Türkiye Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rojava Kürdistanı’nda herhangi bir siyasi statüye yol vermeyeceklerini dile getirirken şöyle demişti:’’Biz Kuzey Irak’ta yapılan yanlışın, Kuzey Suriye’de tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz’’.
Evet , Türkiye Devleti Cumhurbaşkanı, bu söylemle, Güney Kürdistan’daki federe devlet statüsünün aslında ‘’bir yanlış olduğu’’nu söylemekte ve Güney Kürdistan’daki bu federe devlet statüsünü hezmedemediğini de dışa vurmaktadır.
Güney Kürdistan'daki meşru, federe devlet statüsünü hazmedemeyenler elbette ki sadece Türkiye Devleti ve O'nun siyasal, düşünsel, yazın, basın-yayın alanındaki aktör ve ideologları değildir.
Ne yazık ki Kürtlerden destek alıp kendisini "Türkiyeli" olarak ifade eden siyasetçiler ile kimi Kürt siyasetçileri, aydınları arasında da hala Güney Kürdistan'daki federe yönetimin varlığını hazmedemeyenler, kabullenemeyenler var.
Türkiye'de devletin ideologları ve hatta yöneticileri uzun bir dönem Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni, O'nun Irak Anayasası çerçevesinde yasal, meşru federe bir statüye sahip olduğunu kabullenmek istemediler.
Türkiyeli şoven, Kürt düşmanı kesimler Güney Kürdistan Yönetimi için "Aşiret örgütlenmesi, aşiret yönetimi" gibi küçümseyici ifadeler kullandılar.
Bugün, Türkiye Devleti, Kürdistan Bayrağı eşliğinde Kürdistan Bölgesi Başkanı ve heyetlerini resmi olarak kabullenmek, karşılamak ve görüşmek zorunda kalmışsa da Türkiye’de Kürt düşmanı geniş bir kesimin hala bunu hazmedemediği bilinmektedir..
Güney Kürdistan Federe Bölgesi Başkanı Sayın Nêçirvan Barzani'nin 4 Eylül 2020 günü Ankara'ya yapmış olduğu resmi ziyaretten sonra, gördük ki bazı Kürt siyasetçileri, yazar-çizerleri de, sayın Nêçirvan Barzani sanki PDK temsilcisi olarak Ankara'ya gelmiş gibi yorum ve değerlendirmelerde bulundular. Uzun bir dönemdir belli kesimlerin, Güney Kürdistan Parlamentosu, Hükümeti ve Bölge Başkanlığı'nın meşru varlığını tanımayan bir tutum içinde oldukları bilinmektedir.Ve bu kesimler literatür olarak da Güney Kürdistan Federe Yönetimi tanımlaması yerine "Barzani Yönetimi", " KDP Yönetimi " gibi tanımlamalar kullanmaktadırlar.
Bu tutum, aslında, Kürdistan halkının Güney Kürdistan'da elde etmiş olduğu tarihsel, milli, federe devlet kazanımının hazmedilemeyişinin dışa vurulmasıdır.
Dönem dönem Türkiye Devleti'nin faklı partileri arasında "demokrasi ittifakı" adı altında tercihlerde bulunanların, Güney Kürdistan'daki kazanımı kabullenmemeleri, milli birlik zeminlerini tahrip eden bir tarzda PDK karşıtlığı üzerinden, Güney Kürdistan'daki meşru, federe devleti yok saymaya, sadece bir partinin yönetimiymiş gibi göstermeye çalışmaları, Kürtlerin nasıl bir travma ve düşünsel deformasyon içinde oldukları acı gerçeğini bizlere göstermektedir.
Üstelik bazı siyasetçilerin hala 50 yıl önceki format, düşünce tarzı ve ruh haliyle sorunları değerlendirdiklerini görmek de ayrıca düşündürücü ve üzücüdür.
Türkiye Devleti ve onun ideologları ile bazı Kürt siyasetçileri hazmedememiş olsalar da, Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak Anayasası içinde Federe bir devlet statüsü kazanmış, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD, Rusya ve tüm dünya devletleri tarafından bu federe devlet statüsü kabul edilmiş bir yönetimidir.
Güney Kürdistan'daki siyasi partiler arasında varolan ve dönem dönem tüm Kürtleri de üzecek boyutlara varan sorunlara rağmen, Kürdistan Bölge Parlamentosu demokratik seçimlerle, halkın iradesiyle seçilmiş meşru bir organdır. Kürdistan Bölge Başkanı ve Hükümeti meşru parlamento tarafından demokratik yollarla seçilmiş organlardırlar.
Kürdistan Bölge Başkanı Sayın Nêçirvan Barzani KDP temsilcisi değil; Kürdistan federe Bölgesi’nin, Güney Kürdistan halkının meşru Başkanı ve temsilcisidir.
Güney Kürdistan'da siyasi partilere, Parlamento ve Hükümete elbetteki birçok haklı eleştirimiz olabilir ve yapıcı eleştiriler olmalıdır da.
Siyasi partiler arasında yaşanan sorunlar; devletleşme organlarının yaratılmasında, yenilerinin oluşturulmasında, varolan kurumların birleştirilip tek merkezi organa dönüştürülmesinde gerekli adımların yeterince atılmaması; sosyal adaletin istenen oranda geliştirilememesi; Kürdistan'ın diğer parçalarına yönelik eksik ve yanlış kimi siyasetler; ekonomik, sosyal sorunlar; bütün bu konularda haklı ve yapıcı eleştirilerde bulunmak aynı zamanda milli bir görev olarak da algılanmalıdır.
