PJAK’ın PKK ile bağları, Türkiye’yi dikkat kesilmekle kalmayıp, gerekirse müdahaleye yöneltebilir. ABD ise İran’daki Kürt hareketlerini (özellikle PJAK’ı) güvenilir bir ortak olarak görmüyor. Irak Kürdistanı tecrübesi sonrası benzer bir sürece destek vermeye isteksiz olabilir.
Suriye, İran, bölgesel ve etnik meseleler gibi konularda analitik yazılarıyla tanınan Suriyeli gazeteci, akademisyen ve araştırmacı Malik El Hafız, Beyrut merkezli Arapça İngilizce medya platformu Raees22'de dikkat çeken analizlerin bulunduğu bir makale yayınladı. İsrail-İran çatışmalarının ardından İran'daki sosyo-kültürel yapıda yaşanan gelişmeleri irdeleyen Hafız'ın, Kürtlerin önemli bir güç olmalarına karşın henüz kayda değer bir hareketlilik içinde bulunmadıkları ve PKK'nin İran'da faaliyet gösteren kolu PJAK'ın ABD tarafından güvenilir bir ortak olarak görülmediği yorumu dikkat çekiciydi.
Malik El Hafız'ın makalesi:
Haziran ayının ortasında İsrail ile İran arasında tırmanan askeri gerilim bağlamında, İran’daki Fars olmayan etnik grupların durumu, bölgesel çatışma sahnesinde gizli ama önemli bir halka olarak öne çıkıyor.
Bu etnik gruplar arasında, hem coğrafi olarak stratejik bir bölgede bulunmaları hem de sınır aşan tarihsel örgütsel yapıları nedeniyle Kürtler, en organize ve merkezî İran yönetimiyle en çok çatışan topluluk olarak ön plana çıkıyor.
23 Haziran akşamı ABD Başkanı Donald Trump tarafından ilan edilen ateşkes, İran ile İsrail arasında geleneksel caydırıcılık dengelerini yeniden kurmuş gibi görünse de, bu gerilim sırasında ortaya çıkan İran’daki etnik grupların –özellikle Kürtlerin– geleceğine dair sorular hâlâ yanıtsız.
Peki bu gerilim, İran’daki Kürtler için bölgesel dengeler haritasında siyasi yeniden konumlanma açısından stratejik bir fırsat olabilir mi? Yoksa İran’daki karmaşık iç yapı ve bölgesel dinamikler göz önünde bulundurulduğunda, bu sadece geçici bir dalgalanma mı olacak?
13 Haziran’dan itibaren İran iç politikasında dikkat çekici bir gelişme yaşandı: İran Kürdistan Demokrat Partisi (PDKI), açıkça İran İslam Cumhuriyeti’nin tamamen devrilmesini talep etti. Rejimin devamını, İran’ın tüm iç ve dış sorunlarının ana kaynağı olarak nitelendirdi. Öte yandan, Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) ise yaşananları “kurtuluş savaşı” ya da “iyi ile kötü arasındaki savaş” olarak tanımlamayı reddetti ve bunu “otoriter rejimler arasında bir hegemonya mücadelesi” olarak niteledi. PJAK, İran halkının bu savaşta taraf değil, yeni bir kurban olduğunu savundu.
Bu açıklamalar, klasik bir rejim muhalefeti gibi görünse de, İranlı Kürtlerin bölgesel çatışma haritalarındaki konumunda niteliksel bir değişimi ima ediyor ve şu temel soruyu yeniden gündeme getiriyor: İran’daki Kürt hareketleri artık bölgesel güvenlik denklemlerini etkileyen bir aktör mü?
Ayrıca şu soru da gündeme geliyor: İranlı Kürtler artık “muhalif kimlik” konumundan çıkarak “ulusaşırı siyasi aktör” pozisyonuna mı geçiyor?
Artık sadece bölgesel nüfuz mücadelelerinde bir araç olmaktan çıkıp, çıkar temelli müzakere eden, ittifaklar kuran ve kendini bağımsız bir güç olarak konumlandıran bir yapıya mı evriliyorlar?
Bu gelişmeler, Stephen Krasner’in “egemenlik bir normdur, bir gerçek değil” yaklaşımını hatırlatıyor. Artık siyasi sınırlar esnekleşiyor, geleneksel devlet egemenliği ise devlet dışı aktörler karşısında zayıflıyor. İran’daki Kürt hareketi, henüz tam anlamıyla jeopolitik bir aktöre dönüşmese de, artık sadece kimlik veya kültür bağlamında değil, “tehdit ve etki” parametreleriyle değerlendiriliyor.
Bugün bazı Kürt güçleri, “müzakere edilebilir egemenlik” diyebileceğimiz bir mantıkla hareket ediyor. Resmi olarak tanınmasalar da, toplum desteği, yurt dışı temsili ve ulusal mağduriyet söylemiyle kendilerini bir aktör olarak dayatıyorlar. Bu, devlet altı bir egemenlik biçimi olarak tanımlanabilir: Devlet çökmeden önce, devletin otoritesinin aşındığı bir alanda ortaya çıkıyor.
İran’daki Kürt partileri doğrudan ayrılığı savunmuyor. Talepleri, federalizm ile demokratik özerklik arasında çeşitlilik gösteriyor.
Klasik milliyetçi eğilim: İran Kürdistan Demokrat Partisi (PDKI), bölgedeki en eski Kürt partilerinden biri. 1946’daki Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nden bu yana İran rejimiyle silahlı mücadele geçmişine sahip. Bu parti, İran’ın çok uluslu federatif bir yapıya dönüşmesini ve Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını talep ediyor.
