2005 tarihli Irak Anayasasında meşhur bir 140. madde var. Kerkük, Diyala, Musul ve Salahaddin gibi “Tartışmalı Bölgeler”in statüsüyle ilgili bu madde, üç adımı içerir. İlk adımda, Saddam Hüseyin döneminde ve 2003 işgali sonrasında, bu bölgelerin demografik yapısında meydana gelen değişiklikler normalleştirilecekti. İkinci adımda, nüfus sayımı yapılacaktı. Üçüncü adımda ise, bir halk oylamasıyla bu bölgelerin merkezi yönetime mi yoksa Kürdistan Bölgesi'ne bağlanacağı belirlenecekti.
Anayasaya göre bütün bu adımların 2007 yılına kadar atılması ve Tartışmalı Bölgeler hakkında nihai bir karara varılması gerekiyordu. Ama üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen bu yapılmadı. 140. maddenin hukuki durumu hakkında da bir ayrışma söz konusu: Kürt siyasi partileri bu maddenin hayata geçirilmesi gerektiğini savunurlarken, Arap ve Türkmenler ise bu maddenin hükmünün 2007 yılında sona erdiğini ve artık tatbik kabiliyetini yitirdiğini ifade ediyorlar.
Irak Parlamentosu 2019 yılında Irak Federal Yüksek Mahkemesi’ne “140. Maddenin yürürlükte olup olmadığına” dair yazılı bir soru iletti. Mahkeme, bunun üzerine “maddenin bütün bendleriyle birlikte yürürlükte olduğuna” karar verdi.
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani de, bu yılın Mart ayında Erbil’e yaptığı bir ziyarette, merkezi hükümetin 140. maddenin uygulanması için bütçe ayırdığını söyledi. Lakin hukuki ve siyasi aktörlerin lehte görüş belirtmelerine rağmen, 140. maddeyi mümkün kılacak aşamaların ( normalleşme, sayım ve referandum) uygulanması için harekete geçilmedi.
“Tam bir saçmalık”
İdari yapının netlik kazanmaması, Tartışılmalı Bölgeleri istikrara kavuşmasını, oralarda süreklilik kazanmış bir otoritenin oluşmasını engelliyor. Sık değişen şartlara bağlı olarak, öne çıkan ve ipleri tutan el farklılaşıyor. Gerek petrol yatakları ve gerek kozmopolit yapısıyla, Tartışmalı Bölgelerin en önemlisi olan Kerkük’te durum aşağı yukarı böyle; şehirde kurulan dengelerin ömrü uzun olmuyor.
Mesela IŞID’in ortalığı kasıp dönemde Kerkük’te Kürtlerin yıldızı parlamıştı. Kürdistan Bölgesi Peşmergeleri, Irak ordusunun boşalttığı üslere yerleşmiş ve IŞID’e karşı mücadeleyi üstlenmişti. 2017’ye kadar Kerkük’te fiili hâkimi Kürdistan Bölgesi'ydi. Ancak 25 Eylül 2017’de düzenlenen Bağımsızlık Referandumu, bütün dengeler sarsıldı. 16 Ekim 2017’de merkezi hükümet güçlerinin şehre girmesiyle Kerkük’te Kürdistan Bölgesi hâkimiyeti bitti. Irak ordusu Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) kullandığı binayı boşalttı ve Kerkük Operasyonlar Komutanlığı karargâhı yaptı.
Kerkük’te bir süredir devam etmekte olan fırtına da, son 6 yıldır Irak ordusu tarafından kullanılan bu binanın tekrar KDP’ye iade edilecek olmasından koptu. Başbakan Sudani’nin talimatıyla binanın boşaltılması ve KDP’ye devredilmesi için başlatılan hazırlıklara karşı 25 Ağustos’tan beri protestolar yapılıyor.
KDP’nin Kerkük’e geri dönmesine karşı çıkanların başını Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) çekiyor. İçinde Haşdi Şabi, hem KDP’ye teslim edilecek karargâhın önünde çadır kurdu hem de KDP güçlerinin gelmesini engellemek için Kerkük-Erbil yolunu altı gün boyunca trafiğe kapattı. Kürtler de 2 Ekim’de Rahimawa bölgesinde toplanarak bir gösteri düzenlediler ve yolun trafiğe açılmasını talep ettiler. Kürt göstericilerin, yolları kapatan eylemcilere yürümeye başlayınca Irak güvenlik güçleri göstericilerin üzerine ateş açtı. 4 Kürt yaşamını yitirdi, 15 kişi de yaralandı. Kürdistan Yönetimi, güvenlik güçlerinin müdahalesini kınadı.
