Eli Ewni ile söyleşi -1

Güney Kurdistan siyasetinin önde gelen simalarından Eli Ewni ile Kurdistan\'ın son dönem gelişmeleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

06.02.2017, Pts - 15:06 [ Güncellenme: 06.02.2017, Pts - 20:33 ]

Eli Ewni ile söyleşi -1
Haberi Paylaş

Kuzey Kurdistan kamuoyunun, Kuzey\'e yönelik eleştirileri ile yakından tanıdığı Eli Ewni, PKK\'nin mevcut şartlarda son derece hatalı siyasetlerle Kurdistan davasına zararlar verdiğini, Güney\'deki varlığının ise Kurdistan Bölgesi\'ni zorladığını dile getirdi.

Kurdistan halkının sorununun sosyalizm veya dindarlık olmadığını, Kurdistan\'ın coğrafik sınırlarının belirlenmesi ve devletleşme olduğunu ısrarla dile getiren Eli Ewni, PKK\'nin Kandil\'deki yöneticilerinin dünyayı anlamaktan ve tanımlamaktan uzak olduğunu ve algılarını güncellemeleri gerektiğini vurguladı.

Nerina Azad: Kurdistan kamuoyu sizi yakından tanıyor. Buna mukabil hakkınızda fazla bilgi sahibi olmayan bir çok insanımız da mevcut. Bize siyasetçi Eli Ewni ile ilgili kısa bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Elî Ewnî: Çok teşekkür ederim. Ben Kurdistan Peşmergesiyim! Bir müddettir Kurdistan Demokrat Parti’nin (PDK) başkanlık komitesi üyesiyim. Ezidilerin kutsal mekanlarının bulunduğu Laleş’in sorumlusuyum.

Ailemiz fakir ama köklü bir ailedir. Buna rağmen her zaman devrimci bir ruhla Kurdistan savaş cephelerinde, Kurdistan halkının yanıbaşında yerlerini aldılar. Ailemiz, atalarımızın ve babalarımızın döneminde, Osmanlılardan günümüze asla Kurdistan’ı işgal eden devletlerin safında yer almadılar.

Babalarımız ve dedelerimiz bizlere, ailemizin yoksul bir Kurdistan ailesi olarak Şeyh Abdurrahman Garisî’nin, Xoybun’un, Mustafa Barzani’nin önderlik ettiği tüm isyanlarda onurlu bir şekilde yerlerini aldıklarını anlatırlardı.

1975 yılında İran Şahı ile Saddam Hüseyin arasında Cezayir’de imzalanan ihanet anlaşması ile yenilgiye uğrayan Eylül Devrimi’nin ardından ailemiz İran’a sığındı. 1975 ile 1991 yılları arasında 16 yıl boyunca İran’da kaldık. Daha sonra tekrar Güney Kurdistan’a dönerek Baas işgalci rejimine karşı isyana katıldık ve onları kovduk. O günden bu güne burada faaliyet ve çalışmalarımızı yürütüyoruz.

Eğitim olarak, liseye kadar olan tüm eğitimimi İran’da aldım. Üniversite ve ardından masterımı ise Kürt edebiyatı üzerine Güney Kurdistan’ın Selahaddin Üniversitesinde bitirdim.

Evli ve 5 çocuk babasıyım.

“Her 4 parçadaki Kurdistan halkının kaderi birbiriyle bağlantılıdır. Kuzeyde olumlu veya olumsuz bir gelişme olduğunda bu bize de yansır.”

Nerina Azad: Kamuoyunun malumu olduğu üzere Kuzey Kurdistan ile ilgili oldukça ilgili ve bilgilisiniz. Gelişmeleri yakından takip ediyor, Kuzey siyaseti, bilhassa PKK’nin mücadele ve siyaseti üzerine eleştirilerde bulunuyorsunuz. Kuzey’e, bilhassa Kuzey’in siyaseti ve PKK’ye yönelik bu ilginizin ve geniş bilgilenme ihtiyacınızın sebebi nedir?