Konfederal/Öcalancı eğilim: Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK), PKK’nin ideolojik ve yapısal bir uzantısı. Ulus-devlet fikrine karşı çıkar, onun yerine "demokratik konfederalizm" modelini savunur; yerel komünler aracılığıyla özyönetimi temel alır.
Solcu/ilerici eğilim: Komala Partisi, Marxist kökenden gelen, zamanla sol-sosyal adalet eksenli bir Kürt milliyetçiliğine yönelen bir yapıdır. Önceleri enternasyonalist sosyalizmi benimseyen Komala, son dönemde PDKI ile federalizm fikrinde yakınlaşmış, ama sınıf adaleti vurgusunu daha fazla öne çıkarmıştır.
İran Kürdistanı, Türkiye ve Irak sınırında yer alan stratejik bir bölge. İran devleti için bu bölge, her iç kriz ya da dış gerilimde potansiyel bir "güvenlik kıvılcımı" alanı olarak görülüyor. Süregelen baskılar, ayrımcılık ve gerçek temsilden yoksunluk, bu bölgeyi radikal eğilimlere açık hale getiriyor.
Bugün dikkat çekici olan şey, İsrail-İran geriliminin, İran’daki Kürt hareketinin merkezi hükümete yönelik sert söylemleriyle aynı döneme denk gelmesi. Bu durum, klasik bölgesel güvenlik kuramlarının öne sürdüğü gibi, merkez zayıfladığında, “kenar”ın (periferinin) merkeze dönüşebileceğini ortaya koyuyor.
İran’daki Kürtler yaklaşık 10 milyonluk bir nüfusa sahip, yani ülke nüfusunun %10-12’sini oluşturuyor. Genellikle batıdaki Kürdistan, Kirmanşah, İlam ve Batı Azerbaycan eyaletlerinde (özellikle sembolik öneme sahip Mahabad) yaşıyorlar.
Bu eyaletler Kürt kimliğiyle öne çıksa da, hiçbir yönetimsel özerklikleri yok. Yıllardır süren yapısal dışlanma nedeniyle, İran’ın en fakir bölgeleri arasında yer alıyorlar. Örneğin 2025 kışında Kirmanşah’ta işsizlik oranı %18.2’ye ulaştı (ülke ortalaması %7.2).
İnsan hakları savunucuları ve Kürt aktivistler sıklıkla tutuklanıyor, şiddete maruz kalıyor. Çoğu zaman “etnik kışkırtma” gibi suçlamalarla yargılanıyorlar. Bölgede intihar oranları ve aile göçleri artıyor; bu da yaygın yoksulluk ve işsizliğin fiziksel-psikolojik etkilerine işaret ediyor.
Gençler, işsizlik nedeniyle “Kolbar” (sınır yükçüleri) olarak adlandırılan tehlikeli kaçakçılık faaliyetlerine yöneliyor. 2024 yılında, Kürt insan hakları platformu Hengaw’ın verilerine göre 339 Kolbar öldü veya yaralandı; bunların %84’ü İran güvenlik güçlerinin ateşiyle.
İran devleti, “etkili egemenliğin sınırlarının aşınması” denilen bir süreç yaşıyor: Merkezî kurumlar hâlâ çalışıyor olsa da, çevrede kontrolü kaybetmiş durumda. Bu da Kürt hareketlerinin daha etkin hale gelmesini sağlıyor.
James Scott’un "devletin resmi kimliğiyle özdeşleşmeyen, gündelik direnişle alternatif kimlikler inşa eden marjinal gruplar" teorisi burada önemli. İranlı Kürtlerin hareketi de yalnızca protesto eden değil, alternatif bir toplumsal-siyasi model geliştiren “karşı milliyetçilik” olarak okunabilir.
Barry Buzan’ın “çok kimlikli toplumlarda ulusal birlik tehditleri” yaklaşımı da geçerli. İran, dış saldırıyla karşı karşıyayken, içten parçalanma riskiyle de boğuşuyor. Devrimci söylemle oluşturulmaya çalışılan “ulus bütünlüğü” kırılgan bir hal alıyor.
İran’da rejimin çökmesi veya köklü bir değişim yaşanması durumunda, Kürtler tarihî bir dönemeçte olacak. Sosyal destekleri var, örgütlü dış yapılanmaları mevcut, kendilerine özgü siyasi söylemleri bulunuyor. Ancak şu üç temel sorun var:
Kürt partileri arasında koordinasyon eksikliği: İdeolojik farklılıklar nedeniyle bir birlik yok. Bu da Irak Kürdistanı’ndaki 1990’lar kaosunun tekrarı riskini doğuruyor.
Fars milliyetçiliği: Federalizme bile karşı çıkan geniş bir ulusalcı çevre mevcut – sadece muhafazakârlar değil, seküler-liberal muhalefet de dahil.
Bölgesel ve uluslararası gerilimler: PJAK’ın PKK ile bağları, Türkiye’yi dikkat kesilmekle kalmayıp, gerekirse müdahaleye yöneltebilir. ABD ise İran’daki Kürt hareketlerini (özellikle PJAK’ı) güvenilir bir ortak olarak görmüyor. Irak Kürdistanı tecrübesi sonrası benzer bir sürece destek vermeye isteksiz olabilir.
Tüm bu gelişmelere rağmen, İran’daki Kürt hareketinin siyasi hedeflerine ulaşmaya hazır olduğunu söylemek güç. Ortak bir vizyon belgesi, diğer etnik gruplarla (Beluçlar, Araplar, Azeriler) ittifaklar henüz yok.
Kürt hareketi, içeriden güçlenmek ve uluslararası meşruiyet kazanmak için ortak stratejik bir vizyon ortaya koymalı. Yoksa bu “tarihsel an”, sadece uluslararası aktörlerin İran’ı zayıflatma sürecine hizmet eden geçici bir dalga olarak kalabilir.