girmekken, Bahçeli’nin bunu Kürtler üzerinden yaptığını düşündürüyor. Ama iç siyaset açısından da bence gözden kaçmaması gereken yan, malum 2024 yerel seçimlerinden sonra Erdoğan'ın bir normalleşme niyetiyle CHP ile yakınlaşma yaşandı. Buna paralel olarak da  Erdoğan – Bahçeli arasında gerginlik oldu. Bahçeli ilk açıklamayı yaptığında Şamil Tayyar gibi isimler “Erdoğan’ın bundan haberi yok” dediler. Bunun doğru olduğunu düşünenlerdenim. Bence Bahçeli, iç siyasette dengeleri değiştirecek ve kendisinin ve MHP’yi iç siyasetin merkezine yerleştirecek bir hamle yaptı ve başarılı oldu.

Fesih açıklamasında “PKK ismiyle çalışmalarını sonlandırdı” deniliyor. Peki başka bir isimle devam edebilir mi demek bu?

Ama şöyle de diyor: “Silahlı mücadele temel strateji olmaktan çıkmıştır.” PKK dediğimizde Türkiye kamuoyunda sadece bir silahlı örgüt ve ilişkili olan herkes de terörist gibi bir sınıflandırma var. Ama bu hikayenin Türkiye’deki ezberler dışında pratiğine baktığımız zaman, PKK’nin merkezinde olduğu bir siyasi ve sosyolojik habitat görürüz. O  habitatın içinde sadece bugün sayısı 5-6 bin denilen PKK’li silahlı güçler değil, milyonlar var. Hemen onu takip eden cümlede “silahlı mücadele temel strateji olmaktan çıkmıştır” denilip siyasi mücadeleye vurgu yapılıyor. Bana göre söylenen şey, o habitatın  örgütsel birliğinin nasıl devam ettirileceği. O cümlede aslında PKK olarak biz örgütlülüğümüzü sonlandırıyoruz ama bu habitatı siyasi olarak yeniden örgütleyeceğimiz yeni bir başlangıç yapacağız diyorlar.

Metinde çok şey soyut. Yol haritasını bırakın somut bir iki şey bulmak bile zor. Kim ne aldı, kim ne verdi demiyorum ama yine de nasıl anlaşıldı belirli değil. 

Bu sürecin en önemli handikaplarından biri, son derece kapalı devre işliyor olması. Toplumun her iki tarafı da hem Türkiye hem de Kürt kamuoyu bu sürecin tümüyle dışında bırakılıyor. Tamam, her şey herkesin gözünün önünde olacak diye bir şey yok. Ama bu aşamaya geldikten sonra bu şekilde yürütülmesinin imkanı yok. Benim anladığım, geçtiğimiz üç-dört yıllık süreçte, aslında birçok şey tartışılmış. Ama her türlü detay konuşulmuş olsa dahi nasıl olacağı konusunda adımlara ilişkin tek tek yol haritası konusunda tam bir mutabakat sağlanamamış, belirsizliğin sürmesinin bir başka nedeni bu sanıyorum. Herkes sürekli Kandil şimdi silahları bırakacak mı diyor. Ama yönünüzü Ankara’ya dönüp şunu sormak lazım: Ankara bir adım atacak mı? Bu bir teslim anlaşması değil, bu bir barış anlaşması. Teslim değil ve barış anlaşması ise her iki tarafın da üzerine düşen adımlar var. Bundan sonraki gelişmeleri belirleyecek olan Ankara’nın atacağı adımlar. Dikkat ederseniz PKK açıklamasında “yönetimi ve yöneticiliği Abdullah Öcalan olan” deniyor. Yani PKK diyor ki, biz fesih kararı aldık ama bundan sonrasının sorumluluğu bizde değil, Öcalan’da. Zaten Öcalan da,“Tarihi sorumluluğu alıyorum” demişti en başta. 

2013’teki süreçten farkı ne olacak peki?

2013’te fesih kararı yoktu. 28 Şubat’taki Dolmabahçe’de toplantısından sonra kongre toplanıp fesih kararı alacaktı. O sürecin tam tersine çevrildiği bir şey yaşıyoruz. Sadece Öcalan’ın güvencesi var. Anlaşılan o ki  Öcalan dedi ki, ben o riski alıyorum. Kandil de dedi ki, tamam, riski alıyorsan, buyur sahne senin. 
Öcalan neye güvenerek, neyi imzalayarak, ne almış olarak bu riski almış olabilir?
Birincisi,  Öcalan’ın tam 27 senedir devletin elinde. Ve biz devletin 27 senedir Öcalan’la konuştuğunu biliyoruz.  Ama o bir karakutu. Tarihin bir anında o karakutu açılacak mı bilemeyiz.  Verilere dayanarak şunu söyleyebilirim: Bu sürecin en önemli güvencesi, Öcalan’ın özgürlüğü. Yani Öcalan’ın özgür bir siyasi aktör olarak, siyasi faaliyetlerini rahatça yapabilmesi bu sürecin en önemli garantisi.