Elî Ewnî: Şu bir hakikattir ki, her 4 parçadaki Kurdistan halkının kaderi birbiriyle bağlantılıdır. Nerede bir gelişme yaşanırsa, bu diğer tarafların da gelişimine destek sunar. Ben inanıyorum ki son dönemdeki gelişme ve açılımlar Doğu Kurdistan’da, Kuzey Kurdistan’da hatta Batı Kurdistan’da da yansımasını buldu ve talepler karşısında yönetimler kimliklerini ellerinden aldıkları Kürtlerin kimliklerini tanımaya hazır olduklarını tartışmaya başladılar.

Suriye’deki Kürtler Suriye’deki farklı oluşumlardan biridir. Bugünlerde, Güney Kurdistan’da verilen mücadele sonrasında elde edilen ve uluslararası toplum tarafından da resmi olarak tanınan federal bölge statükosu ve bunun yasal olarak Irak anayasasında yer alması Batı Kurdistan Kürtlerini de etkiledi.

Güney Kurdistan’da elde edilen statü, bir yandan Kurdistan’ı işgal eden diğer her 3 devleti de egemenlikleri altında bulunan Kürtler ile ilgili değişiklikler yapmaya itti. Kuzeyde olumlu bir hareket geliştiğinde bizi etkiliyor, aynı şekilde olumsuz bir hareket geliştiğinde bu da bizi etkiliyor. Bu nedenle, sadece Kuzey değil, Batı ve Doğu Kurdistan’da bulunan her Kürdün “Kurdistan vatandaşlığı benim hakkımdır” diyerek haklarını elde edebilmesi gerekiyor. Olumlu bir gelişme yaşandığında iyi şeyler yapılıyor demem kadar, hatalar yaşandığında bu hataları dile getirmem de aynı oranda doğaldır. Düşmanca değil, dostça ve dürüst bir şekilde düşüncelerimi ifade etmek benim hakkımdır.

Biz hiç bir zaman Kuzey’e müdahalede bulunmadık. Sadece burası yanlış, burası doğrudur diyoruz. PKK’den şikayetimiz, kesinlikle sadece PKK’nin Güney Kurdistan’daki varlığının sonuçlarıyla ilgilidir. Çünkü onlar kendilerini her şeyden sorumlu addediyor ve Güney’in kaderiyle ilgili kararlar veriyorlar. Sanki Güney’in sahibi onlar, biz çocukmuşuz gibi davranıyorlar! Biz çıkarlarımızı savunamıyoruz, sadece onlar Kürt halkının haklarını biliyorlarmış gibi hareket ediyorlar. Kardeş değiller, sahip gibi davranıyorlar, bizi de köle olarak görüyorlar. Bizi küçümsüyorlar. Kardeşliği kabul ederiz. Ancak onlar bizi kardeş olarak görmüyorlar. Bizi daha alt seviyede değerlendiriyorlar.

Biz Kurdistan halkı için Ulus-Devlet hakkı bir utanç değildir diyoruz! Fakat onlar halkların kardeşliğini yüceltirken, bizim demokrasimizi yerin dibine geçiriyorlar. Biz de diyoruz ki “Siz ulus-devlet utanç kaynağıdır diyorsunuz! Şayet dediğiniz gibi ulus-devlet utanılacak bir olgu ise önce Türkler, Ruslar, İngilizler, Fransızlar, Suudiler, Çinler ulus-devletlerini fesh etsinler, ardından bizim için de ulus-devlet utanç kaynağı olsun!

Halihazırda dünya biz Kürtlere bir ulus-devlet borçlu. Kurdistan halkı, dünyanın diğer tüm milletleri gibi, kendi devletlerine sahip olmalılar. Kürtlerin devletsizliği, insanlık için çok büyük bir utanç kaynağıdır.

