1 milyon 148 bin 337 seçmenin olduğu Diyarbakır’da Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda katılım oranı yüzde 75’te kaldı. 871 bin 791 oyun 16 bin 536 geçersiz sayıldı.
Kılıçdaroğlu’nun oyu ilk tura göre 39 bin 794 azaldı ve CHP Genel Başkanı yüzde 71,66 oy oranı ve 611 bin 981 oyla Diyarbakırlı seçmenlerin nerdeyse üçte ikisinin oyunu aldı.
İlk turda Kılıçdaroğlu’nun oy oranı yüzde 71,95, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oy oranı ise yüzde 26,48’di.
Erdoğan ilk tura göre 2 bin 237 oy arttırdı ve yüzde 28.34 ile 242 bin 74 oy aldı.
İlk turda Diyarbakır'da Sinan Oğan 11 bin 816, Muharrem İnce ise 2 bin 815 oy almıştı. Erdoğan’ın Diyarbakır’da arttırdığı oyların Oğan seçmeninden geldiği kabul edilirse, görünen o ki bu kesimin ancak beşte biri Erdoğan’a oy vermiş.
Pazar günü hızlı bir seçim oldu ve seçimi izlediğim Kayapınar, Bağlar ve Yenişehir’deki okullarda sandık görevlileri, ilk tura göre katılımın yüzde 20 azaldığını söyledi.
Sandığa gelmeyen seçmenlerin büyük çoğunluğu ilk turda Kılıçdaroğlu’na oy veren seçmenlerdi.
Anadolu Ajansı verilerine göre ilk turda seçime katılım yüzde 81, ikini turda yüzde 76.09 oldu ve ilk tura katılan 65 bin 219 seçmen, ikinci turda Diyarbakır’da oy kullanmadı.
İlk turda da 210 bin seçmenin oy kullanmadığı ilde bu sayı ikinci turda neredeyse 275 bine yükseldi.
Kılıçdaroğlu’nun ikinci turdaki milliyetçi söylemi, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile ittifakı, HDP ile CHP’nin ikinci turdaki saha performansı ve ilk turun sonuçlarının ikincisini belirleyeceği beklentisi Kürt seçmenin sandığa gitme motivasyonunu düşürmüş görünüyor.
Her iki turda da Kılıçdaroğlu’na oy veren seçmenler ise sandığa gitmeyenlere kızgın. Seçim sonuçları birçoğu için hayal kırıklığı.
Kentte pek çok insan, muhafazakar ve milliyetçi görüşün hakim olduğu iktidar ile Kürtlere baskının daha da artmasından korkuyor.
Toplumda muhafazakarlığın, kadınların üzerinde baskı ve şiddetin artacağı kaygısı da fazla. Ekonomik tablonun ağırlaşacağını, işsizliğini artacağı, herkesi zor zamanların beklediği düşüncesi çok yaygın.
Gençlerde umutsuzluk artmış durumda ve birçoğu ülkeyi terk etmeyi planlıyor.
‘İki gün aynı tişörtü giymeyen insanlarız, 20 yıldır sürekli aynı adamı görüyoruz’
Sandıkların kapandığı, sonuçların netleşmeye başladığı saatlerde Ofis semtindeki Konukevi çevresindeki kahvelerde seçimi izleyen bir grup gençle konuştum.
Konukevi önünde oturan üç gencin yanına gidiyorum, oy kullanmamışlar, nedenini soruyorum "Ne Erdoğan’ı istiyoruz, ne Kılıçdaroğlu’nu, biz şeriat istiyoruz, bize göre seçim haram" yanıtını veriyorlar.
Önceki yıllarda seçim sonuçlarını izlemeye gelenlerin yer bulmakta güçlük çektiği bir kahvehanede FOX TV açık ve 10 genç seçim sonuçları oradan izliyor.