Peki dağda olan ve 5-6 bin civarı olan insanlara ne olacak?

Öcalan özgürlüğüne ve siyaset faaliyet gösterme koşullarına kavuştuğu zaman, o 40 yıldır oluşturulan sosyolojik ve siyasi habitat, bu sürecin en önemli güvencesi olacak. Kürt siyasi mücadelesiyle baş etmek, Kürt silahlı mücadelesiyle baş etmekten çok daha zor olabilir. Öcalan’ın özgürleştiği, rahat siyasi faaliyetlerde bulunabildiği ve o sözünü ettiğim Kürt habitatını yeniden siyasi zeminde örgütlediği durumda Kürtler ve Öcalan, Türkiye’de iktidarın ortağıdır. 
Türkiye’de yapılacak yasal düzenlemelere bağlı olarak, bir kısım gerillanın Türkiye’ye dönmesi söz konusu olacak. Sadece dağdakiler değil, Avrupa’dakiler de. Bu yasal değişiklikler ne zaman olacak? Tahminler 1,5-2 yılı alabileceği yönünde. İkincisi, dünya örneklerine bakarak diyebiliriz ki, bazıları silahlı mücadeleye devam etme kararı aflacak. Böyle bir durumda, YPG sıklıkla söyleniyor ama bence adres PEJAK olur. 
Üst kademedeki kadrolara bakalım. Üçüncü devlet, kimileri Irak ya da Irak Kürdistanı’nda kalabilir kimileri Avrupa’ya gidebilir diyor. Genel teamül bu. Öcalan, özgür ve meşru siyasi bir aktör olarak Türkiye siyasetine dahil olacaksa, onun emri altındaki tepe kadrolar neden bu haktan mahrum olsun? Bu siyaseten mümkün olur mu bilmiyorum tabii.

Sürecin garantisi Öcalan’ın özgürlüğü dediniz, ne kadar zaman gerekli bunun için peki? 

Hemen önümüzdeki haftalarda gazetecilerin, farklı siyasetçilerin, akademisyenlerin, STK’cıların, ki Öcalan’ın bir liste hazırladığı söyleniyor, İmralı’ya ziyaretleriyle bu sürecin başlayacağını düşünüyorum. Öyle uzun zamana yayılmayacak. İmralı’dan çıkması ne kadar zaman alır, nasıl olur onu bilmiyorum. Şu anda zaten Öcalan’a bir sekreterya oluşturulmuş durumda İmralı’da, fiziki koşulları da değiştirilmiş. Yani değişiklikler çoktan olmaya başladı. Önümüzdeki hafta da heyetlerin ziyaretleri olacaktır diye tahmin ediyorum. 

Peki Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ gibi tutuklu olan binlerce Kürt siyasetçinin durumu ne olacak?

Beklenti önce hasta tutuklularının bırakılması. İkincisi ise AİHM kararlarının uygulanması. Demirtaş bırakılacak demeyelim buna. Sürecin mottosu hukuki ve siyasi zeminin yaratılması. Kürtler için özel değil, Türkiye’nin hukuki zemine dönmesi ile ilgili bir durum. Türkiye AİHM kararlarını uygulamak zorunda, Kürt meselesinden bağımsız bir şey bu. Bundan belki Osman Kavala da yararlanacak. O yasalardan mağdur olan sadece Kürtler değil. Yani asıl karar Türkiye hukuki zemine dönecek mi dönmeyecek mi? Bahçeli diyor ki, dönecek. Bahçeli ve MHP, Cumhur İttifakının parçası ama iktidarın parçası değil. İktidar bu kararları alacak mı göreceğiz? 

Hızlı bir dönem yeniden başlıyor gibi ancak bu sefer bir sevinç yok halkta. 

Çok ciddi tedirginlik ve güvensizlik var. Bu barış süreci, güven duygusunu pekiştirmek yerine derinleştirdi. Tedirginliği gidermekten çok arttırdı. Her iki taraf için de geçerli. Sadece Ankara değil, İmralı ve Kandil de mevzunun toplumsal boyutunu tümüyle dışlayan bir süreç götürüyor. 

Bir önceki sürecin de travması da var. Halktan destek olmayan barış süreci ilerler mi?

En tepedekiler arasında süregelen jestler, hamleler üzerinde şekillenen bir sürecin yasal değişikliklerle neye evrileceğini test edeceğiz biz de. Hukuki zemin sağlandıktan sonra toplumsallaşmasına hız verilecek. Ama toplumsallaşmanın bugüne kadar geri planda tutulması, sürecin aktörleri arasında da bir güvenin tesis edilmediğini gösteriyor. Bunun için ben Ankara’ya bakıyorum. Bundan sonra yapılacak olan Öcalan’a heyetlerin gitmesi, bununla eş zamanlı olarak Meclis’te birtakım yasal düzenlemelerin yapılması. Bu aşamadayız. Bu aşamadan sonra daha fazlasını yani silahların teslimiydi, dağdan inmeydi, toplumsal iknaydı daha sonra göreceğiz.(Kaynak)

 

 

Bu haber toplam: 2750 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:31:28
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x