Türkiye’nin Şam’la uzlaşmanın koşullarını oluşturmaya çalıştığı bir dönemde \"terör örgütleri\" listesindeki Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) Suriye Milli Ordusu (SMO) içindeki üç örgütle birlikte Afrin’e girmesi bazı soru işaretlerine neden oldu.
Gazeteci Fehim Taştekin BBC’de yer alan yazısında HTŞ’nin neden Afrin’e girdiğini ve Türkiye’nin buna neden göz yumduğunu, Türkiye’nin hedeflediği başka bir amacı mı var? Konularını ele aldı Fehim Taştekin’nin yazısından öne çıkanlar şöyle;
‘’Amaç HTŞ’yi katalizör olarak kullanıp Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde başıbozuk Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarını yeniden yoğurmak ve olası müzakerelerde Şam’ın karşısına güçlü bir blok mu çıkarmak?
Yoksa hedef HTŞ’nin önünü açarak SMO yükünden kurtulmak ve devamında zaten ‘terör örgütü’ sayılan HTŞ’yi halletmeyi Şam’a mı bırakmak?
Ya da bütün bunlar birbiriyle kavgalı gruplar arasındaki güç mücadelesinin kaçınılmaz sonuçları mı?
Sahadaki gruplar arasındaki ayrışmaların geçmişi ve tarafların yeni pozisyonları, hiçbir soruyu dışarda tutmaya izin vermiyor.
Bu cepheleşmede HTŞ, birincisi geçen Haziran\'da, ikincisi 11 Ekim\'de olmak üzere iki kez Hamza-Ahrar-Süleyman Şah blokundan yana çatışmalara dahil oldu.
Bir tarafta SMO içinde Üçüncü Kolordu’nun lider bileşeni Cephet’üş Şamiye ve Ceyş’ul İslam, diğer tarafta SMO’ya bağlı Hamza Tümeni, Ahrar’uş Şam ve Süleyman Şah Tümeni’nin bulunduğu kamplar arasında epey zamandan beri sorunlar yaşanıyordu…
11-18 Ekim arasında çatışmalarda 58 kişi öldü.’’
Taraflar hangi konuda anlaştı?
\'\'Haziran\'da HTŞ’nin Afrin’den çekilmesini sağlayan Türkiye’nin tutumu merak edilirken günler sonra iki yönlü bir müdahale gelişti.
Bir yandan MİT, Bab el Hava Sınır kapısında çatışan taraflar arasında arabuluculuk yaptı.
Diğer taraftan sağlanan ateşkese rağmen çatışmalar devam edince 18 Ekim’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Afrin’e askeri araçlar sevk edip \"bayrak\" gösterdi.
Muhaliflerin sızdırdığı ilk bilgiler, 13 Ekim gecesi Mili İstihbarat Teşkilatı\'nın (MİT) gözetiminde yapılan görüşmede HTŞ’nin Üçüncü Kolordu’ya belli şartlar dayattığı yönündeydi.
Buna göre koşullar şunlardı:
Tüm askeri gruplar tek komuta altında birleşmeli, ortak komutayı kabul etmeyenlerin varlığına izin verilmemeli, Askeri gruplar sivil idareden çekilmeli, yerleşim merkezlerinde kurulan kontrol noktaları kaldırılmalı, Silahlı gruplar iç güvenliği (HTŞ’ye bağlı) Genel Emniyet İdaresi’ne bırakıp rejim ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile kesişme noktalarına yerleşmeli, İdeolojik olarak Ceyş’ul İslam’la bağlantılı tüm kişi ve gruplar Barış Pınarı Harekât bölgesine gönderilmeli.Bu koşullar HTŞ’nin Zeytin Dalı Harekât bölgesinde durmayıp Fırat Kalkanı bölgesine de hakim olmak istediğini gösteriyordu.
14 Ekim’de Üçüncü Kolordu’nun bu koşulları kabul ettiğine dair çelişkili bilgiler geldi.
Hatta Türkiye’nin de bu anlaşmaya yeşil ışık yaktığı öne sürüldü.
Fakat kısa sürede çatışmalar Kfar Cennet’te yeniden alevlendi.
Çatışmalara başta SMO gruplarının da katılması üzerine yeni bir anlaşma sağlandığına dair bilgiler geldi.
Muhalif kaynaklara göre Üçüncü Kolordu’nun sivil alanlardan tamamen çekilmesi karşılığında HTŞ de Azez’e ilerlemekten vazgeçti.
