Basına ve kamuoyuna
Dünyada demokrasi ve insan hakları, uluslararası hukuk her gün biraz daha aşınmakta, Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlara, çatışmalara, gerilimlere eşlik eden silahlanma yarışı, ticaret ve gümrük vergisi savaşları küresel ekonomiyi yeni ve büyük bir krize doğru sürüklemekte, mevcut ‘dünya barışı’ ciddi risklerle karşı karşıya kalmaktadır.
Türkiye’de de işlerin iyi gitmediği görülmekte, hem ekonomik hem de siyasi kriz giderek büyümektedir.
Ortadoğu’da başlayan olağanüstü gelişmelerin Türkiye’ye de yansıyarak ‘devletin bekasını’ riske sokacağını düşünen İktidar blokunun ‘iç cepheyi güçlendirme’, ‘iç barışı sağlama" ’normalleşme’ söylemleri hoş bir seda olmaktan öteye geçmemektedir.
İktidar blokunun ‘terör örgütünün uzantısı’ olarak ötekileştirdiği Dem Parti ile ‘terörsüz Türkiye ‘projesi kapsamında başlattığı diyalog ve normalleşme süreci belirsizliklerle dolu bir seyir izlerken, Türkiye’nin birinci partisi konumundaki CHP ile sıra dışı bir ‘anormalleşme’ içine girmesi, başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere CHP’nin kimi ilçe belediye başkanlarının görevden alınması, Türk siyasetine egemen olan aşırı kutuplaşmanın yeniden yükselişe geçeceğini göstermektedir.
Nitekim yolsuzluk iddialarıyla gerçekleştirilenler kamuoyunda ağırlıklı olarak ‘siyasi gerekçelerle yürütülen soruşturmalar’ şeklinde yorumlanmakta, Türkiye genelinde başlayan itirazlar, protesto gösterileri, boykot eylemlikleri ve ardında gelişen tutuklama furyası Türkiye’de gündemin, uzunca bir süre daha anormal bir zeminde seyredeceğine işaret etmektedir.
Başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’nin temel yapısal sorunlarını çözmek ve çağdaş anlamda demokratikleşmeyi sağlamak gibi bir hedefleri, projeleri olmayan iktidar ve muhalefet arasındaki çatışma ve gerilimlerin, 2028 de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmakla sınırlı olduğu her vesileyle görünür olmaktadır.
Onlar, yolsuzlukta ve hukuk dışılıkla birbiriyle yarışırken, Kürt karşıtı söylemler eşliğinde yaptıkları kendi iç iktidar kavgalarında Kürtlerin de taraf olmasını istemekte, kritik önemde olan Kürt seçmenlerini ve DEM Partiyi, Kürtlerin kolektif taleplerini görmemezlikten gelerek yanlarına çekmeye çalışmaktadırlar.
Son aylarda gündemi meşgul eden PKK’nin silah bırakması ve tasfiyesi ile DEM partinin İmralı ve siyasi parti ziyaretleri ile sürdürülen projenin bir amacı Suriye’de Kürtlerin statüsüz bırakılmasıyken, diğer amacı da bu günedek CHP‘nin yanında duran DEM Partiye saf değiştirmek olduğu görülmektedir.
Öcalan’ın ’Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır’
"Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir" çağrısı ve ardından meydana gelen gelişmeler, DEM Parti eş genel başkanı Bakırhan’ın ‘biz CHP’ nin eylemci kitlesi değiliz’ türünden açıklamaları, Erdoğan’ın DEM parti İmralı heyetini kabul etmesi, iktidar bloku ile DEM Parti arasındaki ilişkilerin giderek daha sıcak hale geleceğini göstermektedir.
Biz, HAK-PAR olarak İktidar ve muhalefet partilerine, sadece gelecek seçimleri hesap ederek geliştirdikleri taktik manevralarla zaman kaybetmek yerine, halka, başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarını çözmeye, hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına dayalı demokratikleşmeyi, adil bir gelir dağılımını sağlamaya yönelik projeleri sunmaya öncelik vermeleri çağrımızı yineliyoruz.
Kürt halkını da; 100 yıl önce olduğu gibi, en meşru haklarından bile yoksun kalmayla sonuçlanan, egemenlerin iç iktidar kavgalarında taraf olarak enerjilerini tüketmek yerine, kendi ulusal talepleri etrafında birleşmeye çağırıyoruz.
Bu çerçevede, Özellikle Batı Kürdistan’da ENKS ve SDG nin tüm olumsuzlukları geride bırakarak, Ortadoğu’da ortaya çıkan bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmelerini diliyor, meşru, ulusal haklarını elde etmek için birlikte hareket etme kararlarını destekliyoruz.
Öte yandan, HAK-PAR olarak öncelikle Kürt karşıtı projelere hizmet eden PKK’nin silah bırakması ve tasfiyesini hedefleyen girişimleri olumlu buluyoruz. Şayet PKK’nin tasfiyesi başarılabilirse bundan en başta Kürt halkının kazançlı çıkacağına inanıyoruz.
Ancak bu durum halkımızın meşru taleplerinden vazgeçeceği, birilerinin eylem kitlesi veya oy deposu olacağı anlamına gelmez.
Biz halkımıza, ister İmralı’dan gelsin, isterse iktidar blokundan veya muhalefetten gelsin Kürt meselesinin eşitlik temelinde adil çözümünü, halkımızın meşru kolektif haklarını teslim etmeyi içermeyen hiçbir söyleme, çağrıya, politikaya destek vermeme çağrısı yapıyoruz.
12 Nisan 2025
HAK-PAR Parti Meclisi
