Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ile Halkın İradesi Partisi (HİP) arasında Suriye’deki siyasi çözüme ilişkin varılan anlaşmayı yorumlayan Ortadoğu uzmanı Dr. Arzu Yılmaz, Moskova’da verilen fotoğrafın hem Türkiye’ye hem de ABD’ye yönelik mesajlar taşıdığını ifade etti.
Suriye’de 9 yıldır süren iç savaşa dair gündem son aylarda Libya ve Doğu Akdeniz’deki gerilimlerin gölgesinde kaldı. Fakat 25-29 Ağustos tarihinde Birleşmiş Milletlerin (BM) arabuluculuğu ve Astana ortaklarının garantörlüğündeki Cenevre buluşması gerçekleşti. Ardından 31 Ağustos’ta ise Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ile Suriye muhalefet partilerinden Halkın İradesi Partisi (HİP) Rusya’da bir araya geldi. Yapılan görüşmenin ardından üzerinden mutabık kalınan bir yol haritası paylaşıldı.
Yol haritasında; Suriye krizinin BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 Nolu kararına göre çözülmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması, eşit yurttaşlık ilkesiyle Kürt sorununa uluslararası hukuk ve temel haklara uygun demokratik ve adil çözüm bulunması, MSD’nin Cenevre’deki Anayasa Komitesi’ne dahil edilmesi gibi konular yer aldı.
Hamburg Üniversitesi’nden Ortadoğu uzmanı Dr. Arzu Yılmaz, Rusya’da gerçekleşen görüşmeyi ve açıklanan yol haritasını değerlendirdi.
Mesajlara Rağmen MSD Cenevre'de Yok
Suriye’deki çatışmanın son aylarda niteliğinin bir ölçüde değiştiğini ifade eden Arzu Yılmaz, bunda pandemi krizi kadar, ABD’nin Suriye rejimine yaptırımlar içeren Sezar Yasası’nın devreye girmesinin de etkisi olduğunu görüşünde.
Tarafların pozisyonlarında gerilimin azalmasına neden olacak bir değişikliğin bulunmadığının altını çizen Yılmaz, “Bu bağlamda hem Cenevre’deki toplantı hem de MSD ve HİP arasında Moskova’da gerçekleşen görüşme, yeni bir durumdan ziyade gerginliği besleyen ihtilaflı pozisyonların devamına işaret ediyor. Sonuçta PYD ve ENKS arasında varılan uzlaşmaya ya da ABD’li petrol şirketiyle yapılan anlaşma üzerinden verilen mesaja rağmen MSD Cenevre’de yok. Öte yandan, en başından beri Rojava Özerk Yönetimi’nin varlığını tümden reddetmeyen Rusya’nın da ne Şam’da ne Cenevre’de henüz bu tutumunun gerektirdiği hamleyi ortaya koymuyor” dedi.
ABD, Rusya ve Şam'ın Payı Var
Türkiye’nin, MSD heyetinin Cenevre görüşmelerine dahil edilmesini veto ettiğini hatırlatan Yılmaz, MSD’nin Cenevre görüşmelerine katılmaması konusunda sadece Türkiye vetosunun vurgulanmasının yanıltıcı olacağını da söyledi. Yılmaz, MSD’nin görüşmelere katılmamasında Türkiye’nin vetosunun önemli olduğunu ancak bununla birlikte Şam’ın, ABD’nin ve Rusya’nın da payı olduğunu vurguladı. ABD’nin aksine Rusya’nın Kürtlere mesajının daha net olduğunu belirten Yılmaz, “Rusya ‘siyasi bir özerklik olmaz ama Şam’ın egemenlik haklarının askeri ve hukuki güvenceye kavuşturulduğu bir çerçevede idari özerklik için sizi destekleriz’ diyor. Fakat Moskova bu mesajında önce bir ‘ABD’ parantezi, sonra da bir ‘Türkiye’ parantezi açtı. Rakka operasyonu ABD, Afrin operasyonu da Türkiye parantezinin açılmasının başlangıcı sayılabilir” diye belirtti.
