Erken seçim iddiaları için DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan 'Benim apar topar bir erken seçim beklentim yok. Ama 2023 Haziran'a kadar Türkiye dayanır mı, sistem dayanır mı? O ihtimal de çok zayıf doğrusu. Seçim ihtimalini 2021-2022'de biraz daha yüksek görüyorum' yorumunda bulundu.
Demokratik ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, BBC Türkçe'ye konuştu.
Türkiye'de mevcut partilerden umut kesildiğini gördükleri için yeni parti kurma kararı aldıklarını belirten Babacan "Böyle bir baskı ortamında, böylesine özgürlüklerin sınırlandığı bir ortamda yeni bir siyasi hareket başlatmak ve bunca insanın adıyla soyadıyla, imzasıyla bu siyasi hareketin içinde yer alması ve çok daha fazla sayıda kişinin de yer alacak olması, aslında benim ve arkadaşlarım için ciddi bir risk. Ama biz her şeyi göze aldık, öyle başladık" ifadelerini kullandı.
"Kararlar Tek Merciden Alınmaya Başladı, Hatalar Çoğaldı"
Ama daha sonra zaman geçtikçe, iktidar gücü yozlaştırmaya başladı. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır diye bir tabir var biliyorsunuz, bütün o başlangıç ilkelerinden değerlerinden uzaklaşılmaya başlandı. İnsan kaynağı, yapısı erozyona uğradı. Kararlar istişare ile alınırken, daha sonra tamamen tek bir merciden alınmaya başlandı, buna bağlı olarak da hatalar çoğaldı.
Bu hatalar, şahsi alanda kalsa, partinin yaptığı hatalar olsa neyse ama, bütün bu hatalar ülkeye büyük maliyet getirmeye başladı. AK Parti, bir zamanlar belli bir kesimin özgürlük sorunu, belli bir kesimin baskı zulüm altında olmasına bir isyan olarak ortaya çıkmışken; daha sonra, daha geniş kesimlere baskı yapan, geniş kesimlerin özgürlük alanını sınırlayan, ülkedeki genel demokratik işleyişi zayıflatan bir tablo ortaya çıkmaya başladı.
Açıkçası, bir süre dedik, dışında duralım, sessiz olalım, kendi işimize dönelim. Fakat ülkenin şartları o kadar kötüleşti ki yeniden Türkiye için bir şey yapmayı ahlaki toplumsal sorumluluk olarak gördük ve bizim gibi düşünen arkadaşlarla birlikte yeniden bir başlangıç yaptık ve yeni bir siyasi parti kurduk."
Soru: Neden partide kalıp, yanlış gördüklerinizle mücadele etmek yerine ayrılmayı tercih ettiniz?
"Öyle bir imkan görseydim, zaten sabrederdim. Ama ben bakanlıktan ayrıldıktan sonra, 2015'ten, Temmuz 2019'a kadar, yani Ak Parti'den ayrıldığım güne kadar ,basına açık tek bir ifadem olmadı.
O dönem benim içeride doğrular için verdiğim mücadele dönemidir. Bakanlık döneminde de problemlerle ilgili, kendi iç sorunlarımızla ilgili sadece ben değil, benim gibi düşünen arkadaşlarımız da mücadele verdi, yanlışlara işaret etmek, düzeltmekle ilgili çok yoğun bir çabamız oldu. Ama hem bakanlık döneminin son bir kaç yılı, hem de bakanlık bittikten sonrasındaki son 4 yıllık dönemde, içeride çok uğraştık ama içeriden bu işin düzeltilemeyeceğine kesin kanaat getirdiğimiz anda yeni bir çalışma başlatma kararı verdik.
'Niye içerİden düzeltilemezdi?' derseniz... Öncelikle insan kaynağı yapısı önemli ölçüde erozyona uğradı. Gerçi hala az sayıda da işi bilen arkadaşlar var devlet sisteminde, AK Parti sisteminde ama sayıları çok çok azaldı, etkileri de çok azaldı.
"İnsanlar Gerçek Kanaatlerini Söylemekten Çekiniyor"
Yani ülke daha iyiye gitsin diye destek yok. Muhalefet partilerini destekleyenlere bakıyoruz, muhalefeti destekleyenlerde 'Bu partiye oy vereyim, bu parti Türkiye'yi daha iyi bir geleceğe götürür' beklentisi var mı? O da yok. Daha çok kimlikler söz konusu, ya da iktidar tarafına çok kızdığı için, kızgınlıkla muhalefete destek söz konusu.
Biz parti kuruluşundan önce böyle bir tablo gördük. Bu tablo bize şunu söyledi: Yeni bir siyasi harekete ihtiyaç var. Özellikle kararsızların, hiçbiri diyenlerin yüzdesi çok arttı. Virüs salgınından sonra yüz yüze ölçüm yapılamıyor, telefonla yapılıyor. Telefonla yapılan anketlerin de sorunu var. İnsanlar telefonla konuşurken gerçek kanaatlerini söyleme konusunda çekingenler.
