Dr. Arzu Yılmaz: Türkiye'nin saldırısı ABD ve NATO güvencesine kavuştu

ABD’nin anlaşmayla Türkiye’nin saldırısını meşrulaştırdığına dikkat çeken Akademisyen Dr. Arzu Yılmaz "ABD, 'Artık savaş bitti’ denildiği bir aşamada Türkiye eliyle yeni bir savaşın yolunu açtı" dedi.

21.10.2019, Pts - 13:16

Dr. Arzu Yılmaz: Türkiye'nin saldırısı ABD ve NATO güvencesine kavuştu
Haberi Paylaş

Almanya’da Hamburg Üniversitesi'nde Misafir Akademisyen Dr. Arzu Yılmaz, Türkiye'nin Rojava'ya yönelik harekatı sonrası Washington ve Ankara arasında yapılan ateşkes anlaşmasına ilişkin Evrensel'e konuştu.

ABD’nin anlaşmayla Türkiye’nin saldırısını meşrulaştırdığına vurgu yapan Yılmaz, “ABD aslında, tam da Suriye’de ‘Artık savaş bitti’ denildiği bir aşamada Türkiye eliyle yeni bir savaşın yolunu açtı. Anlaşılan bundan murat ettiği şey de öncelikle Esad’ın Suriye’nin kontrolünü tümüyle ele geçirmesini engellemek, Rusya’yı dengelemek ve İran’a meydanı boş bırakmamak. Bu tabloda Türkiye’nin rolü ve işlevi ise açıkça en iyimser tahminle bölgede istikrarsızlığın sürdürülmesi olacaktır.”

Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektubu, uluslararası siyaset diplomasisi açısından değerlendirdiğinizde neler ifade edebilirsiniz?

Büyük fotoğraf açısından bu yaşananların bize söylediği asıl şey ABD’nin bir hegemon güç olarak çöküşü. Ve bu çöküşü biz bir ‘kara mizah’ gibi izliyoruz. Bu perspektiften bakıldığında da yaşananlar eğer bir sahne şovu olsaydı herhalde casting yapanlar bile Trump’a Erdoğan’dan daha iyi bir partner bulamazlardı diye düşünüyorum.

Mektubun, sızdırılması ve Ankara’dan mektupla ilgili yapılan açıklamalara dair neler belirtebilirsiniz?

Anlaşılan, Trump hem ABD iç politikasında hem de uluslararası alanda artan baskıya karşı kendini ‘temize’ çıkarma telaşındaydı. Bu rezaletin ortaya dökülmesinin başka türlü izahı zor. Ankara’nın ise mektup sızdırıldıktan sonra ‘aslan’ kesilmesi ise sözünü ettiğim bu kara mizahın bir başka sahnesidir demek yanlış olmaz sanırım. Sonuçta ortaya çıkan siyasi sonuç ne olursa olsun yaşananların diplomasiden çok bir ‘at pazarlığında’ görülecek cinsten olduğuna şüphe yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde görüşen ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, iki ülkenin Suriye’de ateşkes için anlaştığını duyurdu. Anlaşma sonrası 13 maddede mutabık kalındığı belirtildi. Öncelikle bu maddeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce, Türk-Amerikan ilişkilerinde patlak veren olağanüstü krizde düğmeye basıldı. İki ülkenin de aralarındaki ilişkiyi koparmayı göze alamadıkları görüldü. Bunun da ötesinde, NATO’nun 5. maddesine atıfla ‘Hepimiz birimiz birimiz hepimiz için’ anlayışına yapılan vurguyla, Türkiye’nin Suriye iç savaşı çıktığından beri müttefiklik ilişkilerini krize sokan pozisyonu transatlantik güvenlik şemsiyesi garantisi altına alındı. Bu durum, ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’nin son saldırıları konusunda ‘Engel olamadık ama destek de olmayacağız’ yaklaşımından çok farklı ve güçlü bir angajmana işaret ediyor. Anlaşılan bu yeni angajman çerçevesinde ABD’nin YPG’ye verdiği desteği çekmesinin karşılığında Türkiye de IŞİD’le mücadele ihalesini alacak.

Rusya’nın hamlesiyle Esad yönetimi ile DSG/Kürt özerk yönetimi arasında bir anlaşmanın yankıları sürerken, ABD heyetinin Ankara’ya yaptığı ziyarette ‘Barış Pınarı’ operasyonu için ateşkes kararı çıktı. Rusya’nın hamlesinden sonra ABD’nin yaptığı hamleyi hem Suriye hem de bölgedeki dengeler bakımından değerlendirecek olursanız neler söyleyebilirsiniz?