Nerina Azad: PKK her zaman, Güney Kurdistan’ın bağımsızlık uğruna Kurdistan’ın diğer üç parçasını sömürdüğünü, Türklerin “Güney Kurdistan’ın bağımsızlık ilan etmesi halinde onları tanıyacağını”, Güney’in tanınması halinde diğer parçaların boğulacağını ve önlerinin kesileceğini iddia ediyor. Bu konu ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Elî Ewnî: Biz, Güney Kurdistan’lılar olarak vatanımız Kurdistan’ın 4 parçaya bölündüğü ve bizim bir devlet sahibi olma hakkımızın bulunduğuna inanıyor ve kanaat getiriyoruz. Bununla birlikte biz “Ya her şey, ya da hiç bir şey, sıfır” siyasetini gütmüyoruz.

Bizler çalışmalarımızı aşama aşama geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Şimdi Güney Kurdistan için çok büyük bir fırsat önümüzde duruyor. Devletimizi ilan edebiliriz! Bununla birlikte diğer parçadaki halkımızın mücadelesi de kesintiye uğramadan sürecektir. Tüm Kürtlerin, her bir parçadakilerin devlet ilan etme hakkı mevcuttur. Kuzey Kurdistan’daki halkımızın bağımsızlık talebinde bulunması en doğal hakkıdır. Ancak, bunu yaparken şartların menfaatlerine uygun olmaması, uluslararası toplumun kendilerine destek sunmaması, siyasal şartların uygun olmaması halinde bağımsızlıktan daha düşük bir seviye, örneğin Türkler, Farslar, Araplar veya Suriye halklarıyla otonomi, federalizm veya konfederalizm gibi seçenekler değerlendirilebilir ve yaşamın önünün açılması sağlanabilir. Güney Kurdistan’ın devlet hakkı hiç bir zaman diğer parçaların sömürge ve ezilme statüsünden çıkacakları anlamına da gelmez.

Şahsi düşünceme göre, Kurdistan bir sömürgedir ve Kurdistan’ı işgal eden devletler de sömürgecidirler. Bu tarif ve tespitimin sömürge biliminin çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilmemesi benim sorunum değil, onların sorunudur. Biz ezilen bir ulusuz. Vatanımız işgal edilmiş, halkımızın iradesi gasp edilmiştir. Verdiğimiz mücadele özgürlük mücadelesidir, egemenlik altından kurtulma mücadelesidir.

Kurdistan halkı Cemil Bayık’tan çok daha ilericidir

Nerina Azad: 2016 yılında Türk Devleti PKK ile HDP üzerine çok sert bir şekilde yöneldi. Bu yönelimin ardından bilhassa Kuzey siyasetinde derin bir boşluk oluştu. Kuzey Kürtlerinin bir bölümünün Kurdistan Demokrat Parti’sinden (PDK) Kuzey Kurdistan siyasetindeki mevcut boşluğu doldurma çağrısı var. Bununla birlikte HDP dışında kendilerini PDK’ye yakın gören siyasetçi ve partilerin de büyük bir yetersizlik içinde olduklarını düşünüyorlar. Kuzey’de daha güçlü bir alternatif siyaset için çalışmalarınız var mı?

Elî Ewnî: Teşekkür ederim. Doğrusu Güney Kurdistan, bilhassa Başkan Barzani Kuzey Kurdistan halkına yardım konusunda ellerinden geleni yapmaktalar. Türk devleti ile Kuzey’deki en önemli Kürt gücü olan ve etkisi apaçık görülen PKK’yi çözüme teşvik etmek ve her iki tarafı da ikna etmek için gayret göstermekteler. Başkan Mesud Barzani’nin her iki tarafı da ikna etmek için sergilediği çabalar gerek Abdullah Öcalan’ın mesajları ve gerekse Erdoğan’ın mesajlarında açık bir şekilde belirtilmektedir.

Defalarca özel olarak Kandil’den HDP’nin legal siyasetçilerini özgür bırakmaları çağrısında bulundu. Onlardan siyasetçilerin siyaset yapmaları, faaliyetlerini gerçekleştirmelerine izin vermeleri, onların önlerini açmalarını istedik. Ancak onlar bizim bu önerilerimizi değerlendirmediler. Maalesef Kandil HDP’nin faaliyet yürütmesine engel oldu, Kandil’dekiler de ne yaptıklarını bilmiyorlar. Uzun zamandır dağdalar. Bilgilerini güncellemiyorlar. Gerçekte, artık yeni değiller.