Türkiye ve ABD'ye Mesaj
Bu parantezlerin hala kapanmadığına işaret eden Yılmaz, şöyle devam etti: “Bu parantezler açıldığından bu yana Rusya Kürtlerle ilişkilerinde söz konusu mesajının sürekli gerisine düşen bir pratik ortaya koydu. Bu pratiği tayin eden faktörler de her zaman ve sadece Suriye ile ilgili olmadı. Öncelik, Suriye’den daha geniş bir coğrafyada ve konu çeşitliliği içinde Rusya’nın çıkarlarıydı ve bu haliyle Şam’ın hilafına ya da zararına birçok karar alındı. Afrin bunun en tipik örneği. Zira Şam ve Rojava Yönetimi anlaştığı halde rejim güçlerinin Afrin sınırına yerleşmesini engelleyen ve Türkiye’ye hava sahasını da açarak yol veren Rusya’ydı. Zaten bu tarihten sonra Kürtlerle-Şam arasında doğrudan ilişkiler de kurulamaz oldu; deyim yerindeyse Kamışlı-Şam arasındaki yol o tarihten bu yana Moskova’dan geçiyor. Bu bağlamda, Moskova’da verilen son fotoğraf da bu tablonun bir parçası. Mesaj ise hem Türkiye’ye hem de ABD’ye.”
Olası Sonuçlara İlişkin Bir Hatırlatma
Rusya’da MSD ve HİP’in üzerinde anlaştığı yol haritasına da değinen Yılmaz, bunun en son 2017 yılında Rojava yönetimi ve Şam arasında gerçekleşen görüşmelerde mutabık kalınan çerçevenin çok gerisinde bir metin olduğunu belirtti.
“Buna bir de metne taraf olan partinin siyasi gücünün zayıflığını ve sınırlılığını katarsanız, bu metne bir yol haritası diyebilir miyiz, emin değilim” diye konuşan Yılmaz, şunları ekledi: “Bence metnin içeriği Suriye’de Kürtler meselesine bir çözüm perspektifinden çok Rusya’nın yukarıda söz ettiğim mesajları bağlamında daha önemli. Rusya büyük ölçüde sessiz kaldığı ABD’nin Fırat’ın doğusundaki son hamlelerine karşı ‘kendi alternatifini’ sahneye koydu diyebiliriz. Ki bu alternatifin Kürt hareketinin Suriye’deki gelişmelerle ilgili kendi içinde düştüğü görüş ayrılıklarına da denk düşen bir tarafı var. Diğer yandan ise Türkiye’ye, tam da Türk dışişleri heyetinin ziyareti öncesi, muhtemelen en başta İdlib ama bununla sınırlı kalmayan Ankara-Moskova ilişkiler zincirinde bir kopmanın olası sonuçları hakkında bir hatırlatma yapmak istedi.”
"Niyet Beyanından Öteye Geçmedi"
Yılmaz, yol haritasında ifade edilen 2254 nolu kararın BM Güvenlik Konseyi’nin 2015 yılında Suriye’de ateşkesin sağlanması ve siyasi çözüme gidilmesi konusunda oybirliği ile aldığı bir karar olduğunu da ifade etti.
Yılmaz, “Bu kararın siyasi çözüm bağlamında ‘kapsayıcı ve bir mezhebe dayanmayan bir hükümet oluşturulması’ önerisi ise birçok BM kararı gibi bir niyet beyanından öte geçemedi” dedi. Çözümün bir başka ayağının da serbest ve adil seçimlerin yapılması olduğunu belirten Yılmaz, “Sonuçta Cenevre süreci de zaten bu karar çerçevesinde yürütülüyor. Fakat tarafların Suriye’de siyasi bir çözümü kolaylaştırıcı değil, zorlaştırıcı pozisyonlar aldıkları da bir gerçek. Hemen her aktör için halihazırda askeri kazanım ve avantajlarını korumak tartışmasız bir öncelik, siyasi çözüm denilen şey ise hiç kuşkusuz tarafların bu kazanım ve avantajlarının bir kısmından vazgeçmesini gerektirecektir. Hiç birinin bunu istemediğini söylemeye ise gerek yok herhalde” diye konuştu.