Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi 35’inci İnsan Hakları oturumu Cenevre’de devam ediyor.
23 Haziran’a kadar sürecek toplantılarda dün açılış konuşmasını yapan BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hussein, “Türkiye’nin Güneydoğusu’nda yaşanan ciddi insan hakları ihlallerini soruşturma çabalarının sürekli reddedildiğini” söylemişti.
Toplantının gündeminde bugün ise Kuzey Kürdistan kentlerinde 2015 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve yıkım ile Türkiye’de OHAL’le artan insan hakları ihlalleri vardı.
BM özel raportörlerinden Annalisa Ciampi ve Koumbou Boly Barry tarafından bu konuda kaleme alınan rapor paylaşıldı.
“Toplanma ve örgütlenme hakkı tehlike altında”
Türkiye’de toplanma ve örgütlenme hakkının büyük bir tehlike altında olduğunun ifade edildiği raporda, “İnsan hakları savunucuları, siyasiler, yasal bir şekilde hakları için sokağa çıkan insanlar büyük bir baskı ile karşı karşıya” ifadeleri yer aldı.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’de ‘terörle mücadele” adı altında birçok özgürlüklerin kısıtlandığının dile getirildiği raporda, şu ifadelere yer verildi:
Ülkede kritik anlamda görev yapan çok sayıda basın yayın organın kapatıldı. Çok sayıda gazeteci, akademisyen, sivil toplum kuruluşu ve insan hakları temsilcisi ya tutuklandı ya da işlerini yapamaz konuma getirildi. Bu konuya ilişkin ülkede görev yapan birçok sivil toplum kuruluşundan özel bilgiler alındı.
Türk devleti yetkililerine, insan hakları savunucularının, siyasilerin, barışçıl eylem için sesini duyurmak isteyenlerin haklarının korunması gerektiğini hatırlatıyor ve yetkilileri uluslararası yükümlülükleri dikkate almaya çağırıyoruz.
‘Sur’un etnik, sosyal ve kültürel yapısıyla oynanıyor’
Sokağa çıkma yasakları sırasında Kürt kentlerinde yaşanan yıkımın ve Sur’da yasak sonrası “kentsel dönüşüm” adı altında devreye konulan yıkımın da yer aldığı raporda “kentsel dönüşüm ve kamulaştırma projeleri ile bölgenin etnik, sosyal, kültürel ve demografik yapısı ile oynandığı” belirtildi.
Raporda şu ifadeler yer aldı:
2015 yılından bugüne kadar Kürt nüfusunun yoğun bir şekilde yaşadığı Sur başta olmak üzere birçok bölgede tarihi binaların ve yerleşim merkezlerinin tahrip edildiğine yönelik çok sayıda iddia geliyor. Söz konusu bölgelerde yapılan kentsel dönüşüm ve kamulaştırma projeleri ile bölgenin etnik, sosyal, kültürel ve demografik yapısı ile oynanıyor.