1950’li yıllarda İran solu Ehwaz, Xoristan, Güney İran’da solcu eylemsellik içindeydiler. O zamanlar İran halkı son derece yoksul ve açtı. Xurma tohumunu öğüterek ekmek yapıyor ve onu yiyorlardı. İran devleti onları yenilgiye uğratınca kaçıp Çin’e sığındılar. Yaklaşık 20 yıl orada kaldılar ve tüm teorilerini halka nasıl ekmek yapacakları ve bunu nasıl geliştirecekleri üzerine yaptılar. Döndükleri zaman dünya değişmiş, hurma tohumu kalmamış, buğday unu ile ekmek yapılmaya başlanmış, bisküvit ve kek üretilmeye başlanmış. Ancak onlar beyin olarak hala Çin’de kaldıklarından İran’da halkın hala arpa ile beslendiklerini düşünüyor, undan bihaber yaşıyorlardı.

Şimdi Kandil’deki kardeşlerimizin yaklaşımı da tamamen bu durumla paralel seyretmektedir. Bir çok insan onları isimleri, konuşmaları ve okumaları ile takip ediyor. Ancak Kurdistan halkı Cemil Bayık’tan, Duran Kalkan’dan ve orada kaybolmuş gruptan çok daha ilericidir. Onlar bütün dünya hakkında karar verecek yeterlilikte olduklarını düşünüyorlar. Onlara göre hala Sovyetlerin lideri Gorbaçov’dur. Gorbaçov’un, Boris Yeltsin’in, Medyedov’un gittiğini, büyük değişimlerin yaşandığını ve Sovyetler’in 16 ayrı devlete bölündüğünü bilmiyorlar.

Onlar hala halkımız için sosyalizmden bahsediyorlar. Oysa ki Kürtlerin sorunu komünizm, solculuk, proleterya değil. Kürtlerin sorunu dindarlık ta değil. Kürtlerin sorunu müslüman olma, müslüman olmama, şiilik, sünnilik, alevilik değil. Kürtlerin sorunu demokrasi sorunu da değil. Kürtlerin sorunu Kurdistan’ın coğrafik sınırlarının belirlenmesi sorunudur. Kurdistan halkının bu topraklar üzerindeki egemenliğinin tesis edilmesi sorunudur. Bağımsız Kurdistan ve devletleşme sorunudur.

PKK, hatalı siyaset anlayışıyla, avuçlarının içindeki tarihi fırsatı heba etti. Çok önceleri PKK,sadece bir çağrısıyla Diyarbakır’da, Van’da, hatta İstanbul’da her tarafta milyonlarca insanı bir meydana toplayabilir ve yürüyüşler düzenleyebilirdi. 81 vekil ile Parlamentoda temsil hakkı kazandılar ki bu sivil siyaset alanında bugüne kadar elde edilmiş en büyük kazanımdı. Ancak bu kazanım, hatalı siyaset anlayışıyla heba edildi. Parlamento üyeleri ve eşbaşkanları, belediye başkanları, PKK’nin Kuzeyli siyasetçi dostları Türk devleti tarafından tutuklanınca PKK, Batman gibi bir Kürt şehrinde 100 kişi bir araya getirip bir gösteri düzenleyemez hale geldi. Çünkü artık halk onların siyasetçi olmadıklarını öğrendi. Maalesef bunlar artık programı ve hedefi dahi olmayan bir grup haline geldiler.

Eğer bağımsızlık istemiyorsan söyler misin sen ne istiyorsun? Çöpçülük mü istiyorsun? Zaten sen Türklerin çöpçüsü durumundasın. Sen nesin? Yani bağımsızlık istemiyorsan millet sana “Eğer bağımsızlık istemiyorsan sen benim oğlumu niçin ölüme gönderiyorsun?” diye sormaz mı? Dökülen bunca kanın hesabını bu halka nasıl vereceksin?

