19.
Uluslar arası veya devletler arası tüm kuruluşlar bu angajmana uygun davranmak zorunda kaldı. Skeys Picot ve Lozan antlaşmaları Kürdlerin kaderi üzerinde bağlayıcı oldu. Sosyolojik bir olgu olan Kürd milleti ve sosyolojik bir bölge olan Kürdistan yok sayıldı. Özünde bir ekonomik paylaşım savaşı olan 1. ve 2.Dünya Savaşları 20.yüzyılda ideolojik kamplaşmayı getirdi. Ezilen ulusların özgürlüğü, temel insan hakları ön plana çıkmasına rağmen; Kürdlerin içinde bulundukları durum hiçbir cenahta gündeme getirilmedi. Kürdlere tavsiye edilen ise, hep ‘sırası değil zamanı gelince bakarız’ oldu. “Sosyalist Blok” olarak adlandırılan devletlerin en başta da Sovyetler Birliği’nin Kürdlere karşı tutumu hep hasmane oldu. Başta ABD olmak üzere batıl devletlerin yüz yıllık planlarında dahi Kürdlere dair olumlu bir tek şey yoktu. İslam ülkelerinin Kürdlere bakışı zaten hep dışlayıcı ve imhaya yönelik olarak tescilliydi.
Güney Kürdistan’ın yarı federe statüyü elde etmesi ve bölge düzeyindeki tutarlı politikası ile birlikte, Kürdlerin yıldızı parlamaya başladı. Kürdistan’ı kontrol eden işgalci devletlerin, Kürdlerin devletleşme ve bağımsızlık ilanına karşı cevapları IŞİD denilen güruhların her cephede Kürdistan’a saldırtılması oldu. Kürdlerin vatanlarını ölümüne savunması ve bağımsızlaşma kararlılığı, Irak ve Suriye’nin de içine sürüklendikleri reel durum Kürdleri bölgenin yıldızı haline getirdi. IŞİD’in saldırıları ile birlikte aktör devletler Kürdleri ve yaşadıkları bölgeyi yani Kürdistan’ı sanki yeniden keşfettiler ! Yüz yıllık planlarında Kürdlerin devletleşmesi veya özgürleşmesine yer vermeyen devletler bir anda politika değişikliğine gittiler.
Kürdistan’ın jeo-politik ve stratejik konumu bir anda ön plana çıktı. Küresel ve bölgesel çıkarlar açısından önemi anlaşıldı. Kürdistan’ın zengin yer altı kaynakları özellikle petrolü hepsinin iştahını kabarttı. Kürdlerin kendi zenginlik kaynaklarını koruma ve sahiplenme kararlılığı, küresel ve bölgesel güçlerin tüm hesaplarını alt üst etti. Kürdlerle diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi beraberinde meşruiyeti de getirdi. Ortadoğu’da Kürdleri ciddiye almayan her politikanın çökme riski de kendiliğinden ortaya çıkmış oluyordu. Çünkü Kürdler özellikle Mesud Barzanî bölgenin en güçlü aktörü olarak ortaya çıkmıştı. Bölgesel hesapların bu yeni aktöre rağmen tutması mümkün olamazdı.
Kürdlerin, kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olma ısrarı ister istemez küresel aktör devletleri politika değişikliğine zorladı. Ortadoğu’daki son gelişmeler küresel güçleri, Kürdlerle uzlaşmak hatta ittifak kurmak zorunda bıraktı. Bu da Kürdlerin yüz yıllık antlaşmaları yırttığı, çöp sepetine attığı anlamına geliyor. Kürdlerin devletleşmesi bir lütuf olarak gündeme taşınmadı, kararlı bir mücadelenin sonucudur. Hem küresel hem de bölgesel güçlerin politik yenilgisi anlamına gelen bu gelişme tarihi bir fırsat sunmuştur. Kürdlerin bu fırsatı iyi değerlendirecekleri ve devletleşecekleri de bir zorunluluktur. İran ve Türkiye belki kısa bir süre için, Kürdlerin devletleşmeleri karşısında engel oluşturabilirler. Güney ve Güneybatı Kürdistan’ın özgürleşmesi Doğu ve Kuzey Kürdistan’ı da en kısa sürede özgürleştirecektir. Bu özgürlük rüzgarı önünde çok fazla da dayanmaları mümkün olamaz, çatırdayan sistemleri çökmeye mahkumdur.
Kürdler, nasıl ki yüzyıllık antlaşmaları yırtıp kararlı adımlarla yürüyorlarsa “ Bağımsız Kürdistan fikrini çöpe attık” diyen işbirlikçi entegrasyoncu yerel zihniyeti de bir daha yeşertmemek üzere Kürdistan’dan söküp atacaklardır. Kürdlerin kabaran özgürleşme dalgası küresel, bölgesel ve yerel her türlü tehdidi yerle bir edecek kadar güçlüdür. 21.yüzyıl Kürdlerin zaferine şahit olacak ve devletleşme ile taçlanacaktır. Bunun gerçekleşmesi için Kürdlerin birliği de ön koşul değildir, dayanışması yeterlidir.
14.12.014
Tevger Çekdar