Hüseyin Kaytan: Kaplanın Ağzına Çıplak Ellerle Saldırmak

Sabah 5:30’da uyandığımızda, hala geceydi. Uzaktan sessiz Dicle’nin nem, balık ve yosun karışımı kokusu geliyordu. Savaş giysilerimizi kuşandıktan sonra, ancak bir çay içmeye zamanımız vardı. Dicle’nin her zamanki yoğun sabah sisi içinden ilerleyerek, Batı yakasına geçtik.

23.01.2015, Cum - 08:15 [ Güncellenme: 24.01.2015, Cts - 11:30 ]

Hüseyin Kaytan: Kaplanın Ağzına Çıplak Ellerle Saldırmak
Haberi Paylaş
Gecenin nemi, Dicle’nin ejderha sisi, gökyüzünde kayıp olan yeni ay; Kürdistan’ın Gerger, Goran ve Miran aşiretlerinin ve Ezdi Kürtlerin mekanı olan Dicle’nin Batı yakası, ve Musul. Şimdi burdayım ve her yerdeymişim gibi hissediyorum.

20 Ocak öğleden sonra Erbil’den tek başıma çıktığım yolun ilk saati daha bitmeden, Xebat kasabasında, tam piyade techizatı ve bir telise sardığı battaniyesiyle yol kenarında bekleyen, yirmili yaşlarında bir peşmerge buldum. Adı Didar’dı, daha bebekken anne babasını kaybetmişti. “Halam büyüttü beni”, dedi. İki ağabeyini şehit vermişti geçen yıllarda, birini Irak ordusunda, birini Kürdistan ordusunda. Yeni evliydi, “halam evlendirdi beni”, dedi. Dört aylık bir bebeği vardı, “adını Muhammet koydum”, dedi. Eşi yalnızca bir kez aradı, güvenli bir ulaşım yolu bulduğundan emin olduğunda telefonu kapattı. Belli belirsiz bir utangaçlık, ama belirgin bir hoş sohbet isteğinin tertemiz yüzünde dalgalanmalara yol açtığı bu peşmerge, Zumar’a gidiyordu. Oysa benim menzilim Dicle’nin doğu kıyısıydı. Onu gece bastırırken vardığımız kontrol noktasında bıraktım, “Zumar’a araç bulamazsam burda uyur, sabah gelen araçlarla giderim, merak etme” dedi.

Buraya kendi inisiyatifimle gelmiştim. 20 Ocak sabahı aradığım peşmerge yüzbaşısı Cotyar, “şenlik var, haberin olsun” demişti. Gece vardığım peşmerge cephe karargahında, sakin, sessiz bir hazırlık vardı. Cephe komutanı General Aziz’in güvenlik birliği, bir jipin bagajında istiflenen cephaneden ihtiyaçları kadarını alıp paylaşıyorlardı. Herkes akşamdan tıraş oldu, sabah buna zamanları olmayacaktı. Onlar erkenden uyumaya çalışırken, gece yarısına doğru, nöbetçi ateşinin başına Genaral Aziz geldi. Soru sormaya kıyamadım, -sorsam da, sorumluluğun o yoğun yalnızlığında belki de cevap vermeyecekti.

Sabah 5:30’da uyandığımızda, hala geceydi. Uzaktan sessiz Dicle’nin nem, balık ve yosun karışımı kokusu geliyordu. Savaş giysilerimizi kuşandıktan sonra, ancak bir çay içmeye zamanımız vardı. Dicle’nin her zamanki yoğun sabah sisi içinden ilerleyerek, Batı yakasına geçtik. Yirmi dakika kadar batıya ilerledikten sonra, Zumar’a giden yoldan ayrılarak, Sehlic köyünden güneye, Eski Musul’a yöneldiğimizde, zırhlı araçların bizden önce ilerlemekte olduğunu gördük. Arazi Dicle kıyısı olduğu için, sık sık beliren yan kolları aşmak ve IŞİD’in uçurduğu köprülerin yanından geçici geçitler inşa etmek için, büyük çelik borular taşıyan mühendislik bölümü araçları, zırhlıları izliyordu.

