Koronavirüsü kriziyle unutulan İdlib önceki gün kendini yeniden hatırlattı. İki Türk askeri düzenlenen roketli saldırıda hayatını kaybetti. Türkiye Milli Savunma Bakanlığı saldırının ‘bazı radikal gruplar’ tarafından düzenlendiğini açıkladı.
Saldırı, 5 Mart’da Moskova’da yapılan zirvenin sonuçlarından olan İdlib’in ortasından geçen M4 karayolunu açma çalışmaları sırasında geldi.
Anlaşmaya göre Türk ve Rus askerlerinin bu karayolunda devriye gezmesi gerekiyordu. Ancak bir ‘mission impossible’ üstlenen TSK’nın yolu açıp açamayacağı, açsa dahi daimi bir güvenli geçiş sağlayıp sağlayamayacağı bilinmiyor.
Aynı şekilde yolun güney kanadından sorumlu olan Rusya da muhaliflere M4 karayolunun etrafından çekilmeleri için Mart ayı sonuna kadar süre verdi. Rusya’nın uyarıları arasında Türkiye destekli muhalif grupların da kastedildiği ve bölgenin tamamen boşaltılmasının istendiği belirtiliyor.
Suriye güçleri de bölgeye büyük bir yığınak yapıyor. Sürenin bitmesiyle birlikte Rusya destekli rejim güçlerinin geniş çaplı bir operasyon başlatması bekleniyor. Anlaşmaya göre M4 karayolunun her iki yakasında altışar kilometre genişliğindeki alanın muhalif unsurlardan temizlenmesi gerekiyor.
Ancak M4 karayolunun güneyinde kalıp hala muhaliflerin kontrolünde olan pek çok köy ve kasaba bulunuyor. Bunların akıbeti konusunda net bir bilgi bulunmuyor. Bazı muhalif kaynaklar, Moskova Zirvesi’nin yazılı üç maddesi arasında bulunmasa da, M4 karayolunun güneyinde kalan tüm bölgelerin Türkiye tarafından Suriye rejim güçlerine terkedildiğini öne sürüyor.
Operasyonların başlamasıyla birlikte bölgeden onbinlerce kişinin yine Türkiye sınırına yönelmesi bekleniyor. Özellikle Cisr el Şugur ve Ariha bölgelerinde başta Heyet Tahrir Şam olmak üzere pek çok grup bulunuyor. Rejim güçlerinin de bu bölgelere doğru yığınak yaptığı belirtiliyor.
Saldırıların yeniden başlaması durumunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin nasıl bir tepki göstereceği bilinmiyor. Çünkü Rusya ve rejim güçleriyle çatışacak HTŞ ve diğer grupların Türkiye’nin kontrolüne bırakılan M4 karayolunun kuzeyine kaçmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu durumda Rusya ve Suriye rejim güçlerinin bu bölgeleri de bombalaması bekleniyor. Böyle bir senaryoda Türkiye’nin önünde üç seçenek bulunuyor:
Birinci seçenekte Rusya ve rejim güçlerinin bombardımanına ya da nokta operasyonlarına Türkiye’nin sessiz kalması. Bu durumda İdlib’in hiçbir yeri muhalifler için güvenli olmayacak ve M4 karayolunun kuzeyinde yaşayan halkın Türkiye sınırını aşmasından başka bir seçenek kalmayacak.
Ikinci seçenekte Türkiye’nin de Rusya ve Suriye güçlerini destekleyerek bu güçlere karşı operasyon düzenlemesi. Bu durumda Türkiye hem rejim güçlerinin ve hem de muhaliflerin ortak düşmanı haline gelecek. Bölgeye konuşlandığı tahmin edilen on binden fazla Türk askeri her an gerilla taktikleri ve tuzaklarla yüz yüze kalacak. Hatta muhalifleri grupları desteklemek için verdiği silahlarla hedef haline gelecek.
Üçüncüsü ise Türkiye’nin bu tür operasyonlara karşılık vermesi ve muhaliflerin yanında yer alması. Bu durumda Moskova Zirvesi’nin hiçbir hükmü kalmayacak ve 5 Mart öncesi şartlara geri dönülecek. Ancak bu kez Rus güçlerinin TSK’nın rejim güçlerini hedef almasını göz yumup yummayacağı bilinmiyor.
27 Şubat’ta Rus ve Suriye rejim güçlerinin düzenlediği ortak saldırıda 36 Türk askeri hayatını kaybetmiş, akabinde TSK, İran destekli rejim güçlerine yönelik Bahar Kalkanı Operasyonu’nu başlatmış ve ağır kayıplar verdirmişti.
Operasyonlarda şu ana kadar 63 asker hayatını kaybederken, rejim güçlerinin verdiği kayıpların ise 500’den fazla olduğu tahmin ediliyor. Operasyonlarda İran destekli Hizbullah, Kataibi Hizbullah, Fatımiyyun ve Zeynebiyyun terör örgütleri de önemli kayıplar vermişti.
Çatışmaların yoğunlaşması üzerine Rusya’da biraraya gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rus Lider Vladimir Putin, üç maddelik bir ateşkes anlaşması imzalamıştı. Ancak Eylül 2018 Soçi Mutabakatı’na ek maddeler şeklinde yorumlanan mutabakat, Türkiye’nin büyük tavizler verdiği şeklinde yorumlanıyor.
Moskova Mutabakatından sonra başta HTŞ olmak üzere El Kaide yanlısı diğer örgütlerin gelişmelere nasıl bakacağı merak edilmişti. Her ne kadar resmi olarak anlaşmaya karşı olduklarını açıklamasa da, destek verecekleri yönünde de bu örgütlerin herhangi bir beyanatları olmamıştı. TSK’ya yönelik son saldırı, eğer iddia edildiği gibi Hurasuddin tarafından gerçekleştirildiyse – ki örgüt bu iddiayı yalanladı, Türkiye ile bu örgütler arasındaki fiili ittifakın bozulduğu anlamına geliyor.
Peki kafalardaki şu sorunun cevabı ne? 2018’deki Soçi Mutabakatı’na göre Türkiye’nin İdlib’in şu anda bahse konu olan bölgelerini silahlardan ve terör unsurlarından arındırması gerekiyordu. O zaman bu sözünü tutmayan ya da tutamayan Türkiye, bundan sonra neden yapsın? Yapmak istese de yapabilir mi?