Üç gün boyunca cesetlere tutunarak sürüklendim

Dersim harekatı kararı Bakanlar Kurulu tarafından 79 Yıl önce 4 Mayıs 1937\'de alındı. 3 yıl süren harekatta resmi verilere göre 16 bin, tanık ve anlatımlara göre 70 bin insan öldü. 100 binlerce insan sürgün edildi.

03.05.2016, Sal - 09:34

Üç gün boyunca cesetlere tutunarak sürüklendim
Haberi Paylaş

79 yıl önce yaşanan bu trajedi Dersimlilerin hafızasında canlılığını koruyor. Katliamın o dönem çocuk olan tanık ve mağdurları şimdi 90\'lı yaşlarda. O günler hiç unutulmamış, adeta tekrar yaşanmışcasına anlatılıyor.

Yıkılmış köyler, toplu mezarlar, ağıtlar, ölümler… Dersim’de 1937-1938’e dair anlatımlar hep canlı. Kimisi dedesini, kimisi akrabalarının tümünü yitirdi. Her ezgide, her hikayede, her anlatımda 78 yıl önce yaşanan katliamdan alıntılar var. Katledilen erkekler, süngülenen kadınlar, öksüz kalan çocuklar… Dersim’in acı tarihi zamana yenilmedi. Yok olmadı. Unutulmadı. Hopik, Holvori kayalıkları, Laç Deresi ve Munzur katliamın yaşandığı yerlerin başında geliyor. Şu an hayatta olan her Dersimlinin hafızasında bu yerlere dair korkunç anlatımlar yer alıyor.

Dersim katliamına tanık olanlar ise o günleri hiçbir zaman unutmadı. Yaşadıkları ve yaşanılanları bir bir tüm detaylarına kadar anlatıyorlar.

\"\"Geldiler… Ordular Halinde Geldiler…

Yumoş Bakıray 1938’de 15 yaşındaydı. Bir çocuğun görmemesi gereken olaylara tanık olan Yumoş Bakıray şu anda 94 yaşında. Kararın alınmasından bir yıl sonra yani 78 yıl önce yaşanan acıyı bu gün yeniden yaşarcasına anlatıyor…

Yumoş Bakıray;\" Geldiler…. Üç gün üç gece geldiler. Ordular, Mazgirt köprüsünden, bizim köye, Robaik’e kadar her tarafta çadır kurdular. İnsanlara, ‘Bu dağın başında ne yapıyorsunuz. Gelin sizi güzel yerlere göndereceğiz. Toprak vereceğiz’ dediler. Köyden köye, mezradan mezraya gezdiler. Her tarafı ezberlediler.

“Önce Dersim Ağalarını Topladılar”

Dersim ağalarına haber salarak, bütün silahları topladılar. Kimsede bir bıçak dahi bırakmadılar. Herkes silahlarını teslim etti. Birkaç gün aradan geçti geçmedi, bu defa silah sahiplerini çağırdılar. Sizi güzel yerlere göndereceğiz, toprak vereceğiz dediler. İnsanları toplamaya başladılar. Yüzlerce kişiyi kalın zincirlerle bir birine bağladılar. Önüne kattılar, Xeç köyünün arkasındaki büyük beyaz dağa götürdüler. Orada onları ağır makinelilerle öldürdüler.

“Silah Sahiplerini Öldürdüler”

\"\"

Silah sahipleri ve ağalardan birkaç gün sonra bu defa köylerde kalan halkı muhtarlar aracılığı ile çağırdılar. Muhtarlar, ‘Bizi sürgüne göndereceklerini, toprak vereceklerini söylüyorlar’ dedi. Babam “Tamam, kapımızı kapatalım, anahtarları da götürün atın alay komutanın önüne. Bizi iyi yerlere göndersin” dedi. Annem biraz akıllıydı. Dedi ki “Yok. Sen delisin. Bak silah sahiplerini götürüp hepsini öldürdüler. Bizi mi öldürmeyecekler”. Anam gitmek istemeyince babam ikna oldu. Ben, anam, babam ve küçük kardeşim ormana kaçtık. Çünkü asker o zaman ormana giremiyordu.

“Kadınları Ve Erkekleri Ayırdılar”

Diğer köylüler gitti. Bize bir tepede bulunan meşelikte saklandık, izliyorduk. Kendi gözümle gördüm. Herkesi topladılar. Yüzlerce kişi bir aradaydı. Kadın ve erkekleri ayırdılar. Erkekleri güneşin altında düz bir yerde bekletiyorlardı. Karşılarında ağır makineli kurmuşlardı. Komutanlarının işaret vermesi ile taramaya başladılar. Silah sesi ve bağrışma sesleri göklere yükseliyordu. Dakikalarca süren taramadan sonra erkekler üst üste yığılmıştı.