Ana hedefin, Musul-Telafer bağlantısını sağlayan karayolunun, Musul-Telafer-Keska kavşağı olduğunu ancak çatışmalar başlayınca öğrenebildik.

General Weysi bu kez rahattı, onun bu rahatlığını önce bugünkü savaşın az yoğunluklu olacağına yordum; ancak saatler geçtikçe yanıldığımı anladım. Güney- Kuzey doğrultusundaki Musul-Duhok yolunun 30. kilometresinden başlayarak Batıya doğru yaklaşık 70 kilometrelik düz bir çizgi çizdiğinizde, 21 Ocak savaşının cephesini de çizmiş olursunuz. Bu cephenin güçleri iki komuta biçiminde örgütlenmişti; Doğu’daki güçlerin komutanı General Mensur Barzani, Batı güçleri komutanı General Aziz Weysi idi.

Üç gün süren ve büyük bir zaferle sonuçlanan 17 Aralık savaşında General Aziz, hem bütün savaş güçlerine komuta ediyor, hem de pratik olarak merkezdeki ana saldırı kolunun başında yer alıyordu. Bu kez, ilk hedef olan Eski Musul kasabasına saldıran ana kolun başında, General Behçet ve General İskender vardı. General Aziz ise, bütün gün ve gece boyunca tüm cephe hattında ileri hareket halinde bulunan peşmerge kollarını tek tek geziyor, kollar arasında koordinasyon sağlıyor, birbirlerini destekler duruma çekiyordu. Aynı komuta biçimini Doğu cephesinde General Mensur gerçekleştiriyordu.

Gün boyunca gittiğimiz her yerde peşmergelerin ifadelerine ve duruşlarına baktım. Neşe ve zafer kazanma tutkusundan başka çok az şey gördüm. Ülkesi siyasal ve ekonomik krizle boğuşan, geride aileleri geçim derdiyle nerdeyse umutsuzca cebelleşen peşmergeler, sanki bütün bu can sıkıcı işleri unutabilmek ve zafer duygusunda huzur bulmak için cephedeydiler. İşin aslı elbette daha köklü ve karmaşık: Dünyanın dikkat kesildiği bu büyük savaşta, Kürtler, savaş alanındaki peşmerge şahsında, ulus olma duygusunu, toprağını, insanını ve değerlerini koruma duygusunu artık tamamen gelenekselleştiriyor. Genç peşmerge Bilind şöyle diyor: “Beş çocuğum var, onlara anlatacak gurur hikayelerim olsun diye savaşıyorum. Ve bu hikayelerimi derledim şimdiden.” Bilind, IŞİD ile savaşın başından beri mevzilerde çarpışıyor. “Onbin mermi harcadım, her silahtan. Bunu kaydettirdim arkadaşlara, ileride hatırlasınlar. Çok düşman öldürdüm. Düşman mevzisinin dibinde düşen şehidimizi, gidip silahsız sırtladım, ruhunu değilse de, bedenini kurtardım. Kanı sırtımda kaldı günlerce. Bunlar benim hikayelerim.”

Elbette her peşmergenin bir hikayesi var, ve bütün peşmerge hikayeleri nihai bir zafere doğru gelişiyor. Savaş alanını, mevzileri dolaşan herkes bunu görebilir. Bu bir toprak savaşı, vatan savaşı, değerler savaşı. Bu bir bağımsızlık savaşı. Her adım, her çatışma bağımsızlık yolunda bir deneyim oluşturuyor; hem bağımsız bir kişiliğin gerektirdiği güven alt yapısını sağlıyor ve hem de ülkenin bağımsızlığı için gerekli askeri ve siyasal aşamaları gerçekleştiriyor.

