BDP milletvekili Altan Tan’dan Başbakan Erdoğan’a ve hükümete uyarılar:\n\nKürt halkının endişeleri var.
Kürt halkının endişeleri var. Acaba başbakan Diyarbakır buluşmasını seçim malzemesi mi yapmak istedi? Çünkü AKP’nin eskiden beri bir Mahmutpaşa işportacılığı vardır.
Barzani’ye ve başka Kürt siyasetçilerine dayanarak Kürtler arasında bir ikilik, ihtilaf çıkarıp bir çatışma sağlanmasıyla uzun vadede rahatlayıp en azından soluk alınması mı hedefleniyor?
LEYLA TAVŞANOĞLU
BDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan, Barzani’li, Şivan Perwer’li ünlü Diyarbakır buluşmasını yorumluyor. Başbakan Erdoğan’ın, bu yakınlaşmayla gelecek seçimler için Kürt oylarına yatırım hesabı içinde olduğuna ilişkin kaygıları var. Bir başka kaygısı Kuzey Irak petrol ve doğalgazının kendi tabiriyle “Türk derin devletinin akıldanelerinin kılavuzluğuna” uyan Erdoğan’ın bütün Mezopotamya bölgesini sahiplenmek istemesi. Bütün Kürt gruplara vuruşarak, çatışarak hiçbir şey elde edilemeyeceği çağrısı yapıyor. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın PKK’nin yeniden silahı eline alması olasılığı bulunduğu sözlerine karşı da, “Bizler ne gerilla lideri ne de generaliz” diyor. Siyasetçilerin sorumluluğunun, sorunu barışçı yollardan, şiddete başvurulmasını engelleyerek çözmeye çalışmak olduğuna işaret ediyor.
- Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan’la Mesud Barzani ve Şivan Perwer’in katıldığı ünlü Diyarbakır buluşmasında siz de hazır bulundunuz. O tantanalı buluşma bölgede yaşayan Kürt vatandaşlar arasında nasıl karşılandı?
Bu gelişin olumlu bulduğumuz, endişe duyduğumuz, yanlış gördüğümüz yanları var.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın ağzından Kürdistan, Kürt kelimeleri telaffuz edildi ve bir dönem bize göre bitti. Yani Kemalizmin, laik demiyorum, laikçi ulus devlet anlayışı miadını doldurdu ve bir nokta kondu. Bunlar olumlu yanları. Bundan sonra ne olur, Türkiye nereye gider, nasıl normalleşir? Bu ayrı bir konu.
- Peki, iş bitti mi?
A.T.- Hayır, daha her şey yeni başladı. Demokratikleşme, yeni bir anayasa, önce yeni bir Türkiye, sonra yeni bir Ortadoğu daha yeni başladı.
Ama Kürt halklarının endişeleri de var. Şunlar: Acaba Başbakan bunu bir seçim malzemesi mi yapmak istedi? Çünkü AKP’nin eskiden beri bir Mahmutpaşa işportacılığı vardır. Eskiden beri her şeyi ucuza kapatan, basite alan ve mümkün olduğu kadar üstünkörü götürmeye çalışan bir geleneği bulunuyor.
Önümüzde, yerel, Cumhurbaşkanlığı ve parlamento olmak üzere üç tane önemli seçim var. Eğer bu bir seçim hamlesiyse çok yazık. Dikkat ederseniz ihtiyatlı bir dil kullanıyorum. İkincisi, Türkiye derin devletinin kendini çok akıllı sanan bazı akıl daneleri var. Bugüne kadar akıllı bir iş yaptıkları görülmemiş.
Son dönemlerde bu akıllı adamların da şöyle bir düşüncesi var: Mesud Barzani’nin başında olduğu Kürdistan bölgesindeyse (Irak’ın kuzeyi) şu an 300 bin varil petrol çıkıyor. Bir- bir buçuk yıl içinde bu miktar bir milyon varile, dört-beş yıl içinde de iki milyon varile çıkacak. Yani Türkiye’nin günlük ihtiyacının üç misli.
- Yani Türkiye şimdi akaryakıt ihtiyacını Kuzey Irak’tan çıkacak petrol ve doğalgaza mı odakladı?
A.T.- “Düne kadar bu Kürtlere biz Kart Kurt dedik, zart zurt ettik, ama bugün ya Allah, ya sabır, enerjiyi bunlardan elde ederiz. Dicle ve Fırat üzerinde 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı var. Harran, Musul, Kerkük ovaları da var. Dolayısıyla Yukarı Mezopotamya’nın altının da üstünün de bereketi bizim olacak” hesabı var ise bu çok ayıp, çok basit, çok küçük bir hesap.
Üçüncü bir endişe: PKK Suriye’de Rojava’da de facto bir hâkimiyet kazandı. Türkiye’de de PKK’nin, BDP’nin ciddi bir gücü var. Ben bunu Suriye’de de, Türkiye’de de engelleyemiyorum. O halde Barzani’ye ve başka Kürt siyasetçilerine dayanarak Kürtler arasında bir ikilik, ihtilaf çıkarıp bir çatışma sağlayabilir miyim? Uzun vadede rahatlayabilir miyim? En azından bir soluk alabilir miyim?