“Kadınların İçine Askerleri Saldılar”

Sonra sıra kadınlara geldi. Kadınlara ateş açmadılar. Orda olan ne kadar asker varsa, o askerlerin hepsini kadınların içine saldılar. Askerler kadınları tecavüzle, süngülerle parçalayarak öldürdü. Kadınların çığlığı her tarafı sarmıştı. Tam bir katliam yaşanıyordu. Saatler sonra sadece askerler ayaktaydı. Kadınlar yerde cansız yatıyordu.

“Direnen Kadını Ağaca Bağladılar…”

\"\"

Bir tane kadın hiç unutmam. O güçlüydü, direnmişti. Askerler en son onu çıkardılar aradan. Bir ağaca bağladılar. Bacaklarına ip bağlayıp ayıracak şekilde ağaca başladılar. O kadına tecavüz ede ede öldürdüler. Asker çekildikten sonra gittik oraya. Kendi gözümle gördüm. Kadının içi dışarıya çıkmıştı. İç organları parçalanarak dışarıya çıkmıştı. Gözlerimin önünden hiçbir zaman bu görüntü gitmedi. Hala aklımda.

“Aynı Saatte Her Yerden Dumanlar Yükseldi”

Herkesi aynı anda öldürdüler. Dersim, Kutu deresi, Demirkapı (Heç), Hozat, Nazmiye her tarafta aynı anda dumanlar yükseldi. Bir saatte topladılar. Aynı saatte taradılar. Aynı saatte köyleri yaktılar. Diğer yerler kaçmasın diye köy yakmaları aynı anda yapıldı.

“400 Kişiyi Değirmene Kapatıp Öldürdüler”

Dinar deresinde, Munzur’un yanında büyük bir değirmen vardı. Altından da Munzur geçiyordu. Turşmek’ten 400 kişiyi alıp götürüp o değirmene yerleştirdiler. Kapıya ağır makineliyi kurdular. Hepsini değirmende katledip, teker teker Munzur’a attılar. Cesetlerin atıldığı kenarda çalı çırpı vardı. Hepsi orada çalıların arasına yığılmıştı. O çalı çırpı içine yığılan cesetlerin üzerine kum taş attılar. Baraj gelmeden, hepsinin kemikleri o çalı çırpının içinde çıkıyordu. Taşların altına kemikleri çıkıyordu.

“Af Gelince Süngü İle Öldürdüler”

Biz ise ormanda kaldık. Bizim gibi başka ailelerde ormandaydı. Böyle köy olmayan, az evlerin olduğu yerleri yakmamışlardı. Gündüz ormanda saklanıyorduk, akşam gelip evlerden un alıp tekrar ormana kaçıyorduk.

Birkaç ay öyle ormanda kalıktan sonra af geldi. O zaman dağda, ormanda olanların gelip teslim olmaları istendi. Turşmekte 5 kişi gelip teslim oldu. Af olduğu için silah sıkmadılar. 5 kişiyi bir birine bağladılar, ormanın içine götürüp süngü ile ölürdüler.

“Birbirimiz İle Konuşamıyorduk”

Ben annem, babam ve kardeşim Çiçekli köyü tarafına gittik. Bir akrabamız vardı orda. Onun yanına gittik. 2 keçi verdi bize. Yer verdi bize. Orda yaşamaya başladık. Asker geldi birkaç evi boşlatıp karakol yaptı. İki evi birleştirip okul yaptılar. Herkese Zazaca’yı yasakladılar. Akşam olunca, asker köyün içinde dolaşıyordu. Kapıları dinleyip kimin Zazaca konuşup konuşmadığını tespit etmeye çalışıyordu. Kimse Türkçe bilmiyordu. Evde herkes erkenden yorganları başına çekiyordu, konuşmadan uyuyordu. Evde bir birimizle bile günlerce konuşmadan kalıyorduk. Etrafta asker olmadığından emin olunca kısık sesle konuşuyorduk. Ta ki okulda çocuklar Türkçe öğrenene kadar.

“Cenazelerimiz Baraj Altında Kaldı”

94 yaşındaki Yumoş Bakıray, ilerlemiş yaşına rağmen hafızası cap canlı. Yıllar önce yaşanan katliamı gözyaşları ile anlattı, karşıdaki dağları, tepeleri ve barajı göstererek orada öldürülenlerin sahipsiz kalan mezarları gösteri. “Bu ovalar, dereler hepsi mezar dolu. Karşıda Hüseyin ve Mehmet efendiyi öldürdüler. Mehmet efendi hocaydı. O zaman cenazeleri kaldırıyordu. Af geldi, Mehmet Efeni ve Hüseyin gelip teslim oldu. Gece alıp götürüp, o çalıların içine süngüler ile öldürdüler. Az toprak atılmış üzerlerine. Onların kemikleri o tepede.

