'Kürt Uluslaşmasının Handikapları' başlıklı yazı şöyle:
Farklı halk toplulukları, üzerinde yaşadıkları ortak yaşam alanları gereği, tarihsel süreçle birlikte, bir dizi ekonomik, sosyal, kültürel, tinsel, ortak değerler geliştirirler. Dil, inanç, gelenek görenek, örf adet, yeme içme, giyim kuşam v.b. uzayıp giden alt kimlik biçimlenmeleri gibi.
Toplumda ortak değerlerin giderek çoğalması sonucu, bütün bu kimlikleri bünyesinde barındıran bir üst kimlik oluşur. Bu üst kimlik biçimlenmesinde tarihsel gelişmeye ek olarak belirleyici, yada tayin edici başka faktörler de var.
Mesela halk toplulukları içinde sayısal fazlalığı, ekonomik ve kültürel gelişmişliği gereği dominant düzeyde olan halk topluluğu, kendisine göre daha geri düzeyde olan halk topluluklarını doğal seleksiyon, doğal asimile yoluyla dönüştürmesi gibi; etnik kimlik.
Uluslaşmanın etkin sembolü olan Ulus Devlet bu temeller üzerinde inşa edilmiştir. Bu şartların mevcut olmadığı ülkelerde oluşan Devletler (Türkiye gibi), askeri totaliter ve ırkçı olmak zorunda kalmıştır. Ulus devlete zemin olacak şartlar mevcut olmadığı için, önce Devlet, sonra Devlet eliyle ulus yaratılmaya çalışılmıştır.
Bu sebepten ötürü, Devlet başından itibaren ırkçı otoriter bir kast örgütü olarak biçimlenmiştir. Türk devlet tarihinin katliam ve soykırımlar tarihi olarak anılmasında bunun rolü büyüktür.
Ulus devletin oluşmasına kaynaklık eden şartların oluşmaması sonucu, Asya ve Afrika Kıtalarında uluslaşma ve ‘ulusal’ devletlerin doğumu 20. yüzyıla sarktı.
Kürtler de uluslaşma süreci 20. Yüzyıla sarkan halk topluluklarından. 19. yüzyılda uluslaşma fırsatını kaçıran, 20.yüzyılda bu gecikmenin farkına varamayan Kürtler, 21. Yüzyılda bu sorunun çözümü için uğraş veriyorlar.
Kürtlerde ulusal bilinç gelişmesi (Bağımsız Birleşik Kürdistan şiarı altında), 20. yüzyılın son çeyreği, 21. Yüzyılın ilk çeyreğine tekabül eder. Öncesi başkaldırılar ve isyanlar parçanın bütününü dahi kapsamıyor. Böyle olduğu için de her parçada ortaya çıkan özgürlük talepleri soykırıma varan (Zilan, Dersim) kanlı bastırmalarla boğdurulmuştur.
20. Yüzyıla, sınıf ideolojisi ve bu ideolojinin siyaseti damgasını vurdu. Kürt uluslaşması da ilk filizlerini bu anaforun içinde verdi. “Bağımsız Kürdistan,’’ “Birleşik Kürt ulusu’’ tarzı eğilimin temsilcileri işçi sınıfı ideolojisi ve partisiyle bu işin çözüleceği prensibinden hareket ediyordu. Bunun için bu akımın öncüleri “Partiya Karkeran Kurdistan’’ PKK (Kürdistan İşçi Partisi) kurmakla işe koyuldular.
Sınıf partisinin ulusu kurtarma şansı yoktur. Zira sınıf partisi ideolojiktir ve ulusun bir kesiminin çıkarlarını temsil eder. Oysa ulus homojen bir topluluk değildir. Ulusun ideolojisi yoktur, tıpkı halk gibi.
Ulus, tasada, kederde, sevinçte, kıvançta birlikte hareket eden heterojen bir topluluktur. Bu topluluğun tek ‘ideolojisi,’ topluluğu bir arada tutan Vatan, Kimlik, Kültür, Tarih, Gelenek Görenek, Örf Adet gibi daha birçok ortak değerler topluluğudur.
Siyasi partiler Ulusun bir parçası fakat ulus değil! Siyasi partiler ulusu meydana getiren halk katmanlarından birinin, yada menfaati çakışan bir kaçının temsil ederler.