Kılıçdaroğlu’na oy veren başta demeç vermeye hevesli gençlerin moralleri oranlar netleştikçe bozulmaya başlıyor, başlangıçtaki neşeli hallerinden eser kalmıyor, birer ikişer kahveyi terk ediyorlar.
Bir başka masada gündem seçim sonuçları, İkisi müzik, biri tarih öğretmenliği mezunu, altı yıldır atama bekleyen Kılıçdaroğlu seçmeni üç gencin yanına gidiyorum. Onlar da ikinci turun sonucunun ilk turdan belli olduğuna inanıyorlar.
Her üçü de işsiz, zaman zaman batıya gidip turizm gibi işlerde çalışıyorlarmış.
25 yaşındaki Ahmet seçim ikinci tura kalınca batıya turizm ve inşaat sektörüne çalışmaya giden birçok arkadaşının oy kullanamadığını söyledi.
Üçü de ülkenin en büyük ihtiyacının iktidar değişikliği olduğuna inanıyor, ‘’Buna ihtiyacımız vardı’’ diyor.
Gençlerden biri, “Bizler iki gün aynı tişörtü giymeyen insanlarız, 20 yıldır sürekli aynı adamı görüyoruz. Düşünün ki ben beş yaşımdan beri onu görüyorum, bu bile değişim istemek için tek başına yeterli bir neden değil mi” diye soruyor.
Onlara göre Diyarbakır’da oy kaybının sebepleri Özdağ ile atılan imza ve HDP ile CHP’nin tabanı ikna etmekte yetersiz kalması.
Kendini Yasin olarak tanıtan müzik öğretmeni ise “Şunu anladık ki, Erdoğan ne zaman gitmek isterse o zaman gidecek, seçim falan bahane, bölge ve şehir olarak zor günler bizi bekliyor” diyor.
Seçimden sonraki gün, sıradan bir pazartesi gibi görünse de temkinli bir sessizlik şehre hakim.
Bir kafeye gidiyorum. Burası vegan ve vejetaryen menüleriyle bilinen nadir kafelerden biri.
Yasemin adındaki 24 yaşındaki garson, ailesiyle Bağlar Kaynartepe’de yaşıyor. Beş kardeşin en büyüğü ve ortaokuldan sonra okula devam etmemiş.
“Babam inşaatta çalışıyor, ben 14 yaşımdan beri çalışıp ailenin geçimini sağlıyorum, seçimden çok ümitliydim ama dünden sonra ben de yurt dışına gitmeyi kafama koydum” diyor.
Sahte nikah ya da kaçak yollarla gitmek aklına gelen ilk seçenekler.
‘Pazar son umuttu’
Bize kulak misafiri olan İlker adındaki genç de gazeteci olduğumu öğrenince “İçimdekileri dökmezsem patlayacağım” diyerek ben sormadan konuşmaya başlıyor.
Seçimin sonucunu “bir hayal kırıklığı ve hezimet ötesi’’ olarak tanımlıyor.
Koronavirüs, ekonomik kriz, depremden sonra insanların sandıkla değişimin olacağına çok inanmış.
“Ama dün son umuttu ve artık bu ülkeden hiçbir beklentim yok” diyor.
Biz konuşurken üst üste üç sigara içiyor ve ikinci paketini açıyor.
Annesi Vanlı bir Kürt, babası da Bursalı bir Türkmüş.
Türkiye’deki toplumsal kutuplaşmanın mağduru olarak tanımlıyor kendini. Nedenine gelince, kız arkadaşının babası, Bursalı olduğu için ona kızını vermek istemiyormuş.
“Burada Amedspor’a yapılanların ardından tüm Bursalıları faşist sanıyorlar, diğer yandan babamın akrabası olan köylüler de Demirtaş’ı ve birçok Kürdü terörist sanıyor” diyor.
Kızını vermesine razı etmek için HDP’den hatrı sayılır birilerini araya koyacakmış “inşallah ikna ederler” diyor.
