ABD, İran’ın askeri ve nükleer tesislerine yönelik son haftalarda düzenlenen hava saldırılarının sonuçlarıyla ve ortaya çıkan yeni gerçeklikle yüzleşiyor. ABD yönetimi, operasyonların ardından İran’ın askeri gücünün ciddi şekilde zayıflatıldığını vurgularken, Tahran’ın hâlâ bölge için önemli bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekiyor.
“İran’ın dokunulmaz olduğu miti çöktü”
ABD Başkanı Donald Trump, B-2 bombardıman uçaklarının İran’ın nükleer tesislerini vurmasının ardından, bu tesislerin tamamen imha edildiğini açıklamıştı. Ancak Amerikan istihbaratı, “büyük hasar” yaşandığını bildirirken, Pentagon sözcüsü de İran’ın nükleer programının iki yıl süreyle sekteye uğratıldığını duyurdu.
Bir ABD yetkilisi ise, “İran birkaç ay öncesine kıyasla çok daha zayıf” ifadelerini kullandı.
Yetkililer, operasyonların yalnızca İran’ın nükleer altyapısını değil; onun bölgedeki “kollarını” da hedef aldığını belirtti. Bu kapsamda, Hizbullah’ın Lübnan’daki kayıpları, Suriye’de Beşar Esad rejiminin düşmesi ve Yemen’de Husilere yönelik saldırılar örnek gösterildi.
Ayrıca İsrail’in hava saldırılarıyla İran’ın hava savunma sistemlerinin, özellikle radarlarının büyük ölçüde etkisiz hale getirildiği ve Tahran’ın çok sayıda üst düzey subayını kaybettiği belirtildi.
Bir yetkili, “İran’ın dokunulmaz olduğu inancı artık geçerli değil. Onların güçlü ve ulaşılmaz olduğu yönündeki algı yıkıldı” dedi.
“Nükleer proje tamamen yok edilemedi”
Amerikalı yetkililer, İran’ın nükleer programının tamamen imha edilmediğini ancak ciddi şekilde zayıflatıldığını belirtiyor. Yetkililer, İran’ın haftalar içinde nükleer silah üretme kapasitesine ulaşmasının engellendiğini, altyapısının büyük kısmının tahrip edildiğini ifade etti.
Yeni gerçeklik: Askeri baskı ve diplomasi bir arada
ABD’li yetkililer, İran’ın büyük zarar görmesine rağmen hâlâ en az 1500 balistik füze stokuna sahip olduğunu ve bu füzelerle İsrail, ABD çıkarları ve komşu ülkeleri tehdit edebildiğini hatırlattı. Ayrıca İran’ın içerde kontrolünü koruduğunu, rejimin son haftalarda baskıya başvurduğunu kaydettiler.
Washington, bu yeni gerçeklik karşısında iki paralel strateji yürütüyor: Ortadoğu’da askeri varlığını güçlendirmek ve eş zamanlı olarak diplomatik çözüm için çabaları hızlandırmak.
“Askeri çözüm sürdürülemez”
ABD’li yetkililer, son saldırıların diplomasi için bir zemin hazırladığı görüşünde. Bir yetkili, “Son on iki gün gösterdi ki, bu askeri çatışmayı sürdürmek imkânsız. Biz vuruyoruz, onlar karşılık veriyor” dedi.
Yetkililer, İran’ın ağır kayıplar verdiğini ancak aynı zamanda saldırılardan ders çıkardığını ve bazı hedefleri vurmayı başardığını belirterek, ABD ve İsrail’in hava savunma sistemlerinin tam koruma sağlamadığını itiraf etti.
Daha ağır yaptırımlar gündemde
ABD’nin özel temsilcisi Steve Witkoff’un, İran’ı yeniden müzakere masasına oturtmak için çeşitli kanallardan temaslarını sürdürdüğü öğrenildi. Witkoff’un ofisinden bir toplantı duyurulmazken, Washington’un, B-2 uçaklarının bombardımanını bir koz olarak kullanarak Tahran’a şu mesajı vermeyi planladığı ifade edildi:
“Bölgedeki gerçek güç ABD’dir. Diplomatlar aracılığıyla bir çözüm bulun; aksi takdirde daha ağır yaptırımlarla karşılaşırsınız.”
Yetkililer, olası yeni yaptırımların İran ekonomisini ciddi biçimde sarsacağını ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesini yeniden toparlamasını engelleyeceğini belirtti.