Ulusun çıkarı, ismi üstünde olduğu gibi, ancak ulusal devletler tarafından temsil edilir. Demokratik Devletler, yada ulusal şartların oluştuğu koşullarda ortaya çıkan ulus devletler sınıf, katman, zümre, inanç, v.b. bir kesimin kurumu değildir. O, toplumu toplumsal farklılıklarıyla (zengin, fakir, dindar, dinsiz, ilerici, gerici), temsil eden bütün toplumun üst kurumudur.
Devleti olmayan toplumlarda bu sorun, bütün toplumun temsil iradesini kendisinde toplayan Kongre, Konsey, Meclis v.b. siyasi üst kurumla çözülür. Hindistan, İsrail, Filistin, Güney Afrika ve diğerleri bu yöntemle toplumu bütünleştirebilmişlerdir. Filistin bu kurumlaşma sayesinde, BM’de devleti olmayan halk grubu temsil hakkını alabilmiştir.
Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, sömürge statüsünde dahi olmaması, sınırların yarattığı ruhi yabancılaşma, uluslararası güçlerin kuşatması, v.b. hepsi Kürt ulusallığının önündeki büyük engellerdir. Bu amasız ve fakatsız böyle! Bütün olumsuzluklarına rağmen bundan da daha büyük engel, tek tek parça Kürtlerinin dahi kendi aralarında ortak iradeyi sembolize edecek bir yapıya kavuşamamalarıdır.
Bugüne kadar ‘’Ulusal’’ kurum adına ortaya çıkan kurumlar mevcut siyasi partilerin ideolojik ve siyasi ekseninde ortaya çıkan kurumlar. Her parti kendi ulusal kurumunu Kürdistan’ın temsilcisi olarak görüyor. Ulusal birlik çağrıları bu temelde yapılıyor. Toplum, ortaya çıkan kurumları ortak ulusal iradenin temsilcisi değil, siyasi partilerin yan kolları gibi görüyor.
Güneyde üç ‘Ulusal’ yapı (KDP, YNK, PKK). Rojava’da iki ulusal yap ı(PYD, ENKS). Kuzeyde birbirine yakınlaşan ve uzak duran siyasi yapılar. Devlete bağlılığı devam eden toplumun önemli bir kesimi…. Doğu Kürdistan’da mücadele yürüten bir parti ve irili ufaklı diğer partiler! İşte Kürt ulusallaşmasının önündeki esas engel!
Kürtler bunu nasıl aşacak? Ulusal birliğe nasıl ulaşacak? Her Kürdün kafasını çatlatan soru bu olmalı.
Benim naçizane önerim şu: Kürtlerin karar vermesi gereken iki acil konu var. Bir, Kürtler bağımsız birleşik Kürdistan istiyor mu? Eğer bu sorunun cevabı evet ise, bütün Kürdistan için geçerliliği olan bir siyasi üst iradenin yaratılması, Kürdistanlı her birey ve siyasi yapının ilk görevi olmalıdır. Bu iş partilerle olmaz. Neden? Çünkü partilerin öncülüğüyle kurulursa, sonuçta partilerin siyasi çekişme sahasına döner.
Bunun yerine, Kürdistanlı akil insanlar, toplumun kanaat önderleri, Entelektüel, Akademisyen, siyaset ve ideoloji üstü insanlardan oluşacak bir ortak irade. Bütün sivil toplum kurumları gibi, siyasi partilerde bu irade içinde delege yöntemiyle temsiliyetini bulmalı.
Böyle bir kurum Kürt ve Kürdistan halklarının ulusal bütünlüğünü sağlayacağı gibi, onların haklarını uluslararası platformlara da taşır.
İki, Kürtler şayet özgürlüğünü sömürgesi olduğu ülkenin sınırları içinde ve oradaki diğer halkların özgürlüğü temelinde ele alıyorlarsa, o zaman önce kendi içinde ortak bir irade, sonra da baskıcı faşist devlet aparatını dönüştürmek için, o ülkede yaşayan toplumun bütün kesimleriyle(devletin baskı güçleri hariç) demokrasi mücadelesi için ortak mücadele cepheleri oluşturmak.
Bu durumda bir parça diğer parçanın işini zora sokacak uygulama ve politikalardan uzak durmak zorundadır. Zira sömürgeci devletin ülkesi olarak tabir edilen alanda sadece Kürtlerin haklarını gözetleyerek mücadele edemezsiniz, aksine o ülkede yaşayan bütün toplumun hak ve hassasiyetlerini dikkatte alarak hareket etme zorunluluğunuz var.
Kürtlerin kendisine sorması gereken soru, nasıl bir ulusal birlik? Parçanın, yoksa bütünün ulusal birliği mi?