Muhtemelen telefonla yapılan anketlerde iktidarı daha fazla destekleme yönünde bir eğilim ortaya çıkabilir. Muhalefeti destekliyorum demekten korkanlar var. Ama virüs salgını öncesinde yapılan güvenilir anketlerde, Türkiye'nine en büyük partisi kararsızlar partisiydi. Yüzde 36-37'lerde çıkıyordu.
Mevcut siyasi sistemi topyekün reddeden, büyük bir kitle var Türkiye'de... Özellikle gençlerde. Yani mevcut siyasetten hiçbir şey görmek istemiyorlar, yepyeni şeyler görmek istiyorlar. Bütün bunları biz gördük. Kendimiz de araştırmalar yaptırdık, toplumu iyi anlamaya çalıştık, onun üzerine bu çalışmaya başladık. Yoksa talep yoksa ihtiyaç yoksa niye böyle bir çalışmayı yapalım."
Soru: Erken seçime gidilebileceği iddiaları konuşuluyor. Siz bir erken seçim öngörüyor musunuz?
"2018 seçimlerinden bu yana, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana 2 yıl bile geçmedi. Arada yerel secimler oldu. İktidar partisi İstanbul'u kaybetti, Ankara, Antalya, Adana, Mersin belli başlı illerin tamamı muhalefete geçti. O tecrübenin üzerine iktidar, hem Meclis'teki çoğunluğunu, hem de sahip olduğu cumhurbaşkanlığı gücünü kolay kolay riske atmaz diye düşünüyorum ben açıkçası. Bugün bu gücün elden kayıp gitme ihtimali çok yüksektir ve zayıf bir noktada böyle bir şey yapacaklarını ben tahmin etmiyorum.
Bir de 3 yıllık bir görev süresi var. Bu 3 yılda da belki destek toplanır, memleket toparlanır diye bir iyimser beklentiye de sahip olabilirler ki keşke öyle olsa, biz de çok mutlu oluruz. Ama olmayacak. Dolayasıyla benim apar topar bir erken seçim beklentim yok. Ama 2023 Haziran'a kadar Türkiye dayanır mı, sistem dayanır mı? O ihtimal de çok zayıf doğrusu. Seçim ihtimalini 2021-2022'de biraz daha yüksek görüyorum."
Soru: Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminde değişikliğe gideceği iddiası kulislerde konuşuluyor. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?
"Zemin kaybedilmeye başlayınca, destek kaybedilmeye başlayınca, oyunun kurallarını değiştirip, yeni kurallarla iktidarın devamı...
Bu bizim toplumumuzda tutmuyor, bu defalarca test edilmiş. Bunu insanlar herkesten önce anlıyor. Çok fazla konuşulmasına bile gerek kalmıyor. Eski kurallara göre iktidar olamıyorum, kuralları değiştireyim ki yeni kurallara göre iktidar olmaya devam edeyim. Bizim halkımız bunu anladığı anda işi bitirir, sona gidişi hızlandırır."
Soru: CHP'li bazı parti yöneticilerinin açıklamaları üzerinden, işte "saray rejimi" ifadesi kullanıldığı için AKP sözcüleri bunu "darbe iması, darbe çağrısı" olarak yorumluyor. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?
"Biz açıkçası, eğer Türkiye'de işler kötüye gidiyorsa, bunun tekrar düzeltilmesinin tek ve meşru yolunun siyaset olduğuna inanıyoruz. Türkiye'de yeniden böyle ihtimallerin gündeme gelmesi bile son derece üzücü. İnsanların aklına bunlar gelebiliyorsa, insanlar "acaba" diyorsa bu ülkem adına beni üzer, yazıktır.
Bir yandan bu 15 Temmuz'un hatırası da daha çok taze. Hiç olmaz, olamaz derken, Türkiye böyle hain bir teşebbüsle karşı karşıya kaldı. O da bir gerçek. Ama iktidarın bunu bir mağduriyet gerekçesi olarak göstermesi ya da bu riske vurgu yaparak, kendi iktidarını güçlendirme çabası da bir başka hata.
Başta söyledim ya, iyi bir gelecek vaadedemeyince, korkularla yönetme, korkutup da destek toplama. Bu korku kaynaklarından birisini de askeri darbe olarak kullanmak iktidar açısından maalesef bir yöntem gibi görünüyor. En azından o hissiyatı verecek bir propaganda mekanizması kullanıyorlar. "Bak biz olmazsak kötüsü gelir ha, bizi destekleyin yoksa darbe kapıda" hissiyatı.. Bunlar açık açık söylenmiyor ama bu hissiyatı oluşturma çabasını ben biraz görüyorum.
Bunlar çok yanlış. Bugün iktidarın çıkıp söylemesi gereken, kardeşim biz iktidarız, böyle bir şeye asla izin vermeyiz, biz yerimizdeyiz buradayız, havasında olması lazım. Bunları söylemeyip de el altından, satır aralarında o ihtimal varmış gibi mağduriyet havası oluşturup oradan destek toplamaya çalışmak, yazık, bu ülkeye yazık, ülkem adına üzülüyorum doğrusu. Hükümete düşen tedbirini almak, gereğini yapmaktır."