21 Ocak savaşı boyunca, benim görebildiğim, müttefik uçakları iki kez IŞİD mevzilerini vurdu. Ancak gün boyu sık aralıklarla savaş alanı üzerinde uçtuklarını duyabiliyorduk. Müttefik hava gücünün belirgin bir rolü vardı. Benim bu aşamada düşündüğüm, teknik donanımla tamamlanacak, kendi hava gücüne sahip bir Kürt ordusunun, nasıl bir etkiye sahip olacağıydı. Böyle bir güç, şimdi olduğu gibi, sadece kendi toprağını ve yurttaşlarını değil, bütün dünya insanlığını savunacak bir güç olacaktır. Kürtlerin gelecekteki rolü de budur gibi görünüyor. İki dünya savaşı sonrasında, ana topraklarımızı parçalayarak, bölgenin zorlama ulus rejimlerinin acımasız egemenliğine bırakanların bu eylemlerinin, sonuçta IŞİD gibi insanlığın ve bütün hayatın acımasız düşmanlığına yol açtığını görmelerini sağlamak da, yine biz Kürtlere düşüyor. Kobane’de ve Batı Dicle cephesinde yaşanan tam da budur. Bunu savaş sahasında açıkça görebildim. Gerçekten de, boş inanç ve sapkın cinsellikle kışkırtılmış ve amansız bir silaha dönüştürülmüş IŞİD gibi bir güç karşısında dünya dehşete düşmüşken, Kürtlerin onlarla alay edercesine savaştıklarına hergün daha fazla tanık oldum. 21 Ocak günü kimi zırhlı, kimi donatılmış sivil araçlarla gerçekleştirilen 14 intihar saldırısının tümü karşılanmış ve araçlar imha edilmişti. Bu araçların büyük bölümü, peşmerge güçleri tarafından imha edilmiş ve zararsız hale getirilmişti. Öte yandan mevzi ve sokak savaşlarında IŞİD hiç bir aşamada tutunamamıştı. IŞİD telsizleri, gün boyunca kaçanların kurşuna dizileceği anonslarıyla çınlıyordu. Bu anonsların bazılarının fonunda, seri silah sesleri duyuluyordu. Peşmerge güçleri gün boyunca birkaç yaralı ve dört şehit vermişti. IŞİD’in savaş alanında 100’den fazla ölüsü kalmış, birçok esir alınmıştı.

Günbatımı yaklaşırken döndüğümüz ana saldırı kolunun, Eski Musul kasabasını kilometrelerce geçtiğini ve Musul-Telafer ana karayolunun Musul-Telafer-Keska kavşağına hakim bir yüksekliğe ulaştığını, tepelerin bitip ovanın başladığı bu aşamada, mevzilerini kapattığını gördük. Bu mevzilerin altındaki ana karayolu, peşmergenin uçaksavar ve top atışlarıyla tam denetime alınmıştı.

Karanlık bastığında, General Aziz bu kez ulaşılan son hatlardaki mevzileri denetlemek için yeni bir cephe turuna çıktığında, onu izleyen bizlerde ayakta duracak hal kalmamıştı. Bu kez yeniden Batıya doğru onu izledik. Cephe hattının en Batı ucuna ulaştığında, nerdeyse geceyarısıydı. Karargahına dönmek üzere aracına binmeden önce, savaş boyunca yoğunlaşmasını dağıtmamak için soramadığım bütün soruların cevabını gün boyunca gördüklerimden almıştım. Yine de, kritik bir zaferle aydınlanmış yüzünü araç ışıklarında gördüğüm komutana sordum: “General, bugün ne oldu?” Weysi’nin cevabı kısaydı: “Biz bugün kaplanın dişlerine çıplak ellerimizle saldırdık. Büyük risk aldık, ve kazandık. Bugün IŞİD’in sonunun başlangıcıydı.”

22 Ocak günü öğlen saatlerinde, Başkomutan Mesut Barzani, Dicle Cephe komutanı General Zaim Ali, Dicle’nin Doğusundaki peşmerge güçlerinin komutanı Mensur Barzani, ve Zerevani Peşmerge Kuvvetleri komutanı General Aziz Weysi ile diğer askeri yetkililer, savaş alanındaki geçici bir karargahta toplandı. Yaklaşık iki saat süren toplantı sona erdiğinde, ön hatlarda çatışmalar hala sürüyordu.

Hüseyin Kaytan

Nerina Azad
Bu haber toplam: 8692 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:59:21
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x