OECD raporlarına göre ülkenin durumun çok kötü olduğunu söyleyen İlker, “Aç geziyoruz diyen akrabalarımız aradım hepsi de Erdoğan’a oy vermiş. Hepsi de ATV, TRT izliyor, seçmenin çoğu Erdoğan'ın onlara bir kimlik kazandırdığına inanıyor. Bize bu seçimin sonucunu demokrasi diye yutturmasınlar, bu çoğunluğun tiranı. Artık dayanamıyorum, bu ülkede yaşamaya tahammül edemeyeceğim” diyor ve çantasından pasaportunu çıkartıp gösteriyor.
“Dünden beri nefes alabildiğim tek şey bu pasaportumun üzerindeki vizem, tek ümidim, kız arkadaşımla evlenip bir an önce Almanya’ya gitmek” diyor.
'Sonuçlar belli olunca oğlumla sabaha kadar ağladık, tüm umutlarımız tükendi'
Yenişehir’deki bir semt pazarına uğruyorum, çok az gülümseyen yüz var.
Tezgahında meyve satan bir pazarcıya seçimin soncunu soruyorum, o bana seçim sloganlarından biriyle soruma soru ile yanıt veriyor: “Hani her şey çok güzel olacaktı?”
Meyve alan bir kadına soruyorum, “Oğlum 19 yaşında, üniversite sınavına girecek, Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına hepimiz çok inanıyorduk, sonuçlar belli olunca oğlumla sabaha kadar ağladık, tüm umutlarımız tükendi” diyor.
45 yaşlarında Asiye ve Fatma adındaki iki kadın geliyor, akşama doğru fiyat ucuzluyor diye pazara geç geliyorlarmış. İkisi de asgari ücretin altında evlere temizliğe gidiyormuş, üniversiteyi bitiren çocukları ise işsizmiş.
“Eskiden pazar arabasıyla gelirdik, şimdi iki yüz lira ile ancak iki poşetle dönebiliyoruz” diyor Fatma ve devam ediyor:
“Kılıçdaroğlu kazansaydı oğlum bana hediye olarak kuşbaşılı kebap alacakmış, söylemesi ayıp bir yıldır ağzımıza et girmedi. Belki o sayede ekonomi de biraz düzlerdi.”
Asiye'nin 23 yaşındaki oğlu da geçen hafta Antalya'ya çalışmaya gitmiş.
Fatma, “Benim de 20'ye yakın akrabam çalışmaya gitti ve hiçbir oy kullanamadı” diyor.
Erdoğan’ın Demirtaş hakkındaki açıklamasını hatırlatıyorlar ve “En çok da Demirtaş’a üzüldük” diyorlar.
Her ikisi de seçimin sonuncun farklı olacağını bekliyormuş.
Asiye, “Kime soruyorsak Erdoğan’a biz oy vermedik diyorlar, biz de vermedik peki ona oyları kim verdi?” diye sorunca Fatma “Bugün şehri dolaş kimin yüzü gülüyorsa oyları da onlar vermiş olmalı” diyerek arkadaşını yanıtlıyor.
‘Umudunu kaybetmişliğin yas hissi ile uyandım’
Dağkapı’da Murat adındaki gençle konuşuyorum.
Kendisini ‘çok milliyetçi bir grup ile, ondan biraz daha az milliyetçi bir grup arasında’ seçime zorlanmış gibi hissetse de Kılıçdaroğlu’na oy vermiş ve iki seçimden de çok umutluymuş.
“Ama bu sabah, umudunu kaybetmişliğin yas hissi ile uyandım” diyor.
Milliyetçiliğin artık bir toplumsal görüş olduğunu, ortalama bir Türkün, bir Kürt ile bir Türk’ün eşitliğinden asla bahsetmeyeceğine inanıyor:
“Bunu perdesiz savunan bir siyasi parti de yok. Bizim için tek umut mevcut cumhurbaşkanın gitmesi ile Kılıçdaroğlu’nun biraz daha ılımlı olacağı beklentisiydi. İlk turda yanıldık ama ikinci turda içimdeki derin bir umuda tutunmak istedim.”