Türkiye’nin gözetiminde üçüncü tur görüşmede kabul edilen ve 14 Ekim tarihini taşıyan anlaşma metnine bakılırsa taraflar şunları kabul ediyor:
Kapsamlı bir ateşkes ve iki taraf arasındaki anlaşmazlığın sona ermesi, Son olaylarda tutuklananların serbest bırakılması, Üçüncü Kolordu kuvvetlerinin karargâh ve kışlalarına dönmesi, HTŞ’nin askeri alarmını kaldırması, Üçüncü Kolordu ve unsurlarına ait karargâh, silah, teçhizat ve mal varlığının iade edilmesi, Üçüncü Kolordu\'nun faaliyetlerini sadece askeri alanda yoğunlaştırması, Hiç kimsenin hizip ve siyasi farklılıklar nedeniyle yargılanmaması, Yolsuzlukla mücadele ve mağduriyetlerin giderilmesinde işbirliğine gidilmesi, İki tarafın sivil kurumları düzenlemek ve reforme etmek için müzakerelere devam etmesi.Bu anlaşma HTŞ’nin Azez, Cerablus ve El Bab üçgenine zorla geçme hamlesini önlese de askeri ve sivil idarede ortaklığın önünü açıyor.
Ancak anlaşmaya rağmen gerilim bitmedi.
Muhaliflere ait Suriye TV, Türkiye’nin HTŞ’ye 20 Ekim sabahına kadar çekilmesi için süre verip tarafları anlaşmanın nasıl uygulanacağını kararlaştırmak üzere tarafları müzakere masasına çağırdı.
HTŞ, Azez’in kapılarına dayanıncaya kadar Türkiye’nin durumu izlemesi birbirine tezat çıkarımlara neden oldu.
Bunlar üç temelde özetlenebilir:
Türkiye, Esad yönetimiyle masaya oturmadan önce elini güçlendirmek için sahada HTŞ’nin güç verdiği ortak bir komuta ve bir sivil idare oluşturmak istiyor. Yeni ortak cephe sayesinde belki uluslararası toplumun tutumu değişebilir ve HTŞ ile ilgili \"terör örgütü\" çengeli kalkabilir. Malum \"terör örgütlerinin\" elimine edilmesi Soçi ve Moskova mutabakatlarının değişmez hedeflerinden biri. HTŞ, İdlib’i Kurtuluş Hükümeti ile idare ederken Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde askeri alanda SMO, sivil alanda Suriye Geçici Hükümeti ile ilintili yerel meclisler sorumlu. Ortak komutada birleşme fikri birkaç yıldır tartışılıyor. Ancak kimse tuttukları rant alanlarını kaybetmek istemiyor. Türkiye, HTŞ’nin Afrin’e girmesine göz yumarak bölgede suç sicili kabaran SMO örgütlerini hizaya getirmek istedi. Ganimet adı altında yağmacılık hepsinde ortak özellik olsa da SMO gruplarına kıyasla HTŞ, tıpkı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi kendi şerî anlayışına göre daha disiplinli ve kontrollü bir yönetim tarzına sahip. Meseleye basitçe “istikrar sorunu” olarak bakanlar için HTŞ “makul” bir muhatap olabilir. El Kaide\'nin Suriye şubesi olarak ortaya çıkan Nusra’nın devamı niteliğindeki HTŞ’nin El Kaide’den koparak ılımlılaştığı ve artık muhatap alınabileceği yönünde yayınlar da bu yaklaşıma hizmet ediyor. Türkiye, Şam’la anlaştığı takdirde SMO’nun fişini çekmek zorunda kalacak. Türk askerinin çekilmesi ve silahlı gruplara desteğin bitirilmesi Şam’ın iki temel ön koşulu. Bu nedenle Türkiye manevra yapmasını kolaylaştıracak bazı değişikliklere gidebilir. Bu çerçevede HTŞ’nin hakimiyetine göz yumabilir. Böylece SMO yükünden kurtulurken HTŞ’yi de “terör örgütü” olarak Suriye’nin önüne atabilir.Kürtlerin liderliğindeki fiili özerk yönetimin aktörleri ise farklı bir yerden bakıyor.
O cephedeki kaygı şu: HTŞ ile sahayı yeniden düzenlemeyi hedefleyen Türkiye, Rusya ve ABD engeline takılan yeni askeri harekâtı bu gruplar eliyle yapmaya hazırlanıyor.
Türkiye’nin yaklaşık yedi gün sonra HTŞ’ye “çekil” demesi olayın başında sahanın biraz kendi haline bırakıldığı ya da ipin ucunun kaçırıldığı yorumlarına da yol açıyor.
Muhalif kaynaklara göre masanın HTŞ aleyhine dönmesinde ABD’nin “HTŞ, Afrin’den çekilmeli” çıkışı da etkili oldu.\'\'