Eğer böyle hesaplar var ise bunlar büyük endişelerdir, bir yere de varmaz.
Bir de, yanlışlar var dedik. Şöyle: Ben bütün bir Ortadoğu’yu dizayn edeceğim ama Kürtleri hesaba katmayacağım. Mesela Ahmet Davutoğlu’nun ve Başbakan’ın Suriye ve Irak politikaları buydu. Ama iflas etti, sıfırı tüketti.
Şimdi de, Kürt sorununu çözeceğim ama PKK ve BDP’yi hesaba katmayacağım, anlayışında. Bugün PKK de BDP de birer vakıa. Bunları yok sayarak ya da imha ederek Kürt sorununun çözümünde başarıya ulaşmak mümkün değildir. Onun için olumlu, endişe duyduğumuz ve yanlış bulduğumuz yanlarıyla bir hafta sonu geçirdik.
Türkiye’nin derin fay hatları
Ya bütün farklılıklarımızı zenginlik kabul edip büyüyeceğiz ya da bütün farklılıkların birbiriyle çatıştığı bir cehenneme döneceğiz
- BDP içinde siz ve arkadaşlarınız ne yaptınız?
A.T.- BDP içinde belli bir kesim arkadaşlarımız o hafta sonu karşılamalarına daha mesafeli durulmasını savundular. Fakat ben bunu yanlış görenlerdenim. Çünkü biz oyunun dışında kalarak, çatışarak, kavga ederek bir başarı elde edemeyiz. Kürtleri birbirine vuruşturmak, alternatif çıkarmak isteyen varsa ve bütün eğer’lerimiz doğruysa zaten onlar bunu istiyorlar. Biz bu oyunu bozduk. Siyasetçi karşı hamle yapabilen adamdır. Bu satranç gibidir. Size bir hamle yaptılar. Taşınızı yemek istediler. Ama siz öyle bir hamle yapın ki şah mat diyebilin. Usta oyuncu yedi hamle sonrasını hesap eder.
- Peki, öyle bir usta oyunculuk potansiyeli var mı?
A.T.- BDP’de yetki bende olsaydı aynen Diyarbakır Nevruzundaki gibi Diyarbakır meydanlarına bir milyon insan yığardım. Hepsinin de ellerine Kürdistan bayraklarını verirdim. Gençlere Kürdistan tişörtleri giydirirdim. Her tarafta Şivan’ın parçalarını çaldırırdım. Hep birlikte, “Biji Kürdük, Kürdistan” diye bağırırdık.
- İyi de, sonra ne olurdu?
A.T.- Ondan sonrasını bu tezgâhları kuranlar düşünürdü. Bütün oyunları bozardım. Diyarbakır şehri dizginlenemeyen bir asil at gibi. Diyarbakır üzerine ne kadar çok hesap yapıldı. Ama hepsini parçaladı, o zincirleri attı.
Bizim bir ağabeyimizin, avukat İhsan Biçici’nin, meşhur bir şiiri var. Onu da okuyayım da kayda geçsin: Bu şehir Diyarbekir, zemini kayalıktır, iklimi serttir, insanları yiğittir, cesurdur, merttir, kötü tanıtmış, o da Felek’tir, Felek’in çarkını bozanlardanız.
Bizim rolümüz Felek’in çarkını bozmaktır.
- Belli kesimlerde, bu söylemler Türkiye’yi böler mi, endişeleri var. Bu endişelere karşı siz ne söyleyeceksiniz?
A.T.- Türkiye ya bütün farklılıklarını zenginlik kabul ederek büyüyecek ya da bütün farklılıkları birbiriyle çatıştığı için cehenneme dönecek.
Bunlar sadece Türk-Kürt farklılıkları değil. Türkiye’de bence bundan çok daha derin fay hatları var. Dindar-laik.
- İyi de, laiklikle dindarlık birbiriyle çelişen iki kavram değil ki...
A.T.- Ben o konulara girmek istemiyorum. Söylemek istediğim modern, seküler hayat tarzını kabul eden insanlar var. Farklı yaşayanlar var. Herkesin başını örtmeye kalkarsanız da kavga çıkacak, herkesin de başını açmaya kalkarsanız kavga çıkacak.
Dört kızım var. İkisi baş örtülü, ikisi başı açık. Kız kardeşimin başı açık. Demek ki modern ve dindar hayat tarzı evlerin içine kadar girmiş. Hatta birçok eşte, kadın dindar, erkek seküler. Tersi de yaşanıyor.
Yani bölünme sadece etnik değil. Dindarlık ve sekülerlik üzerinden de... Mezhepsel ayrımlar, gayrimüslimler ve Müslümanlar var. Ya toplumu bir arada tutacak demokratik bir rejime sahip olacaksınız ya da Sünni-Alevi çatışması olacak. Bunu tarihte çok gördük.
- Şu anda Türkiye’de bütün farklılıkları kucaklayacak bir irade görüyor musunuz?
