Öyle milletler var ki, milletlığı danılır, Köksünde deve qelbi, fil üregi olsada, Möstemleke möhrüyle çırtlan kimi tanınır Kürdistanım, dertli veten, nalan veten Her parçası bir vehşinin pençesinde kalan veten..
İhsan Aksoy / ...Bir kültürü ve onun özel gelişime akışını anlamak diğer farklı kültürel değer dizilerinden ayrı olarak onun kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasını gerektirir. Burada dil kilit önem taşır, çünkü o mutlaka bir toplumun ürünüdür, herhangi bir insan neslinden önce varolmuştur ve içerisinde konu olan kültürel sistemi oluşturan ana boyutları taşır..
“Bir ulusçunun arzu ettiği dayanışma vatana sahip olma temeline dayanır: Herhangi bir vatan değil, tarihsel vatan; eski nesillerin vatanı, ulusun özelliğinin tomurcuklandığını gören vatan..”(2)
Yurt sevgisini dile getiren tüm dillerde yığınla şiir, güfte, tarihsel olaylar, öyküler, romanlar, kahramanlık destanları, efsaneler v.b. var. Yurtlarına el konulan toplumlar ona kavuşmak için ne çabalar verir, ne acılara katlanırlar. Onun için “Hiç bir şey özgürlük ve bağımsızlıktan daha değerli değildir..”(3) Özgürlüğün temelini üzerinde yaşadığımız topraklar oluşturur. Ünlü Kürt ozanı Hemin Azericeye çevrilen dizelerinde özgür ulus ve yurt özlemini şöyle dile getirir:
“Öyle milletler var ki, milletlığı danılır, Köksünde deve qelbi, fil üregi olsada,
Möstemleke möhrüyle çırtlan kimi tanınır
Kürdistanım, dertli veten, nalan veten
Her parçası bir vehşinin pençesinde kalan veten...”(4)
Tarihsel süreç içinde gelişimini sürdürüp bu günlere ulaşan toplumlar belli bir toprak üzerinde yaşamlarını ileriye doğru sürdürürler. Toplumsal dayanışmaya, yetkinleşmeye ve ilerlemeye temellik eden üzerinde yaşanılan topraklardır. Tarihsel olarak oluşup ileriye doğru gelişimimizi bu topraklar üzerinde sürdürürüz. Buradan diğer topluluklarla ilişkiye girer, çağdaş olanaklara buradan uzanırız.Ulusal özelliklerimiz tarihsel olarak bu topraklar üzerinde oluşup gelişimini buradan sürdürmeye devam eder. Bu temel üzerinde yükselen gelişim ve ilerlememize dilimiz aracılık eder. Kendine özgü bir dili ve kültürü olmayan bir ulustan söz etmek mümkün olurmu?
“...Bir kültürü ve onun özel gelişime akışını anlamak diğer farklı kültürel değer dizilerinden ayrı olarak onun kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasını gerektirir. Burada dil kilit önem taşır, çünkü o mutlaka bir toplumun ürünüdür, herhangi bir insan neslinden önce varolmuştur ve içerisinde konu olan kültürel sistemi oluşturan ana boyutları taşır...” ((5)
Var olan bütün diller güzeldir. Dil esas olarak insan olmanın ve onun evrileşmesinin aracıdır. Bizim dilimiz Kürtçede bizim gelişmemize, ilerlememize aracılık eder, dünyayla bütünleşmemizi sağlar. Kültürümüzün gelişiminin ebesidir. Kültürümüz sözlü ve yazılı olarak dilimiz sayesinde tomurcuklanıp serpilir.
Bizim ulusal varlığımız dilimizin, gelişimi yıllar yılı süren ırkçı şövenist baskılar, yasaklamalara karşın varlığını sürdürüp bu günlere geldi. Onun sayesinde varlığımızı ve ulusal dayanışmamızı sürdürdük ve sürdürüyoruz. Kürt edebiyatçıları, dengbêjleri ona dört elle sarılarak gelişimini sağladılar. Ali Harirler, Melayê Batêler, Melayê Cizîriler, Feqîyê Teyralar, Ahmedê Xanîler, Pîremerdler, Cîgerxunlar ve daha niceleri dilimizi “inci gibi dizeleyerek”bize dünya malına değer miraslar bıraktırlar.Biz ırkçı saldırganlığı,yasakları, baskıları Melayê Cizîrinin divanıyla, Feqîyê Tayranın dizeleriyle, Ali Harîrinin kasideleriyle, Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîniyle, Cîgerxun’un çığlıklarıyla ve diğerlerinin güzel Kürdçe ürünleriyle yenerek bu günlere ulaştık.