Eğer mesele yetki ve bakanlıklar olsaydı, Osmanlı devrinde de bakan ve sadrazam Kürtler vardı. Atatürk’ün zamanında ise zaten Atatürk’ün danışmanlarının bir çoğu Kürtlerden oluşmaktaydı. Türklerin faşistleri Kürtlerdi, teorisyenleri de. Ardından kurulan hükümetlerde başbakan ve bakanlar ile cumhurbaşkanı da Kürtlerden oluşmuştu. Sorun devletin yetkililerinin Kürt olup olmamaları değil, sorun Kürtlerin varlığı ve kimliğinin hangi aşamada olduğudur! Hükümetteki Kürt bakanların gözleri önünde vatanımız talan ediliyor, halkımız tutuklanıyor, işkencelere ve zulümlere uğratılıyor. Bu manzara karşısında bakanlarımız Türk devletinin karşısında itirazda dahi bulunmuyorlar.

Gerek kralın öncesinde ve sonrasında ve gerekse Saddam döneminde oluşturulan Irak hükümetlerinde Kürtler bulunmaktaydılar. Bugün de Irak devletinin cumhurbaşkanı Kürt, maliye bakanı kürt, dışişleri bakanı kürt, genelkurmay başkanı kürttür. Buna rağmen onların gözleri önünde üzerimize asker gönderdiler, bütçemizi kestiler, gaz ve petrol kanunu projesini tasfiye ettiler, 140. Maddeyi uygulamadılar.

Bizim sorunumuz devlette kaç yetkilimizin bulunduğu değildir. Sorunumuz Kurdistan’ın coğrafik sınırlarının nerelere uzandığı, Kurdistan topraklarının nerede bulunduğu ve bu toprakların sahibinin kim olduğudur? Artık halk PKK’nin hatalı siyasetinin farkına varmış ve PKK’yi dinlemiyor. Şimdi PKK ağacının yapraklarının dökülme mevsimidir. PKK artık yavaş yavaş çıplak kalıyor ve halk ta bu gerçeği gözlemliyor. Onların doğruları ve hakikatleri budur.

Şimdi alternatif bir siyasi güç ortaya çıkarmak için önümüzde bir fırsat bulunmaktadır ve ben bu gücün KDP olmasını ümit ediyorum. Bunun nedeni, KDP’nin de Güney Kurdistan’daki Kurdistan Demokrat Parti gibi bağımsızlıkçı bir çizgiye sahip olmasıdır. Kadrolarını biliyoruz, karakterlerini görüyoruz. Maalesef, örgütlenme alanında Kuzey Kurdistan halkımızın çok ciddi sorunlarının olduğunun da farkındayız. Örgütlenmeye ihtiyaçları var, kendi öz dinamiklerine dönmeye ve PKK dışındaki diğer güçlerin aralarındaki küçük çelişkileri bir tarafa bırakmaya ihtiyaçları var. Bunların yerine yüzyüze konuşmayı, örgütlenmeyi ve kendimizi hazırlamayı tercih etmeliyiz.

Ola ki bir güç olmayı başarırsan, Türk devleti de, bütün dünya da, halk ta seni muhatap olarak görmek zorunluluğu hisseder. Yani böylesi bir durumda halk seni öncü bir kurum olarak meydanlarda kabul edebilir.

Benim Kuzeyli siyasetçilerden bir şikayetim var. Bizden hem PKK, hem de Türk devleti rol oynama talebinde bulunmuştu, biz de üzerimize düşeni yaptık. Bu talep her iki taraftan da gelmişti. Şimdi de PKK, mevcut savaş dönemini aşmak için bir rol oynamamızı istiyor. Biz yine de Türk tarafında üzerimize düşeni yapmaya hazırız, ancak sen canın istediğinde savaşıyor, canın istediğinde ateşkes ve barış istiyorsun ve her seferinde de karşı tarafın bunu kabullenmesini bekliyorsun. Hayır böyle olmaz!