A.T.- Şu anda AKP’nin motoru çekmiyor. 1947 model bir BMC’ye binmişiz. Mardin rampasında gidiyoruz. Kamyon bazen duruyor. Yolcular onu iteliyor. Bazen de kamyon geri kayıp yolcuları eziyor. Şu an geri kayma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Onun için Mardin’den örnek verdikten sonra, İtalyan Yokuşu’ndan da örnek verelim; oradan tek gazla çıkabilecek doğru düzgün bir demokrasiye ihtiyacı var.
BDP tüm Türkiye’ye hitap etmiyor
- İyi de partiniz BDP ne yapıyor?
A.T.- İşte, BDP de bütün Türkiye’ye hitap edecek bir perspektife gelemedi.
- BDP varken HDP’nin kurulmasına neden gerek duyuldu?
A.T.- Ben baştan beri o projeye mesafeli yaklaştım. Çünkü HDP’yi kuran arkadaşların iddiası bütün ülkeyi kucaklayan, ileri bir demokrasiyi hedefleyen ve daha demokrat bir Türkiye’de yaşamak isteyen bütün muhalifleri toparlayacak bir yeni Türkiye partisi.
Ama bundan Türkiye’deki solcu ve sosyalistlerin kaptan köşkünde olduğu Türk solunun yüzde 90’ının oluşturduğu bir parti çıktı. Bunu, Türkiye’deki bütün solcuları ve sosyalistleri buluşturan bir parti kuruyoruz, diye oluştursalardı sadece saygı duyulurdu.
- Sizin geçenlerde İran Pars Ajansı’na verdiğiniz bir demeçte Başbakan Erdoğan’ın üç bakanı sille tokat dövdüğünü, milletvekillerine de sürekli küfür ve hakaret ettiğini söylediğiniz kimi basın organlarında yer aldı. Siz gerçekten bu sözleri söylediniz mi?
A.T.- Ağzımdan çıkan her sözün sahibiyim. Başbakan’ın son dönemlerdeki asabi tavrı ve antidemokratik demeçleri üzerinden bir tartışma yapıldı. Orada ben, “Son dönemlerde o kadar sertleştiği söyleniyor ki birkaç bakanı tartakladığının bile söylentileri var. Bunu da ben anlamakta zorluk çekiyorum” dedim.
Bu döndü dolaştı. Efendim, Altan Tan demiş ki bakanları sille tokat dövdü, komaya soktu. Yok böyle şey. Üstelik ben böyle bir şey görmedim. Sadece söylenenleri aktardım.
Valla bunları söyleyenler de AKP içindeki kerli ferli adamlar. Yalansa onlar yalan söylüyor.
Milletvekillerine gelince... Mesela, bir profesör milletvekili Kızılcahamam’da, bin kişinin önünde Kürt meselesiyle ilgili bir şeyler söylüyor. “Profesör olmuşsun ama hâlâ benim ne dediğimi anlamıyorsun” diyor. Bu ne demek? Bir Başbakan’ın birisine ille de ana avrat küfür etmesi mi gerek? Bu söylentiler artık şehir efsanesine dönüştü.
PKK yeniden silahlansın demeye hakkımız yok
- BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş geçenlerde gazetemize verdiği bir demeçte silahı bırakan PKK’lilerin yeniden silaha başvurabileceklerini söyledi. Siz bu görüşe ne diyorsunuz?
A.T.- Bunu bir analiz olarak söylüyor olabilir. Ama PKK’nin yeniden silaha başvurup vurmayacağı da PKK’nin bileceği iş. Ben siyasetçi olarak, “Bu işler olmuyorsa PKK bir daha silaha başvursun” diyemem. Demeye hakkım da yok. Çünkü bizim siyasetçilerin böyle bir çözüm üretmeleri lazım. Biz gerilla komutanı ya da general değiliz.
Biz sivil siyasette, demokratik kanallarla, kanatmadan, kavga olmadan çözüm nasıl üretebiliriz, bir yol nasıl açabiliriz? Bunun peşindeyiz. Bana sorarsanız bugün Ortadoğu’daki Kürtlerin artık silahla elde edebileceği çok fazla bir şey yok.
Suriye Kürtleri kendi aralarında çatışmazlarsa, birlikte hareket edip bir irade ortaya koyarlarsa artık kim onları engelleyebilir? Sizin önünüzde demokratik birliktelik varken niye daha çetrefilli yollara gireceksiniz? Bizim görevimiz bu demokratik Kürt siyasetini inşa etmek. Burada BDP’ye de çok rol düşüyor.
- Nasıl?
A.T.- BDP’nin önünde iki yol var. BDP ya ideolojik, dar bir yapılanma içinde gidecek. Veya bütün Kürdistanlıları kucaklayabilecek, Türkiye’deki demokrasi güçlerine kucağını açacak bir demokratik kitle partisi olacak ve genişleyecek.
Genişlerse bizim gibi yüzlerce insanın bu harekete katılması lazım. Daralırsa beni de dışına atacak.
Leyla Tavşanoğlu
Cumhuriyet