Kürt dağlarının kovboyları

Güney Kürdistanlı yönetmen Hiner Saleem\'in bir Kürt Western\'i olan son filmi \'Tatlı Biber Diyarım\' İstanbul Film Festivali\'nde.

16.04.2014, Çar - 08:38

Kürt dağlarının kovboyları
Haberi Paylaş
Güney Kürdistanlı yönetmen Hiner Saleem\'in bir Kürt Western\'i olan son filmi \'Tatlı Biber Diyarım\' İstanbul Film Festivali\'nde. İstanbul\'da buluştuğumuz Saleem, \"Ortadoğu\'daki bütün halklar gibi Kürtlerin de cinsel devrime de ihtiyacı var\" diyor.

Govend abilerinin, Baran ise eski bir peşmerge olarak geldiği evinde anasının ‘kız beğendirip başgöz etme’ baskısına dayanamayıp evlerinden uzaklaşırlar. Govend öğretmen olarak, Baran ise köyün polis komiseri olarak Türkiye-İran ve Güney Kürdistan sınırındaki bir köye gelir. Elbette köyün bir sahibi vardır: Kaçakçıların başı ve kendince bölgenin ‘kanunu’ Aziz Ağa. Ve ‘Kanun kim?’ savaşı başlar, Govend’le Baran’ın arasındaki aşk gibi. Daha önce ‘Votka Limon’ filmi Türkiye’de gösterime giren Güney Kürdistanlı yönetmen Hiner Saleem, yeni filmi ‘Tatlı Biber Diyarım’la bu sefer, Kürdistan’da bir ‘western’ çekmiş. Kürtlerin acımasız mizahıyla son derece eğlenceli ve elbette ‘asi’ bir film.

Türkiye’de de gösterilen önceki filminiz ‘Votka Limon’ bambaşka bir janrdaydı. Şimdiki ise bambaşka. Bu filme başlarken ilk fikir neydi?

Bundan önce Fransa’da bir film yaptım: ‘If you die, I kill you/ Ölürsen Seni Öldürürüm’. Çok ağır bir filmdi ve ondan sonra hem teknik hem de ruh olarak hafif bir film yapmak istedim. Bir ya da iki oyuncuyla çalışacağım ve Güney Kürdistan’ın nefis dağlarını, doğasını kullanabileceğim bir film düşündüm. Sakin, kolay bir film. Önümde de yeniden inşa edilen bir ülke, Güney Kürdistan vardı. Güney Kürdistan’a bakarken insanların hayallerini anlamaya çalışıyordum ama yozlaşma, yolsuzluk, rüşvet, ahlaki çöküntüler de görüyordum. Bir de baktım, film gene çok ağır ve karanlık oluyor.

Onun için mi bir tür western’e çevirdiniz filmi?

Western’i severim, bütün klasikleri. Sergio Leone’yi mesela, çok severim. Ama western’e dönüşmesindeki ilk neden, hikâyenin western’e uygun çıkmasıydı. Şerif ya da filmdeki adıyla Komiser Baran, bir kanun adamı. Eski bir peşmerge. Sınırda bir köye gidiyor, asayişi sağlamak için. Köyde öğretmenlik yapan güzel bir kadın var. Ayrıca köyü o zamana kadar yöneten Aziz Ağa da. O bölgenin kaçakcısı ve ağası. Kanun o. Tabii Baran gelene kadar. Western’e göre baktığınızda her şey uyuşuyor. Ve elbette güzelim dağlar. Western’in estetik anlayışını da severim. Bu da böylece ilk Kürt western’i oldu.

50776

Aslında bir yanıyla da güzel bir aşk hikâyesi.

Öyle. Çünkü aşk ya da sevgi herkes için çok önemli. Ayrıca kadın meselesini ya da namus cinayetlerini koymak istedim. Çünkü Müslüman toplumlarda, buna Kürdistan ve Türkiye de dahil, bütün Ortadoğu’da kadın meselesi ciddi bir sorun. Kadın sorunu deniyor ama aslında sorun olan erkekler. O yüzden kadın sorunu değil, erkek sorunu demeliyiz! Ben de filme kadın-erkek arasındaki eşitsiz durumu koymak ve görünür yapmak istedim. Kadın-erkek eşitsizliğini gidermeden demokrasiyi inşa edemezsiniz. Kadınlar özgür olmazsa Kürdistan’ın da özgür olacağını düşünmüyorum. Bu yeni nesil kadınların, hakları, özgürlükleri için savaşmalarını, başkaldırmalarını, hayallerini ve ideallerini de çok beğeniyorum.

19. yüzyıl Vahşi Batısı’yla Güney Kürdistan arasında nasıl bir benzerlik olabilir ki?

Tabii ki zaman olarak çok değişti. Bugün Güney Kürdistan, Dubai ya da Abu Dabi ile karşılaştırılıyor. Çok zengin bir ülke. Tabii ki 19. yüzyıl şartlarıyla aynı değil. 19. yüzyılda Amerikalılar da ülkelerini sıfırdan inşa ediyordu. Yollardan su şebekesine kadar. Saddam Hüseyin de hem Irak’taki hem Güney Kürdistan’daki her şeyi yerle bir etmişti. Bu durumda biz de sıfırdan yapmak durumunda kaldık. Okulları, yolları, evleri, elektriği, hastaneleri... Buradan bir benzerlik kurdum. Ayrıca yeni bir parlamento kuruldu, herkesin uymak zorunda olduğu yeni kanunlar yapıldı. Ve esas mesele de bu! Yani köprüler, ev ya da yol yapmak kolaydır, esas mesele insanların kafasındaki hak, hukuk, kanun ve adaleti inşa edebilmektir.

Peki şimdiki durum nasıl?

Ben çok mutlu değilim ama bölgede olan biteni göz önüne aldığınızda, olan bir mucize!

Sizin eleştirdiğiniz nedir?

Yozlaşma. Hukuki yolsuzluklar, kanunsuzluk, rüşvetler, ahlaki çöküş beni çok rahat ediyor. Yani sosyal olarak bir devrime ihtiyacımız var. Ortadoğu’daki bütün halklar gibi Kürtlerin de cinsel devrime de ihtiyacı var.

Mesele devrim olduğunda insanlar ciddileşir. Ama sizin devrim ‘eğlenceli’ anlatılıyor.

Çoğunluk bu tür filmler istiyor, insanlar trajedilerden yorgun düştü. Dolayısıyla çoğunluk beğendi. Elbette bu konuda çok tutucu olanlar var ama ne mutlu ki bu grup azınlıkta. Bana göre devrim, ne sosyalizm, ne faşizm ne kapitalizm ne de izm’le biten bir şey. Benim için devrim demokrasi, sevgi, aşk, kadın-erkek eşitliği, herkes arasındaki eşitlik, seyahat edebilme, konuşabilme, okuyabilme ve istediğin filmi yapabilme özgürlüğü! Dedem şöyle derdi: Kürtlerin geçmişi acı dolu, şu anımız tam bir felaket, çok şükürler olsun ki bir geleceğimiz yok! Şu anda bakıyorum da çok minicik de olsa, bir geleceğimiz olacağına inanmak istiyorum.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 16465 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:00:36
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x