“Kürt Askerleri De Öldürdüler”

Birde derenin içinde olan cenazeler var. Bir mezar, asker olan Harputlu Mehmet’in. Kürt askeri de öldürüp oraya gömdüler. Yakın zamana kadar gidiyorduk, görüyorduk. Kimse bilmiyordu. Sonra baraj suyu yükseldi. Tüm kemikler su altında kaldı\".

Hüseyin Gül Vücudundaki Yaralarla Kurtuldu

\"\"

92 yaşındaki Hüseyin Gül, 1937’de 13 yaşındaydı. Hopik köyünde onu da akrabaları ile birlikte alıp götürülmüş. Vücudundaki süngü yaraları ile şans eseri sağ kurtulmuş.

Hüseyin Gül, 1938’de yaşananları hiç unutmamış en ufak detayına kadar anlatmaya başlıyor; \"1938’de 13 yaşındaydım. Hopik köyünde bizi topladılar, bizi Harçik orman dersine, çayın öteki tarafına Batman köyüne götürüler. Bizi bir birimize bağladılar. Otomatiği kurdular arkamızda. Bizi vurdular. Ben bayılmışım. Üzerime cesetler yığılmıştı. Ölü numarası yaparak, Gözlerimi Kapattım.

“Cesetlerin Altına Saklandım, Asker Beni Uçurumdan Aşağı Attı”

\"\"

O sırada askerler cesetlere süngü saplayıp kontrol ediyordu. Ben cesetlerin altınaydım. Süngü koluma isabet etti. Kolumu yardı geçti. Asker canlı olduğumu fark etti. O sırada biri bacağımdan tuttu, beni uçurumdan aşağı, alttan geçen Munzur’a attı.

Suya düşmedim, yarmanın yamacında bulunan ağaç köklerine arasına düştüm. Uçurumdaki dallara tutundum. O sırada asker cesetleri atıyordu suya. Baktım bir asker beni gördü. Ateş açmaya başladı. Ağzımı elimle kapattım, kendimi suya attım. Ayağım yere değdi. Kendimi yukarı fırlattım. Su beni sürükledi.

“Suda Cesetlere Tutundum, 3 Gün Tutunduğum Cesetle Sürüklendim”

Suya atılan cesetlere tutunum. Cesetlerle birlikte sürüklendim. Munzur suyu kıp kırmızıydı. Sanki kan akıyordu. 3 gün, 3 gece suyun içinde kaldım. Ağzıma sudan başka bir şey değmedi. Kolumdan ve vücudumu sıyıran kurşun yaralarından dolayı kan kaybediyordum. Halsiz düştüm. Cesetle birlikte epey sürüklendim. Bir yerde ayaklarımın taşa değdiğini hissedince çırpındım sudan çıktım. Ormana kaçtım. Yabani ot yiyerek karnımı durmaya çalıştım.

“Korkudan Kimse Beni Kabul Etmiyordu”

Yaralarım ağır değildi, ama iyileşmiyordu. Ağzımdaki yara kurtlandı. Elimle kurtlarımı temizliyordum. Sonra evleri yakılmayan birisinin yanına gittim. Yaralarımı temizledi, sardı ama yanında kalmama izin vermedi. Çünkü katliamdan sağ kurtulan birine baktıklarını görselerdi onu da öldürürlerdi. Bende gece gizliden gelip yemek alıyordum oradan, sonra tekrar ormana gidip saklanıyordum.

Kimsem sağ kalmadığı için gidecek yerimde yok. Öyle aylarca dilencilik yaptım. Sonra durumu iyi olan birinin yanına gittim çobanlık yapmaya başladım. Tam 10 yıl orada karın tokluğuna çobanlık yaptım. Öyle hayatta kaldım.

O Acıyı Her Gün Yaşıyorum

Ben size ne anlatayım… Allah bizim yaşadığımızı kimseye yaşatmasın. Kimse bizim çektiğimiz acıyı çekmesin. Yaşadıklarımı hiç unutmuyorum. Artık sadece katliam döneminde yaşadıklarım aklıma geliyor. Her gün acı çekiyorum. Bu yaş artık bana yeter. Ölsem de kurtulsam bu acıdan\".

Bahar Kılıçgedik / Haberdar
Bu haber toplam: 14923 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:05:47
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x