Ortadoğu'da Türkiye’nin açıktan, İran'ın örtülü hal alan yayılma politikası ve bölgesel nüfuz mücadelesi Suriye rekabeti ile İsrail'in barajına takılmış bulunuyor. Ancak her iki rejimin özellikle Kürd ulusal meselesini ve toplumsal muhalefeti şiddetle bastırmada örtüşen iç politikaları dış politikalarını belirlemezse de etkisi ağır olacak gibi görünüyor.
Güney Kürdistan’dan sonra Rojava Kürdistan'ın, Ortadoğu’da Batı’yla uyumlu Kürd Millet temsilini yapması kolonyalist çevrelerde “öteki” olarak kodlanması bir tehlike. Ancak bu durum olası tehlikelere karşı hazırlıklı olmayı ıskalamamakla birlikte Kürtlerin jeopolitik aktörlüğünü artırıyor. Federal Kürdistan'daki defakato devlet modeli, Rojava Kürdistan’da özerklik deneyimi ve bölgesel değişimler, Kürdistan'ın fiili işgalcisi durumunda olan İran ve Türkiye’yi iç ve dış politikada Kürdlerle çözüme zorluyor.
Gericiliğin kardeşleri zorla idare ettikleri Rojhılat ve Kuzey Kürdistan bölgelerin özgürleşeceği tedirginliğini taşıyorlar. Açıktır ki bu yapıların kalıcılaşması Ortadoğu’da Kürtler lehine jeopolitik bir değişime yol verecek. İran ve Türkiye’nin Kürd karşıtlığında örtüşmesi mezhep, nüfuz, enerji ve vekil politikaları yüzünden bir denge savaşı ve savunma pozisyonu yaşıyor. Tabi Türkiye’nin örtülü desteğiyle İran'a yönelik kapsamlı bir saldırı gerçekleşmezse.
Kürdistan’ın birer parçasını zorla yönetmede ortaklaşan Türkiye, İran, Irak ve Suriye rejimleri bir yüzyıla yakın çağ dışı klasik sömürgeci politika ile ağır yıkımlar, acılar ve travmalar bırakarak ikisi yıkıldı. Diğer iki rejim halen Kürd ulusal meselenin barışçıl çözümünü savaş ve şiddetten arıyorlar. Mevcut rejimler cumhuriyetlerini retorik ederek birer suç örgütü haline getirdiler ve gençleri öldürerek yaşlandılar.
Değişime direnen Türkiye-İran rejimleri sorun çözmekten çok değişimleri öngörülen birer sorun haline geldiler. Vekalet güçler üzerinden bölgede oyun kuruculuğa oynayan her iki rejimde 7 Ekimle start alan bölgesel çatışma da (Hamas’ın ve akabinde Hizbullah'ın İsrail'e saldırısı ve İsrail'in savunma stratejisi ile İran'ı da kapsayan savaşta) oyun kuruculuğunu kaybetti.
Özellikle Şam rejimin düşmesiyle ciddi bir boşluk oluştu. Donanımlı bir askeri kuvvete sahip olan, koalisyon güçleri ile müttefik olan Rojava Kürdistan hareketi, DSG, YPG, yönetimi ulusal birlik ve devlet yönetme öngörüsüyle organize olsaydı Şam'da oluşan yönetim boşluğuna müdahale edebilirdi. Türk devleti Suriye'de yaşanan rejim boşluğunu 2015 ten beri Kürdlere karşı eğitip silahlandırdığı on binlerce cihatçı grupları, HTŞ şemsiyesi altında Neo-Osmanlıcı bir proje ile doldurmak istedi.
Bir çok devletin geçici vizesiyle cumhurbaşkanı olarak tutulan Ahmet el Şara, Ankara’nin bu projesini kullanma yoluna gitti. Ahmet el Şara’da gördü ki, Ankara, yıllardır Tahran’ın oyun kuruculuğunu vekil güçler çatışmasıyla sınırlar ötesinde sürdürmesini kopya etmesi Kürd düşmanlığından başka sahada karşılık bulmadı ve sonunda Kürd duvarına tosladı. Dolayısıyla İsrail'in bölgede oyun kurucu duruma yükselmesiyle Suriye üzerinden yayılma planında istediğini elde edemedi.
Gelinen aşamada türk devlet yöneticileri Kürdlerle çatışarak bir sonuç elde edemeyeceğini bir kez daha gördü. Kürdlere yönelik saldırılarda sınır tanımayan ve güçlü sanılan İran-Türkiye devletleri kendilerinden güçlü olanlarla karşı karşıya kaldıklarında nasıl havlu attıkları görülüyor. Sonuçta çözüm barıştadır. Eğer Ankara rejimi gene takiye yapmıyorsa veya bölgenin jeopolitiğinden kaynaklı fırsatlara oynamıyorsa Kürdlerle barışçıl bir çözüm arayışına girmiş görünüyor.
Barış diyalogdur, düşünmektir, konuşmaktır, yaşatmaktır. İnsanın insana karşı saygısını, yaşamını önemsemektir. Savaşta beslenenler Kürdlerin kendi geleceğini milli iradesiyle belirleme ve ortak hukuk ediminde örtüşmesini geciktirdiler. Fakat Kürdlerin kendi geleceğini özgür iradesiyle belirleme ısrarına yenik düştüler. Önümüzdeki yıllar Kürdistan devletin veya Kürdistan Birleşik Devletlerin kurulma yılları olacak.
Altmış milyonu aşkın Kürd Milletin devletsiz yaşaması kabul görmez. Artık Kürdlere Amerika, İsrail ve Batı üzerinde saldırılması kimseye fayda sağlamaz. Kaldı ki Batı ve İsrail Kürdistan Bağımsız devletini savunmada ortaklaşırsa sadece Kürdler değil o diktatör, despot rejimlerden herkes kurtulmuş olacak. Lider tarikatlı ve teokratik rejimlerde insan değersizdir. Din ve ayrımcılık yönetme sopası olarak kullanılıyor.
Kolonyalist rejimler son yıllarda Kürdleri AB, ABD’ ve İsrail'e karşı istediği gibi kullanmadı. Batı düşmanlığı Kürtler hedef alınarak yapılıyor. Çok inançlı Kürdistan toplum sosyolojisinde, Kürd kültürel kodların da farklı inanç ve etnisitelerle barış içinde bir arada yaşama geleneği var. Kürdistan’da Arap, Faris, Türk devletleri, Kürdlere Yahudi, Hristiyan düşmanlığı bin bir versiyonla pazarlamasına rağmen Kürd majoritesinde etkili olmadı.
Aslında Türklerin devlet geleneğinde son yıllara kadar resmi düzeyde açık bir Yahudi düşmanlığı yapılmazsa da düzen içi ve dışı kimi parti ve örgütler üzerinden kontrolü bir pazarlık kozu gibi savunuldu. bu durum devlet yöneticileri nezdinde sık görülmezse de, Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak yaşanan ulusal, kopuşlar ve ittihatçı kadrolarla ABD ve Batı İle bağdaştırılan (Ermeniler, Kürdler, Keldaniler, Rumlar ve Yahudilere karşı ırkçı bir dışlama politikası ile sürdürüldü.
Türkleştirme stratejisi o İslami temel üzerinden devşirilen Çerkez ve balkan göçmenleri kullanılarak uygulandı. Böylece “Ne mutlu Türküm diyen” faşist, tek lider Kemalist tarikatlı bir cumhuriyet uluşturuldu. Jeopolitik değişime direnen bu tekçi Türk siyaset sistemi henüz Erdoğan liderliğinde sürdürülüyor.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.