Bundan sonra halihazırda yaptığı her işe daha fazla tutunmaya çalışacağını söyleyen Murat, Kürtlerin de bundan başka şansı olmadığına inanıyor.
“Erdoğan Kürtleri kazanmak gibi derdi yok aksine Kürtler aleyhine çalışmanın meyvesini almışken bunun aksine davranmayacak. Her şey eskisi gibi yine kötü olacak, bu sabah Yüksekova’dan gelen operasyon haberleri bunun işareti’’ diyor.
Umutsuzluğa kapılan birçok arkadaşının Instagram hikayelerine ‘gidiyoruz’’ diye yazdığını anlatan Murat “ ’Ben Kemal, geliyorum’ demişti ama o gelemeyince, birçok genç gitmek istiyor’’ diyor.
Murat, Türkiye’yi terk etmenin çözüm olmadığına inanıyor:
“Gidenlere de karşıyım, toprağını, milletini seviyorsan neden gidiyorsun, gidenler geride ne bırakacağını düşünmeli.
“Bir doktor hak ettiği değeri görmemiş olabilir ama onun gidişi yüzlerce insanı etkileyecek. Ha keza bir gazeteci, bir mühendis… Kendimi bir Kürt milliyetçisi olarak görüyorum ve ben hiçbir yere gitmiyorum.”
'Siyaset camiye girince iman alanım da daraldı'
Sur’da konuştuğum 32 yaşındaki Kılıçdaroğlu seçmeni de, seçimin sonucunun güvenlik kaygılarını arttırdığını söyleyerek haberde isim kullanmak istemiyor.
İkinci turda Özdağ ile Kılıçdaroğlu protokolünden sonra ikileme düşmüş ama Demirtaş ile “sürgündeki Kürt milliyetçilerin çağrısıyla” oyunu kullanmış.
“Üstelik sosyal medya hesaplarında Kılıçdaroğlu’nun desteğimi açık açık paylaştım ve bu bana ilerde nasıl döner bilmiyorum.”
Erdoğan’ın Demirtaş ile ilgili açıklamasını hatırlatıyor ve “O sert açıklama ile adalete inancım sarsıldı çünkü bu söylem yargı bağımsızlığını korkunç baskılıyor, mahkeme değil bizim kararımız önemli demek istiyor’’ diyor ve idam sloganlarının korkutucu olduğunu ifade ediyor.
Ona göre bu tablo, önümüzdeki beş yılda, Kürt siyasetçilerine, aydın ve yazarlarına, gazetecilerine yaklaşımına bir ölçütü ve “Baskı daha da artacak” diyor.
Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesini Kürtlere bağlayanlara da tepki gösteriyor.
“CHP’nin kalesi İzmir’de Kılıçdaroğlu yüzde 67, Suruç’ta 70 çıkıyorsa kaybı Kürde bağlayamazlar, Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesinin müsebbibi Kürtler değil Türkler” diyor.
Kürt seçmenin tüm hakaret ve dışarıda bırakılmışlığı görmezden gelerek, sosyal demokrat bilinci ile sandığa gitti söyleyen genç adam, “Sandığa Türkler gitmedi, bir Kürt olarak üstten bakan bu tavrı reddediyorum” diyor.
Mütedeyyin bir ailede büyümüş, her Cuma camiye namaza gidiyormuş ama bu seçimin ardından AKP'li olmayanlara alanın daralacağına inanıyor:
“20 yıllık Erdoğan iktidarında yavaş yavaş soluk alabildiğimiz alanlarımız kapatıldı, mesela ben camiye gidiyorum ama hutbede Erdoğan destekleniyor. Yani siyaset camiye de giriyor ve benim iman alanım daraldı. Oralar bile AKP mekanı gibi ve ben artık hutbeye de gitmeyeceğim.”
