Gazateci Fehim Taştekin, bu hafta İdlib’te giderek artan gerilimi, Türk Silahlı Kuvvetleri gözetim merkezinin Suriye ordusu tarafından kuşatılmasını, Amerika’nın İdlib’teki El Kaide unsurlarını bombalaması sonucu ortaya çıkan tabloyu anlattı.
Moskova’dan istediğini bulamayan Erdoğan’ın NATO’ya sıcak mesajlar vermesi, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun çark edip “Rusya’dan savaş uçağı alacağız demedim” açıklaması yapması neyin işareti? İşte Taştekin’in Ahval'de yer alan haberde açıklamaları şu şekilde:
“Türkiye ne Rusya’dan ne de ABD’den vazgeçecek durumda. Bu ikili siyasetin Suriye sahnesine doğrudan yansımalarını görüyoruz. Evet, Rusya eninde sonunda Türkiye’yi Şam’la yeniden aynı çizgiye getirecek bir yol haritası izliyor. Ama Türkiye bir yandan Rusya sayesinde sahada olabildiğinin bilincinde hareket ederken diğer taraftan ABD ile kavga görüntüsüne rağmen Amerikan planlarının dışına çıkamıyor.
ABD de Türkiye’nin Fırat’ın batısında olmasını birkaç açıdan yararlı görüyor: Birincisi Türk askeri varlığı İdlib düğümünün çözülmesini geciktiriyor. İdlib çözülürse sıra Amerikan nüfuz alanına yani Fırat’ın doğusuna gelecek. İdlib’in bu hali sürdükçe Suriye devletinin toparlanması da mümkün olmayacak. Zayıf düşürülmüş Suriye ABD’nin istediği bir sonuç. Türkiye’nin Rusya ile ortaklığı ilk bakışta ABD açısından sorun gibi algılansa da özünde buradaki örgütlerin varlığını sürdürmesine yarıyor.
Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin ardından İdlib’de ‘Türkiye Sınırlarını Yıkma Yürüyüşü’ düzenlendi. Bunun arkasında İdlib’i kontrol eden örgütler var. Türkiye’nin kalkan işlevi görmesini istiyorlar. Bu yürüyüşlerle hem Batı hem Türkiye üzerinde baskı kurma amacı güdülüyor. Elbette insani bir tablo üzerinden yürütülen bir kampanya.
Batıya ‘1 milyon mülteci kapına dayanır’ diyerek Rusya ve Suriye üzerindeki baskının artırılmasını hedefliyorlar. Bu mesaj mülteci meselesini şantaj olarak kullanan Türkiye’nin de işine geliyor. Ama baskının diğer kolu Türkiye’ye yönelik. Orada da ‘Türkiye askeri varlığıyla bizi korusun’ deniliyor. Dahası buradaki El Kaide çizgisindeki örgütler Türklere ‘dinsiz’, Türkiye Cumhuriyeti’ne “tağuti rejim” deseler de Türkiye’nin doğrudan savaşa katılmasını dört gözle bekliyorlar.
Böylece ‘Küffarın sağları bölünecek’ diyorlar. En azından Bu olmayacaksa da Türkiye’nin en azından sınırları açık tutmasını istiyorlar. Türkiye’ye karşı şu an düşmanlık etmiyorlarsa maslahatları bunu gerektiriyor. Maslahat ortadan kalktığında silahlarını Türkiye’ye doğrultmaları şaşırtıcı olmayacaktır.
Erdoğan’ın üç hafta içinde Fırat’ın doğusunda güvenli bölge planı istenildiği gibi yürümezse kendi planlarını uygulayacakları yönündeki sözleri yeni bir duruma işaret etmiyor. Moskova dönüşü 32 km derinliğindeki bölge ısrarından vazgeçip ABD’nin sunduğu planı kabul etmelerindeki mantığı gayet net izah etti. Şimdilik bu kadarına razı olalım sonrası Allah kerim anlayışı burada da kendini tekrarlıyor.
Sahaya bir intikal edelim yeni fırsatlar çıkar ya da fiili durumlar yaratılır biz de bildiğimizi yaparız yaklaşımı bu. Ama ABD’nin tutumu belirleyici olacaktır. Amerikan yönetiminin şu anki pozisyonu, Türkiye’nin istediğini yapmasına imkân vermiyor. Ama yarın Trump ya da seçim sonrası yeni yönetim başka bir pozisyon belirleyebilir. O yüzden Kürtler Rusya seçeneğini tekrar yakın planda tutma gereği duyuyor. İlham Ahmed’in Hmeymim’e gidip görüşmeler yapmasını bu çerçevede görmek lazım.”