Mustafa Barzani’nin 1963 Eylül Devrimi’deki bir hadisesini hatırlıyorum. Doğu Kurdistan’ın Rewanduz kentini görüp görmediğinizi bilmiyorum. Şehir bir ovadadır ve çevresi yüksek dağlarla çevrilidir. Şehrin çevresindeki tüm kırsal Peşmerge güçlerinin elindeyken, şehir devletin kontrolündeydi.

Bir gün, askeri sorumlumuz geldi ve “Sayın Barzani, kabul ederseniz Rewanduz şehrini ele geçirebiliriz.“ teklifinde bulundu.

Başkan Barzani onlara baktı ve “Aklınız başınızda mı? Ne dediğinizin farkında mısınız?” diye sordu.

Komutan, “Evet. Eğer biz şehri ele geçirirsek, bu başarı Ortadoğu’da ve dünyada büyük yankı yapar. Bir şehrin devrimcilerin eline geçtiği bütün dünyaya yayılır.” dedi.

Komutanı dinleyen Barzani buna mukabil olarak şöyle konuştu:

Ben size şunu söyleyeyim. İran devleti vahşi ve barbar bir devlettir. Onlar için bir Peşmerge öldürmekle bir çocuk veya bir kadını öldürmek arasında hiç bir fark yoktur. Şehre girmemiz halinde bu onlara şehri yerle bir etmek için bahane verir. Bu şehir şu anda bize hizmet ediyor. Ekmeğimiz, silahımız, askerimiz, mesajlarımız... Şehir istediğimiz an zaten avuçlarımızın arasındayken, niçin halkın evini başına yıkmayı tercih edelim? Hem de şehirde sivil halkın yaşadığını, onların arasında çocuk ve kadın olduğunu hiç önemsemeyen bir hükümet varken.”

Aynı şeyi biz PKK’ye söyledik. “Savaşınızı Diyarbakır’ın Sur’una taşımayın, Yüksekova’ya, Silopi’ye, Nusaybin’e sokmayın. Şehirleri yerle bir ettiler.” Tüm bu tahribat gerçekleştikten sonra Duran Kalkan kalkıp, “Biz Türk devletinin bu kadar vahşi olabileceğini tahmin edemedik.” dedi. Elbette yapacaktı. Biz 50 yıl sonra Irak devletinin neler yapabileceğini bilirken, siz 50 yıl sonra bizim tecrübelerimizden neden faydalanmadınız?

Güney Kurdistan’ın Akre şehri 1967 yılında yaklaşık 20 gün bomboş kaldı. Ne devlet, ne de halk vardı şehirde. Buna rağmen Peşmerge Akre şehrine girmedi. Çünkü Irak devleti şehri bombalamak, yerle bir etmek için Peşmerge’nin şehre girmesini istiyordu. Bu pusuya düşmedik.

Türk devleti, Türk devletidir. Bunu hiç bir zaman unutma. Devlet Türklerindir, senin değil! Sen bunları bahane ederek dünyayı yardıma çağırıyorsun. Buna mukabil devlet “Silahlı güçler şehre girdi ve ben de müdahale ettim” diyerek kendini savunuyor. Uluslararası toplum seni sahiplenmedi ve büyük bir felaket ortaya çıktı. Binlerce insan kurban edildi. Kurdistan zaten yoksul ve perişandı. Kuzey Kurdistanlı halkımız zaten yoksulluk, açlık, işsizlikle bilinirken, son darbe tamamiyle onları perişan etti. Yaklaşık 800 bin insan yerlerinden yurtlarını terkederek İstanbul ve Ankara gibi metropollere gittiler ve orada fuhuş batağına düştüler, hırsızlığa karıştılar ve çok daha kötü bir vaziyete ulaştılar.

ABD'den QSD'ye verilen zırhlı araçlarla ilgili açıklama ABD'den QSD'ye verilen zırhlı araçlarla ilgili açıklama
nerinaazad
Bu haber toplam: 17508 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:05:54:31
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x