Birinci dünya savaşından sonra parçalanmış Kürdistanın her parçasında özellikle Kuzey Kürdistanda ırkçı saldırganların esas hedefi Kürt dili oldu. Kürt yurtseverleri Kürtçeyi ancak sürgünde bulundukları yerlerde yazılı olarak kullanabildiler. Sınırlı olanaklarla çıkan Kürtçe dergi ve gazetelerin Türkiyeye girmesi şiddetle yasaklandı.Bininci yıllardan itibaren (Ali Hariri 1009-1080)gün yüzü görmeye başlayan Kürt klasik edebiyatının basılıp yayılması yasaklandı.Yeni nesiller, kendi dillerinde okuma ve yazma olanaklarından yoksun kaldılar. Kürtçe metinler ancak ve el altından medreselerde okunup, biliniyordu. 1950’lerin sonlarına doğru, Beyrut, Kahire, Kermenşah, Bağdat ve Erivan gibi yerlerden yayın yapan ve Kürtçeye’de yer veren radyolardan Türkülerimizi dinleyebiliyorduk. Bunları dinleyenlerde tespit edilip kovuşturuluyordu. Bağdat, Kermenşah ve Erivan radyolarının Kürtçe yayınları büyük bir dinleyici kitlesi buluyordu. Özellikle Erivan radyosunun Kürtçe yayınları geniş bir kesimin ilgisini çekiyor, Kürtçe sıkeçler ve türküler hayranlıkla dinleniyordu.
1960’larda, Kürt aydınları Ankara ve İstanbul gibi metropollerde kısıtlı olanaklar ve ırkçı baskılara rağmen çıkardıkları yayınlarda Kürtçe metinlere ve şiirlere yer verdiler. 1963 yılında yayımlanan Deng dergisinin arka kapağında yer alan ve derginin amacını Kürtçe olarak açıklayan “Armanca me” başlıklı metini okumaya çalıştığım zamanki heyecanımı ve sevincimi anımsıyorum. Dicle-Fırat ve Barış Dünyası dergi ve gazetelerinde yer alan Kürtçe metinlerin gençlik yıllarını yaşayan ben ve arkadaşlarımı ne kadar sevindirdiğini anlatmam güç. 1966’da yayımlanan Yeni Akış dergisinde yer alan Edo Dêran’nın Rev şiiri, Kemal Badıllı’nın Şevan Ra ve Faik Bucak’ın Gazin Ji Xudê şiirlerini bir solukta ezberlediğimizi ve birbirimize okuduğumuzu hatırlıyorum. 1968’de Mehmet Emin Bozarslan tarafında latin harfleriyle düzenlenip yayımlanan Mem û Zin’in ve Kürtçe alfabenin yarattığı sevinç dalgasını arkadaşlarla birlikte yaşadık. Daha önce Kemal Badıllı’nın Kürtçe Gremeri kitabı hepimizin başucundaydı. Yurt dışından elaltından Türkiye’ye sınırlı sayıda getirilen Hemreş Reşo’un yayımladığı Çiya ve Hêvîya Welat dergilerinin metinlerini el yazmayla kopi edip arkaşklarımıza dağıttığımızı sevgiyle anımsıyorum. 70’li yıllarda Sovyet Ermenistanı’nda yayımlanan Rêya Teze gazetesi ve okullarda okutulan ders kitaplarıyla edebiyat ürünlerini elaltından bulup okumaya başladık. Yurtdışında yayımlanan Kürtçe eserlere kavuştuk.
Bu çabaları gösteren ve bu uğurda nice acılara katlanan bu yurtsever Kürtleri saygıyla, minnetle ve sevgiyle anıyorum.
Şimdi birçok dernekte, vakıfta, enstütüde ve üniversitelerin Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinde klasik şairlerimiz, edebiyatçılarımız, tarih yazarlarımız hakkında yığınla araştırmalar yapılıyor. Yetkin gençler ana dillerinde eserler veriyor. Kürt genç edebiyatçılarının romanları, öyküleri ve şiirleri yayımlanıyor. Yitirilen zaman doldurulmaya çalışılıyor.Dengbêjlerin türküleri derleniyor, değerlendiriliyor. Hergün daha fazla sayıda insan dilimiz gelişip yetkinleştikçe özgürlüğe giden yolun kısalacağının bilinciyle çabalarını yoğunlaştırıyor.
Dengbêjlerin türküleri bizim tarihimizin bilinmesinde önemli bir yer tutuyor.
Çok güzel edebiyat örnekleri yayın hayatına giriyor. 1970’li yıllarda Ermenistan’da Ordîxan ve Celilê Cesim kardeşler tarafından yaımlanan “Zargotina Kurdî” Türkiye’de de yayımlandı. Orda yer alan destanlar geçmişi bize hatırlatan güzel Kürtçe örneklerdir. Bir kaç ay önce Mehmet Gültekin’in derleyip yayımladığı, “ZARGOTİNA KURDÊN SERHEDÊ” –Klam û Destanên Epîk ên Dîrokî, Merxasî û Serhildanan – (Avesta Yayınlarından) Bir boşluğu dolduran güzel ve özenli bir çalışma. Hele kitabın tanıtımını duru bir Kürtçeyle süsleyen Rohat Alakom’la Mehmet Gültekin’in yazılarının tadına doyum olmuyor.
Kürt aydınları çabalarını dahada yoğunlaştırmalı ve can damarımız Kürtçenin gelişip serpilmesi konusunda ellerinden geleni artlarına koymamalılar.
Kürtçe gelişip yetkinleştikçe sırtımız yere gelmez..
-------------
(1)Erivan Radyosundan sıkça dinletilen bir türküden
(2)Anthony Giddens; Ulusal Devlet ve Şiddet (Shf.283.Kalkedon yayınları)
(3)Ho Chi Minh’in bir özdeyişi
(4)Kınyaz Mirzayev (Azarbaycan-Kürt Edebi Eleqeleri....Kitabından)
(5)Anthony Giddens.age
Kaynak : Rizgari