Bir kere şu anlaşıldı ki, ABD’nin ‘güvenlik mekanizması’ dediği, ama Türkiye’nin ısrarla ‘güvenli bölge’ olarak adlandırdığı ortak harekat planı dışına Türkiye’nin çıkmasına izin verilmedi. Zira CENTCOM ve EUROCOM komutanlarının bundan birkaç hafta önce söz konusu ortak harekat anlaşmasının ayrıntılarına İlişkin basına verdikleri brifingde de Serêkaniyê ve Gri Spî arası bölge adreslenmişti. Ama ABD’nin bu bölgede Türkiye ve DSG arasında bir denge oluşturma hedefi tutturulamadı ve ABD nihayetinde Türkiye lehine bir tutum aldı. Mazlum Ebdi, “Ateşkes savaşın sürdüğü Girê Spi ve Serêkaniyê arasındaki alanlar için geçerli. Diğer bölgeler için bir görüşme olmadı. Güçlerimiz halen kendi yerlerindeler” ifadelerini kullandı. Ama farklı olan şu ki halihazırda DSG’nin bulunduğu alanlarda artık bir ABD güvencesi bulunmuyor. DSG’nin geleceği bir anlamda Suriye rejiminin ve Rusya’nın insafına bırakıldı. Dolayısıyla bundan sonra Rojava yönetiminin kaderini tayin edecek asıl aktör Rusya olacak diyebiliriz.

Rusya ve ABD’den gelen hamlelerin ardından bundan sonrası için Türkiye’nin iki ülke ilişkileri hakkında neler belirtebilirsiniz?

Her şeyden önce ABD bu anlaşmayla Türkiye’nin saldırısını meşrulaştırdı. Türkiye’nin halihazırdaki saldırısı ABD ve NATO güvencesine kavuştu. Zira olayların gidişatı kaçınılmaz olarak Türkiye ve Suriye rejimini karşı karşıya getirirken, Rusya’nın müdahalesiyle Türkiye’nin geri çekilmeye zorlanması sonucu doğabilirdi. ABD aslında, tam da Suriye’de ‘Artık savaş bitti’ denildiği bir aşamada Türkiye eliyle yeni bir savaşın yolunu açtı. Anlaşılan bundan murat ettiği şey de öncelikle Esad’ın Suriye’nin kontrolünü tümüyle ele geçirmesini engellemek, Rusya’yı dengelemek ve İran’a meydanı boş bırakmamak. Bu tabloda Türkiye’nin rolü ve işlevi ise açıkça en iyimser tahminle bölgede istikrarsızlığın sürdürülmesi olacaktır.

Önümüzdeki süreçte Rusya her şeyden önce İdlib sorununu çözmeye ve Cenevre’de somut sonuçlar elde etmeye odaklanacaktır. ABD’nin de 2020 başkanlık seçimlerine kadar zaman kazanma ve yeni bir krizden kaçınma eğiliminde olması beklenir. Bu bağlamda Türkiye’nin önündeki en önemli kriz konusu İdlib olacaktır demek yanlış olmaz. Fakat bu olası tabloya rağmen her şeyin bir anda altüst olduğu yeni bir durumun ortaya çıkması da hiç kimse için sürpriz olmaz. Suriye iç savaşı sürecinde çok kez yaşandığı gibi. Tüm bu dengelerin bir pamuk ipliğine bağlı olduğu aşikar.

Nihayetinde ABD-YPG ortaklığının yerini ABD-Türkiye ortaklığı aldı. Afrin-Kobanê hattından sonra Kobanê-Cizire kantonları arasındaki hattın kontrolü de Türkiye’nin eline geçti. Ama tüm bu kazançlara mukabil Türkiye her şeyden önce tüm dünyanın gözünde ‘Kürt düşmanı’ bir ülke konumuna geldi. Bunun en önemli sonucu, Türkiye’nin güvenlik gerekçeleriyle bugüne kadar dayanageldiği meşruiyet zemininin zayıflaması olacaktır. Uluslararası toplum artık Kürtlerin Türkiye için değil, Türkiye’nin Kürtler için bir güvenlik tehdidi oluşturmaya başladığını gördü. Bunun da Kürt sorununun çözümüne yaklaşımda önemli farklar oluşturmasını bekleyebiliriz.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 24261 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:37:48
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x