GÜNGİAD Yönetim Kurulu üyeleri, bugün Diyarbakır’da düzenledikleri basın toplantısında ‘demokratik özerlik’ talebinde bulundu.
1988 yılında Türkiye’nin imzalamış olduğu AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve kalkınma ajansları üzerinden geliştirilmek istenen 26 bölgeli yönetsel yapılar, yerel yönetimlerin geliştirilmesine yönelik, sistem arayışlarının bir sonucu olduğu anlatan Akbal, “Türkiye’nin, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi arayışları ile demokratik özerklik taleplerinin doğru bir zeminde bir araya getirilerek uzlaştırılmasının mümkün olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla ‘denetimli özerklik’ olarak nitelendirdiğimiz ve ilhamını Birleşmiş Milletler Kosova Özel Temsilcisi Marti Ahtisaari\'nin, Kosova için gündeme getirdiği \'Denetimli Bağımsızlık\' önerisinden alan bu kavram ile zorlu bir nehri geçmek için taraflara bir köprü öneriyoruz. Zorlu nehir ile tam anlamıyla kastedilen şey kamuoyu algısıdır. Bu algı, idari sisteme ilişkin arayışları, bölünme olarak kabul eden bir şartlanmaya dönüşmüştür. Bu nedenle, bölünmeyle ilgili kaygı, kuşku, ön yargı veya şartlanmaları aşabilmek için, adına denetimli özerklik dediğimiz bu köprüden geçmemiz gerekiyor” dedi.
DİYARBAKIR, İSTANBUL VE ANTALYA’DA PİLOT UYGULAMA
GÜNGİAD Başkanı Hakan Akbal, denetimli özerkliğin Diyarbakır, İstanbul ve Antalya’da illerinde pilot uygulanabileceğini ifade ederek, “Denetimli özerklik ile Diyarbakır, İstanbul ve Antalya gibi kendine has politik, ekonomik, sosyolojik, kültürel ve etnik özellikleri olan bazı illerde, yaklaşık bir yıl sürecek bir pilot uygulama öneriyoruz. Bu uygulamanın, aynı zamanda sözünü ettiğimiz bölünme kaygılarını dikkate alan bir denetim sürecini de içermesi gerekmektedir” diye konuştu.
14 Temmuz 2011’de Demokratik Toplum Kongresi tarafından özerklik ilan edilmesini hatırlatan Akbal, herhangi bir müzakere arayışı olmaksızın, tek yanlı ilan edilen demokratik özerkliğin işlerlik kazanamamasının nedenini, uzlaşma yerine, restleşme içeren yaklaşımda aramak gerektiğini dile getirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Özerklik gibi çok önemli bir konu, kendi içerisinde bir mantığa ve stratejiye sahip olmalıdır. Doğrudan siyasal bir süreç olarak gündeme getirilmesinden çok, Türkiye’nin daha pratik bir şekilde yönetilmesine olanak sağlayacak, idari, ekonomik, sosyal ve siyasal bir süreç olarak tasarlanmalıdır. Daha iyi, daha pratik, daha etkin ve daha verimli bir idari yapı oluşturması beklenen, özerklik kavramının çatışma konusu yapılması, bu işin özünden uzaklaşmamıza neden olacaktır. Türkiye’de, alternatif yönetim seçeneği olarak özerklik veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunun, uzun süredir tartışıldığını biliyoruz. Türkiye’nin bu konuda, kapılarının açık olması, mesafe almak açısından en önemli avantajımızdır. Ancak atılacak adımlar, karşılıklı olarak gerilimleri artıracak nitelikte olursa, şu anda açık olan kapıların yavaş yavaş kapanması kaçınılmaz olacaktır. Mesela, bölgedeki petrol ve enerji kaynaklarından pay alınması konusunun, gündeme getirilmesinde olduğu gibi. Doğal kaynaklardan pay almak konusundaki bir beyanın, yerel yönetimlerin işlevlendirilmesi konusunda, açık olan kapıların kapanmasına yol açacak riskler içerdiği açıktır. Gündeme getirdiğimiz denetimli özerklik meselesinin tam da bu noktada önem kazanacağını ve süreci kesintiye uğratacak riskleri elimine edeceğini öngörmekteyiz.”
“ÖZERKLİĞİ, MERKEZİ YÖNETİMİN ALTERNATİFİ VEYA KARŞITI OLARAK GÜNDEME GETİRDİĞİMİZ ANDA, ÇATIŞMAYI BAŞLATMIŞ OLURUZ”
Akbal, denetimli özerkliğin merkezi yönetime bir alternatif uygulama olarak görülmesini gerektiğini belirterek, “Yanlış anlamaları önlemek için, bir kez daha vurgulayarak diyoruz ki, denetim kesinlikle resmi bir süreç olarak ifade edilmemektedir. Denetim, vesayet anlamı da taşımamaktadır. Hatırlayacağınız gibi, konuşmamın başında denetim ile özerkliğin özüne uyulup uyulmadığı konusunda, toplumun vicdanında itibarı ve karşılığı olan sivil insanların yol gösterici olmasından söz etmiştim. Bu kılavuzluğun esas amacı, özerklik konusunun kendi ekseninde gelişmesini ve kendi mecrası dışına çıkmamasını sağlamaktır. Denetimli özerklik önerisinin diğer bir nedeni de Türkiye\'nin idari yapısının etkinlikten uzak ve verimsiz işleyişidir. Bu hantal mekanizma, en başta ekonomiyi etkilemektedir. Bu yapıyla ekonominin çarkları paslanmakta, ağırlaşmakta ve yavaş dönmektedir. Bir devletin yönetim biçimindeki değişiklikler her zaman sancılı olur. Hem adaptasyon süreci, hem de geçiş süreci yaşanır. Bu süreçteki en önemli husus, toplumun hazır hale getirilmesidir. Yıllarca devam eden çatışma ortamı, toplumun belleğine maalesef bölünme kaygısı yerleştirmiştir. Bu kaygılar neticesinde, ne kadar iyi niyetli olsa da, atılan her adım, bölünmeye giden bir süreç olarak algılanmaktadır. Kesinlikle ve kesinlikle, merkezi yönetim ve özerklik kavramlarını, karşıtlık üzerinden görmemek gerekiyor. Özerkliği, merkezi yönetimin alternatifi veya karşıtı olarak gündeme getirdiğimiz anda, çatışmayı başlatmış oluruz. Bu iki yönetme biçimi, bazı karşıtlıkları içermekle beraber, kendi içerisinde bir bütünlük de gösterir. Yani karşıtlıktan çok uyum söz konusudur. Biz de denetimli özerklik önerimizle, karşıtlığı değil, uyumu ön plana çıkarmayı hedefliyoruz” şeklinde konuştu.