Reha Ruhavioğlu: Potansiyel Kılıçdaroğlu seçmeninde düşüş fazla
Diyarbakır’daki Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu ilk tur seçim sonuçlarının muhalefet açısından ikinci turda ümit vadetmediğini, bunun da sandığa katılımı bir miktar düşürdüğünü söylüyor.
Potansiyel Kılıçdaroğlu seçmeninde düşüşün daha fazla olduğunu söyleyen Ruhavioğlu, Kürt şehirlerinde katılımın birinci turda da Türkiye ortalamasının altında kaldığını hatırlatıyor.
Ona göre bu düşüşün sebeplerinden biri ilk turda Kürt oylarıyla kazanamayan Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda milliyetçi dozu yükseltmesi ve Özdağ ile imzası bir kısım Kürt seçmeni rahatsız etmesi.
Kürt seçmendeki motivasyon düşüklüğünün bir diğer sebebini de HDP’nin son üç gün desteğini açıklamasına bağlıyor:
“HDP ne yapabilirdi madem karar verdi, daha fazla asılabilirdi ama saha performansı bunu göstermiyor. Sadece HDP değil CHP de sahada asılmadı, ikinci turda ne Mansur Yavaş'ı, ne Meral Akşener'i gördük, İmamoğlu da neredeyse İstanbul'dan çıkmadı. Performanstan kaynaklı sandığa katılımda bir düşüş var. Bu düşüş de muhalefetin aleyhine işledi’’ diyor.
Ruhavi’ye göre Kürt oylarının Türkiye ortalamasının altında kalması sonucu değiştirecek bir faktör olmadı.
‘Esas sorun muhalif kesimin Türkiye'de sandığa gitmemesi’
Türkiye genelinde katılım fazla olsaydı ve Kürt şehirlerinde bu katılım ona denk olsaydı bile Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını savunuyor.
Doğu ve Güneydoğu'da 406 bin oy düşüşü olduğunu belirten Reha Ruhavioğlu şu tespite yer veriyor:
‘’Bu oyların tamamı Kemal Kılıçdaroğlu'na gelmiş olsaydı seçimin sonucu şöyle olurdu: Erdoğan %51,8, Kılıçdaroğlu: %48,2.
“Dolayısıyla katılımın Türkiye genelindeki düşüklüğü daha baskın bir etken olarak görülüyor, Kürt seçmenin katılımındaki düşüş daha zayıf bir etken. Sonuç kazananı değiştiremeyecekti.”
Ruhavioğlu esas problemin Türkiye'de muhalif kesimin sandığa gitmesinin düşmüş olmasına bağlıyor.
“Kılıçdaroğlu kazansa Kürt oylarıyla kazanmış olacaktı ama özellikle ikinci turda katılım Türkiye genelinde düşmüş olduğu için, Kürt oyları her iki turda Türkiye ortalamasına denk olsa bile kazanan-kaybeden dengesini değiştirmeye yetmiyor, Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesini önleyemiyordu.”
Muhalefet iki tur arasında neden seçmenini motive edemedi ve sandığa katılım neden düştü?
Ruhavioğlu, birinci turda ortaya çıkan fark ve Oğan desteği ile bir miktar Erdoğan seçmeninin de rehavete sürüklendiğini, buna ek olarak bir kısım muhalif seçmenin de sandıktan uzaklaştığını söylüyor:
“İkinci turda da sandığa katılım ilk turun üstüne çıksaydı Kılıçdaroğlu'nun lehine olabilirdi. Ama ikinci tur söyleminin sertleşmesi kentli muhafazakar ve Kürtlere olumsuz karşılandığını görüyoruz.
