'Kürt' ismiyle kabul edilen ilk vakıf olan Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı Genel Sekreteri Köroğlu Karaaslan ilginin az olduğunu belirterek, "Burası Kürtlerin evidir, vakfın gençlere ihtiyaç var" dedi.
Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı (KÜRT-KAV), Türkiye'de ‘Kürt’ ismiyle tescil edilen ilk kurum. Ancak vakıf, şimdi metruk bir binayı andırıyor. Taksim Meydanı'na 100 metre yakınlığında 4 katlı bir binada kimse yok. Yönetim ve üyeler ise artık toplantılara bile katılmıyor. Eğer Kürt-Kav Genel Sekreteri Köroğlu Karaaslan da vakfa uğramasa, Kürtlerin en ihtiyaç duyduğu dönemlerden birinde metruk bir bina olarak kalacak.
Ne Kürtler kuruma ulaşabiliyor ne de kurum, etkinliklerin yapılması için kimseye ulaşabiliyor. Yönetim kadrosunun büyük çoğunluğu vakfın kuruluşunda yer alan isimler. Birçok kişi vefat ettiği için kurum gittikçe daha da sessizleşiyor. Bu nedenle etkinlikler ve kurumla ilgili faaliyetler azalıyor.
Kürt-Kav’ın kuruluş amacı Kürt kültür sanat ve edebiyatı ile ilgili bilimsel araştırmalar, derlemeler yaptırarak bunları kayıt altına almak, halka ulaştırmak ve canlı tutmak. Zaman zaman newroz kutlamaları, seminer ve paneller, anma günleri düzenleniyordu. Ancak artık bu etkinliklere rastlamak bile neredeyse imkânsız.
Vakfın kuruluşu, Halepçe Katliamına dayanıyor. İstanbul’da bir grup Kürt siyasetçi, avukat ve iş insanı, Halepçe Katliamdan kaçan sığınmacılar için yardım topluyor ve etkinlikler düzenliyordu.
Bu grup daha sonra da yan yana gelmeye devam etti. Bu komiteyi kalıcılaştırmak istediler. Bazıları parti kurmak istediler. Bu tartışmalar ve görüşmeler 1992’ye kadar devam etti. Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı Genel Sekreteri Köroğlu Karaaslan, 100 aydın, yazar ve hukukçu ile 1992’de vakıf kurma kararı aldıklarını, sonrasında da aralarında para toplayarak bugünkü binayı satın aldıklarını söyledi.
“Biz 100 kişi tespit ettik ama 2 kişi belgelerini yetiştiremediler. Bu yüzden 98 kişi tarafından kuruldu” diyen Karaaslan, “İlk başlarda, Kürt Özgürlük Hakları Vakfı adıyla başvurdular ancak mahkeme bunu reddetti. Daha sonra Kürt Kültür Araştırma Vakfı ismini konulmak istendi. Bu isim kabul edildi. 1996’da ise tescil edildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir vakıf Kürt ismiyle kabul edildi mahkeme tarafından. Bu nedenle bu kurumu korumaya önem veriyoruz. Mehmet Celal Baykara mahkemelerle çok uğraştı isim için. Bu ismi sonunda kabul ettirdiler. Şu anda vakfın 160’a yakın kurucu ve üyesi var. Birçok kurucu üye vefat etti. Bazıları da öldürüldü. Yaklaşık 40 kişi Avrupa’ya gitmek zorunda kaldı” dedi.
Kültür, sanat ve seminerler konusunda başvurulması halinde ve vakfa bir faydasının olacağını düşündükleri durumlarda kongre kararıyla üye alımı yaptıklarını belirten Karaaslan, şunları söyledi: “Kurulduğunda, İstanbul’da merkezi bir role sahipti. Çok fazla ziyaret ediliyordu. Konferans, panel, seminerler yapılıyordu. Birçok öğrenciyi Kürtçe öğretmen sertifikasını almak için İsveç ve Yunanistan’a gönderdik. Her seferinde 10 kişiyi gönderiyorduk. 10 kişiyi Yunanistan’a, 10 kişiyi de İsveç’e gönderiyorduk. Defalarca bu şekilde gönderdik. Türkiye’de böyle bir alan olmadığı için öğrencileri bu ülkelere gönderiyorduk. Sertifikaları alıp geliyorlardı. Biz daha sonra Kürtçe derslerin verilmesi için bir salonu dershane yapmak için başvurduk. Ancak İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü izin vermedi. Bu başvurumuz sonrasında, İstanbul Valiliği, 2005’te vakfı kapattı. İtiraz ettik ancak bizim ders vermek için önerdiğimiz salonu 2 sene boyunca mühürlediler. Bu yüzden konferans veremiyorduk çünkü salon mühürlüydü. Biz yine de dersler verdik ancak sertifika veremiyorduk.”
İmkanları kısıtlı olduğu için etkinlikleri artıramadıklarını ancak vakfın Kürtlerin evi olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizen Karaaslan, vakfın kullanılması yönünde Kürtlere de çağrı yaptı:
“Her ne kadar az olsa da Kürtler için önemli olan günlerde konferans, seminer, tanıtımlar yapıyoruz. Binamız açıktır. Bizim bazı sanatçılar ve yazarlarımız gelip kitaplarını tanıtıyorlar. Pandemi boyunca kapalıydık. Ancak şimdi ayda bir de olsa etkinlikler düzenleniyor. Bu bağlamda isteyen olursa binamızı kullanabilirler. Etkinlikler düzenleyebilir. Biz de daha fazla etkinlikler yapmak istiyoruz ancak imkanlarımız kısıtlı. Bu hem finans hem kadro yetersizliğinden kaynaklanıyor. Yine de el verdiğince yapmaya çalışıyoruz. Vakıf yönetiminin şöyle bir kararı var; her bir Kürt, bu binayı kullanmak isterse yönetimden izin dahi almadan vakfı kullanabilir. Bu vakıf Kürtlerin evidir. Her bir Kürt ihtiyaç duyduğu her etkinliğini burada yapabilir. Bizim yönetim kararımız budur. Ne zaman isterlerse bina onlarındır. Birçok gruba söyledik. Bazıları geliyor. Her ay en az bir etkinlik yapmayı hedefledik. Önümüzdeki günlerde Halepçe Katliamı için bir sempozyum düzenleyeceğiz. Etkinliğin yapıldığı salon 90 kişilik. Resim sergisi için de kullanılabilir. Bizim insanlara ulaşmamız lazım, insanlarında bize ulaşması lazım. Burada Kürtlerin bir evi var. Buraya gelebilirler. Başka yerlere gitmelerine gerek yok. Eğer etkinlikler yapılırsa, istedikleri saate kadar açık oluruz."
Vakfın Kürt gençlerine ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Karaaslan, şöyle devam etti: “Profesyonel insanları çalıştırmaya imkânımız yok. Ben işimden vakit buldukça vakfa geliyorum. Eğer profesyonel iki üç kişi çalıştırabilseydik daha etkin olurdu vakıf. İmkân bulursak onu yapacağız. Şu an küçük bir maaş verip birini buraya almaya bile gücümüz yetmiyor. Kürtlerin bizden haberleri olsun. Kurucular ve üyelerimizin çoğu yaşlandı. Bazıları vefat etti. Birçok kişi Avrupa’ya gitmek zorunda kaldı. Bazıları memlekete gittiler. Vakfa gençleri almalıyız.”