Ama yaşanan tüm eksiklik, yanlışlık ve hatalara ve içinde bulunduğu ciddi ekonomik sorunlara, ablukalara rağmen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, bir iki istisna hariç, neredeyse Ortadoğu bölge devletlerinin tümünden daha demokratik, daha çağdaş, daha kapsayıcı, özgürlük ve demokratik değerler açısından daha ileride bir yönetimidir.
Elbette ki bölgenin tiran devletleri, ırkçı, çağdışı, totaliter, demokrasi ve özgürlük düşmanı yönetimler bizler için bir kıyas değildir, olmamalıdır da. Kürdistan halkı, yüzyıllardır yaşadığı zulümden sonra, tüm milli değerlerini özgürce yaşayabileceği, insanca, çağdaş refah ve huzur içinde bir yaşamı hakkediyor.
Ama, Kürdistan Bölgesel Yönetimi hiçbir dışsal engelin olmadığı bir ortamda ya da uzayda inşa edilmiyor. Dört sömürgeci devletin ablukası altında, dünyanın en zor, en karmaşık, savaşın hiç eksik olmadığı, bölgelerinden birinde bu inşa gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bu gerçekliği de göz ardı etmemeliyiz.
Evet, Türkiye Devleti ve O'nun ideologlarını bir tarafa bırakalım; Kuzey Kürdistanlı Kürt siyasetçilerinin, aydınlarının Kürtlerin elde etmiş oldukları bu tarihsel meşru, resmi federe devlet kazanımına bu denli saygısız, hor ve milli duygu ve bilinçten yoksun bir şekilde yaklaşmalarını nasıl değerlendirmeli? Bu sorumluluktan uzak tutum kabul edilebilir mi?
Biz PAK olarak, Güney Kürdistan Federe Bölgesi Yönetimi'nin kimi eksikliklerini objektif, yapıcı bir temelde eleştirirken, aynı zamanda O'nu sahiplenmeyi de milli bir görev olarak görüyor, oradaki tüm kazanımları da kendi kazanımız olarak sahipleniyoruz.
Kişisel ya da grupsal kimi önyargılı, Güney Kürdistan'daki federe devlet gerçekliğini kabullenmekten uzak, yapıcı olmaktan çok yıkıcı bir üslupla yapılan değerlendirmelerin, Kürt milletinin dört parçadaki özgürlük mücadelesine hiçbir yararı yoktur; aksine zarar verecektir.
PAK, Güney Kürdistan Bölgesel Başkanlığı’nı, Parlamentosu’nu, Hükümeti’ni, KDP, YNK, GORAN, YEKGIRTU, KKP ve diğer tüm partilerin, tüm Kürdistan halkının katılımıyla gerçekleşmiş demokratik, meşru bir seçimin sonucu olarak oluşturulmuş organlar olarak görmektedir. Ve gerçeklik de budur.
Bu vesileyle tüm bölge ve dünya devletlerini, tüm silahlı ve silahsız güçleri, tüm Kürtleri, Kürdistan Bölge Başkanı, Parlamentosu ve Hükümeti'nin meşru, resmi irade, karar ve yönetimine saygılı olmaya çağırıyoruz. Güney Kürdistan Federe Devleti’nin ayakta kalması, kabul görmesi, Rojava Kürdistan’ındaki kazanımların daha da geliştirilmesinde, Kuzey ve Doğu Kürdistan özgürlük mücadelelerinin önemli bir siyasi, manevi ve diplomatik desteğe sahip olmasında tarihsel bir rol oynayacaktır.
Bazı Kürt siyasetçilerinin, aydınlarının 50 yıldır yaşananlardan ders çıkaramadıklarına, Kürtlerin ihtiyacı olan yeni milli sahiplenme kültürünü kabullenemediklerine, hala Barzanilere, KDP'ye ya da başka bir partiye düşmanlığın izlerini taşıyan tutum ve söylemlere yöneldiklerine tanık olmak gerçekten de üzücüdür. Anlaşılan kimileri, gerçekleri milli davaya zarar vermeden araştırıp , değerlendirme yerine, kimi yaraları kaşımayı siyaset diye algılıyor. Ama yaraları kaşımanın halkımıza verdiği zararlar ve sonuçları tüm açıklığıyla ortadadır.
Kuzey Kürdistan'da kendisini yeni, milli, özgürlükçü, demokrat kültürün temsilcilerinden biri olarak gören PAK, tüm Kürdistani kadroların 200 yıllık özgürlük mücadelesinin değerlerini sahiplenmek, geçmişte yaşanan kimi sorunları yeniden canlandırmak üzerinden değil, bugün ve geleceğin ihtiyaçlarına göre, yeni bir milli kültürü kendi içimizde ve toplumunuzda geliştirmekle görevli olduğumuzu bir an olsun bile unutmamak zorunda olduğumuzu hatırlatmak isteriz. Herkesi, birbirine saygıyı esas alan bir anlayışla, halkımızı özgürlüğe götürecek olan böylesi ortak milli, demokratik bir hassasiyet çerçevesinde hareket etmeye çağırıyoruz.
06.09.2020
Mustafa Özçelik
PAK Genel Başkanı