Mesut Barzani de tepkisini çok sert sözlerle dile getirdi: “Kerkük’te evlatlarımızın kanının akıtılmasının bedeli ağır olacaktır. Bu tür davranışlar kabul edilemez ve çok kötü sonuçlar doğuracaktır.”
Kerkük’te önce sokağa çıkma yasağı ilan edildi, hemen ardından da Irak Federal Yüksek Mahkemesi, Başbakan Sudani’nin binayı KDP’ye iade etme kararını askıya aldı. Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani, bu kararı bir “tam bir saçmalık” olarak tanımladı.
KDP’ye karşı olanlar
KDP; Irak Meclisi’nde temsil edilen bir parti; Kerkük’te milletvekili, Irak hükümetinde bakanları var; dolayısıyla KDP’nin Kerkük’teki binasına dönmesi ve Aralık ayında yapılacak İl Meclis Seçimleri için faaliyetlerde bulunmasından daha doğal normal şey olmaz.
Ancak bazı güçler¸ Kürtlerin Kerkük’teki nüfuzlarını artıracak bu gelişmeden rahatsızlık duyuyor ve KDP’nin Kerkük’te varlık göstermesine itiraz ediyorlar. Irak ve Kerkük üzerindeki kontrolünü korumak isteyen İran ve İran’a yakın Iraklı gruplar bunların başında geliyor. İran’a çok yakın olan Türkmen Erşat Salihi’nin ve Haşdi Şabi’nin Kerkük’teki hadiselerde başrolde olmaları, İran’ın durduğu yeri gösteriyor.
KDP’nin Kerkük’e girmesinden PKK de hoşnut değil. PKK medyasında, KDP’nin geri dönüşü “KDP’nin provokasyonu” olarak mimleniyor ve KDP’e karşı yapılan protestolar olumlanarak veriliyor. Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin de (YNK), aralarındaki rekabetten ötürü KDP’nin Kerkük’te dönüp güç toplasından memnun olmayacağını tahmin etmek zor değil. Fakat YNK, KDP’nin dönüşüne açıktan karşı durmadı. YNK lideri Bafel Talabani de, Kürt göstericilerinin ölümüyle sonuçlanan müdahaleyi kınadı.
“Kerkük’te ortak yaşam ve kardeşlik ortamını bozmaya çalışan her türlü girişimi kınıyoruz. Gençlerimizi yaralayan ve şehit edenlerin hızla yakalanarak, adalet önüne çıkarılmalıdır.”
Türkiye ise Kerkük’te sakin ve dengeli bir politika izledi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Bağdat ziyaretinde, Kerkük’ü bir arada yaşamanın sembolü olarak gördüklerini söyledi ve bu şehirdeki hassas toplumsal dengelerin korunması, temsil ve idarede bütün toplumsal kesimlere eşit söz hakkı verilmesi gerektiğini savundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı minval üzerinden konuştu; Kerkük’ün yüzlerce yıldır farklı kültürlerin bir arada barış içinde yaşadığı bir coğrafya olduğunu ve Kerkük’ün yapısını bozacak eylemlerden uzak durulması gerektiğini belirtti.
Kerkük’te şimdilik sükûnet sağlandı ama bunu ne kadar süreceği belirsiz. Kerkük de dâhil Tartışmalı Bölgeler de, tarafların kabul edeceği bir çözüm bulunmadıkça, bölgede tansiyon her an yükselebilir. Tartışmalı Bölgelerin yanı sıra, merkezi hükümet ile Kürdistan Bölgesi Yönetimi arasındaki Kürdistan’ın bütçedeki payı ve Kürdistan petrollerinin yönetimi gibi temel meselelerde hala bir anlaşmanın olmaması da gerginliği besliyor.
Bu nedenle Kerkük’te bugün sönmüş görünen ateş, ne yazık ki, yarın tekrar alev alabilir.