“Türkiye toplumun genelinde maalesef mülteci karşıtlığı var ama siz sanki onları mancınıkla hemen gönderecekmiş gibi marjinal politikaları olan biriyle yan yana durup, bunu yükseltince… Neticede vicdan denen bir şey var ve insanlar rahatsız oldu.
“Kılıçdaroğlu'nun dönüşüm söylemine kredi açan kentli muhafazakarın ikinci turda onun lehine sandığa gitmediği izlenimi var. Bununla beraber yükseltilen milliyetçilik ve Özdağ faktörü de Kürt seçmeni sandıktan uzaklaştırdı.”
Reha Ruhavioğlu, bu tablonun önümüzdeki beş yıl içinde muhalefeti de bir karar almaya zorlayacağına inanıyor:
“Erdoğan seçim akşamı kucaklayıcı değil kutuplaştırıcı bir açıklama yaptı, Ankara ve İstanbul belediyelerini almak için de seçim çalışması başlattı.
“Önümüzdeki on ayın gergin geçeceğini gösteriyor bunlar. Yara almış bir muhalefet bloku var ve kendi aralarında birliği koruyamazsa, İstanbul Ankara’yı almaları da mümkün görünmüyor.”
Seçim sonucunun muhalefet için önemli dersler içerdiğini söyleyen Ruhavioğlu, Kılıçdaroğlu’nun muhalifleri bir araya toparlayabilen, kutuplaşmayı azaltan, bir yandan Kürtleri bir yandan İYİ Parti’yi gözetebilen siyasetinin Türkiye için pozitif olduğunu ve bunu sürdürmenin önemli olduğunu söylüyor:
“Her ne kadar iki haftada bunu zedelese de bu birliğin dağılmaması gerek ve bu umudun Türkiye toplumundan azaltmamak lazım. ‘Seçmenin yüzde 48'i teröristlere oy vermedi kardeşim Kürtler de bizim kadar eşit, ortak’ diyerek uzaktan durma politikasından vazgeçilip Kürtlere doğrudan temas kurulması lazım.”
‘Kürt siyaseti, ittifak yaptıklarına kazandıran ama kendisine kaybettiren bir siyaset izledi’
Reha Ruhavioğlu'na göre Kürt siyaseti de bu tablodan ders çıkarmalı:
“Onlar da üzerinde atılan ‘terörist’ yaftasından kurtulmak için çabalamalı, çünkü performansında düşüş var.
“Ne muhalefet için hezimet ne iktidar için müthiş başarı var.
“Muhalefet dağılırsa iş zorlaşır, yüzde 48'i bir şekilde koruyacak siyaset gütmesi gerekir.”
Önümüzdeki sürecin Kürt siyaseti için daha zor olacağını söyleyen Ruhavioğlu, “Onlara rağmen kazanan bir Erdoğan var, ‘İktidarda olduğum süreçte Demirtaş çıkamaz’ diyor. Kürt siyaseti siyaset etme biçimini gözden geçirmezse, toplumun gözü önünde özeleştirel süreç yürütmezse, seçmenle arasındaki bağı zayıflar ve yerel seçimlerde biraz daha oy kaybeder” diyor.
Ona göre Kürt siyaseti, ittifak yaptıklarına kazandıran ama kendisine kaybettiren bir siyaset izledi. Ayrıca "Selahattin Demirtaş’tan sonra sürükleyici bir lider çıkmaması" da etkili oldu:
“Çatışmalardan bu yana güven krizi var, kaybolan oy desteği var. Baraj sorununun ortadan kalkması ile rehavet oldu. TİP ittifakı ve CHP’ye destek için cumhurbaşkanı adayı çıkarmamasıyla düşen oylar var.
“Tüm bunlar kaybettiriyorsa bunlara vereceği yanıt Kürt seçmenle arasındaki ilişki için önemli. Kürt siyaseti, muhalefet dahil çekişmeli bir siyaset yürütmedikçe kaybedecek.”
- Haber değiştilmeden alınmıştır-